YAŞAM 

EYLÜLLERDEN EYLÜL BEĞEN; SİNEMA EYLÜLÜ, ŞENLİK EYLÜLÜ, UMUT EYLÜLÜ…

– Kazancılar’da bir eylül buluşması… “Işıkta üç kırmızı güvercin/ alın yazımızı çiziyorlar ışıkta/ renkleriyle davranışlarıyla/ sevdiğimiz kişilerin.” – Yorgo SEFERIS Eylül masamızda, umut soframızda, şairlerin dizeleri yudum yudum bardağımızda… Avaz avaz şiir okuyoruz o akşam… Avaz avaz umudu konuşuyoruz Deniz Celiloğlu’yla; avaz avaz sinemayı, avaz avaz şenliği… Zekeriya içkilerimizi söylüyor, kebabımızı, şalgamımızı, salatamızı getirtiyor; Zekeriya, umutlarımızı, sevdalarımızı, tutkularımızı koydurtuyor yan yana, dizdirtiyor meze meze ve dizdirtiyor seze seze. Şairlerin her biri imgeleriyle bizi yalnız bırakmıyor o akşam… Edip Cansever, “Bir buluşma yeridir şimdi hüzünlerimiz” diyor, ardından içimden bir ses dizeleri…

Devamını Oku
YAŞAM 

AĞUSTOSTAN EYLÜLE; SESSİZ, YALNIZ VE KIRGIN…

Ağustosun eylül kapısında beklediği bir akşam vaktinde yine rastladım sana. Bu sefer sessizliğinin üzerine yalnızlık ve kırgınlık da eklenmiş buldum. Sen; ne sadece sessiz ne sadece yalnız ne de sadece kırgındın o akşam. Hepsi, bir kırmızı şarap yıllanmışlığıyla tünemişti üzerine. Ve gecenin yıldızlarına sessiz ve yalnız bir kırgın, yalnız ve kırgın bir sessiz, kırgın ve sessiz bir yalnız olarak yazdırıyordun adını. Kendi dalganla köpürüyor, kendi köpüğünle dalgalanıyordun. Mayısı haziran eylemiştin akşamüstü takıldığın barlarda, kafelerde. Haziranı temmuz, temmuzu ağustos eylemiştin. Ve şimdi de ağustosu eylül eylemektesin bir Akdeniz akşamında. Fakat bu…

Devamını Oku
YAŞAM 

‘AMONYAK ÇİÇEĞİ’ KOKUYOR VE ‘MÜJGÂNLA AĞLAŞIYORDUK’…

Her şey bu dönemeçte başlamıştı ve her şey bu dönemeçte bitiyor işte… Ağustosun son dönemecinde, bir kaldırım taşı esaretinde ve bir sokak lambası huzmesinde geçip gidiyor ömrümüz işte… Günler geçiyor, haftalar geçiyor, aylar yıllar geçiyor ve bizim saçlarımızdaki aklar bir “çoğul türkü” olmuş, geleceğe doğru serpiştiriliyor işte… “Amonyak çiçeği” kokuyor aşklarımız, yandı yanacak ve bir hüzün akşamında “müjgânla ağlaşıyor” göz bebeklerimiz… Şair soruyor: Biz niye böyleyiz, biz niye böyle bulut yüklüyüz ve biz niye “çiçek çiçek” gözyaşı döküyoruz? * * * “Sen miydin o, yalnızlığım mıydı yoksa/ kör karanlıkta açardık…

Devamını Oku
YAŞAM 

“DÜN GECE SEN UYURKEN!..”

Sevgilim; “Dün gece sen uyurken” Lale Müldür’ün ‘Destina’ şiirini anımsadım birdenbire. “Sen uyurken dün gece”, çok düşündüm dünleri ve bugünleri. Dünlerden bugünlere kalanları ve bugünlerden yarınlara kalacak olanları… Bir temmuz kararnamesi hazırladım hissel içtihadımda “sen uyurken dün gece”; insanları yazdım bir bir, insan davranışlarını kaleme aldım. Not ettim kelime kelime. * * * Sevgilim; “Dün gece sen uyurken” ben on dokuz yıldır oturduğum evden taşınıyordum bir diğerine. Taşındığım evin duvarlarına baktım “dün gece sen uyurken”, uzun uzun. Son bir kez, yattığım odadaki ranzaya, tül perdeye, “çalışma” masama… “Dün gece” o…

Devamını Oku
YAŞAM 

‘ŞAİR DOĞARKEN GICIRTILI KAPISINI ARALAR GÖKLER…’

“Firavunlar Mısır’da tabletleri kırdı. Hitler orduları Avrupa’da bütün kütüphaneleri yaktı. Dünya tarihinde ilk kez Türkiye’de, aydınları bir binaya koyup yaktılar.” – Rıfat ILGAZ Her temmuz ayı geldiğinde, takvim yaprakları her ‘2 Temmuz’u gösterdiğinde, Sivas ellerinde dumanı tüterken yarım bırakılan şiir ve türkülerin ağıtı düşer yüreğime. ‘Behçet Aysan’ların, ‘Metin Altıok’ların, ‘Asım Bezirci’lerin, ‘Muhlis Akarsu’ların, ‘Nesimi Çimen’lerin yanan bedenleri yürek yangını olur, sönmez, yanar da yanar. Her ‘2 Temmuz 1993’ anmasında aklıma bir şiir düşer. Şiirde şair şöyle der: “Şair doğarken/ gıcırtılı kapısını aralar gökler/ ve tanrı eşiğinde diz çöker/ çünkü yeni…

Devamını Oku
YAŞAM 

AVUÇLARIMIZDA BİZİM, ‘GÜNEŞ SUYU İÇECEK’ YENİDEN KUŞLAR…

Sarsıntılar sarsıntısı acılar içinden, kaygılar kaygısı baharlar içinden, ağrılı geçen ilkyazlar ve haziranlar içinden umuda dayayalım yüreğimizi. Sancılar sancısı bugünler, sevdalar sevdası yarınlara dönüşsün yeniden. Sevda yüklü bulutlar altında ıslansın dört bir yanımız. Aşk olsun, meşk olsun; şiirde buluşsun sevgililer. Şair mısralasın aklımızdan geçenleri: “Avuçlarında senin/ güneş suyu içer kuşlar. // Oralarda bir tek avcı yoksa/ kuşlar mavi boz/ çıkıp uçarlar gözlerimizden. // Işır, ışır avuçlarında senin/ o iki karış toprağımız/ gün tepelerden gecikince.” * * * Güneş kuşları kanat çırpsın kuş güneşlerine doğru. Gün aysın, sevda aysın, kanat kanat…

Devamını Oku
KÜLTÜR-SANAT 

KOMİK ŞEYLER, HÜZÜNLÜ ŞEYLER VE DENİZ KAVUKÇUOĞLU’NUN ARDINDAN…

“Evet, neden olmasın? Aslında gülünecek bir hayattı onunki. Yalnızca kendi hayatı değil, yetmiş üç yıllık hayatına giren tüm insanlar; o insanların hayatları da komikti. Albay babası, paşa amcası, kayınpederi, onların eşleri, Günnur… Tümü de komik yaşanmış hayatların gülünç figürleriydi. Birden gülmeye başladı. Ne zamandır ilk kez böylesine içten, böylesine yüksek sesle gülüyordu.” – Deniz Kavukçuoğlu, ‘Komik Şeyler Yazmak’ Şair Kemal Burkay’ın şiirinde söylediği gibi, şehrimize “bir film gelir” belki, “bir güzel orman olur yazılarda” ve iklim değişip “Akdeniz” olur, ardından bizler “gülümseriz”. Benim yazı iklimimin gerçek anlamda “Akdeniz” olması, yaşadığım…

Devamını Oku
YAŞAM 

FAİLİMİZ BELLİ; ADIMIZ MEÇHUL!

Yeryüzünün en büyük felaketine ramak kala, bir şubat gecesi, sabaha karşı yazmıştım; daha çok yeni. “Altlı üstlü, üstlü altlı battaniyelerden, yorganlardan, minderlerden” bahsetmiş; “üşüdüğümüz ovamızdan, kaskatı kesilen dolunaydan, buz mavisine dönüşen yıldızlardan, gecenin avaz avaz ayazından, dağların geceyi hüzne boğan beyazından” söz etmiştim. Farkında olmadan, olacaklardan habersiz… * * * Her yeni güne umutla uyanan yüreğimiz o sabaha karşı betonların altında kaldı, kesilmiş kolonlarımız yaşama sevincimizi elimizden aldı. Tuz buz oldu hayatlarımız, enkaz altında kaldı insanlığımız. Şimdi biz neredeyiz, hangi zaman dilimindeyiz? Yıkık dökük haldeki, eğik bükük minvaldeki ruhumuzla baş…

Devamını Oku
YAŞAM 

MIŞIL MIŞIL ‘BUZ YUDUMLARI’

“Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim” diyen şair gibiyizdir belki de… İçimizdeki yazma tutkusu gecenin ayazında, deli esen yelin avazında sabahı bekletmemiştir bizlere. Elimiz titreye titreye mutlaka bir şeyler yazacağızdır. Battaniyeler alt altadır şimdi, yorganlar üst üstedir. Minderler, nevresimler, alezler üstlü altlıdır, altlı üstlüdür. Yazmaya ramak kalmıştır. Yağmursuz bir kış, bir şubat gecesi kapımızı gümbür gümbür çalmış; yeşeremeyen toprağımızda neyimiz var neyimiz yoksa almıştır. Ovamızda üşüyoruzdur. Dolunay kaskatı kesilmiş, yıldızlar buz mavisine dönmüştür. Gecenin avaz avaz ayazı, dağların geceyi hüzne boğan beyazı şairi de şiiri de tir tir titretmiştir. Şair…

Devamını Oku
YAŞAM 

‘ILGAZ ILGAZ’ MUHABBET, MATEMATİK, GAZETECİLİK, ŞİİR VE BENZERİ ŞEYLER ÜZERİNE

“Sen otellerde benim konuğum/ bense dar günlerde senin evinde/ kim ne derse desin/ saltanatımız baba oğul/ sürüp gidiyor işte! // Ne saray, ne yalı, ne köşk,/ ne bir dairecik, kooperatiften/ ne Bebek sırtlarında bir çadır,/ bir gecekondu da yok, memleket işi/ Taşlıtarla’larda. // Diyelim ki, elden düşme bir Ford,/ kilometresi üç kez silinmiş/ dört tekerim de olmadı bugüne kadar,/ ayaklarımı yerden kesecek! // Her saltanatın bir sonu var, oğlum,/ buna musalla taşları şahit! // Son sözümü henüz söylemeden/ işte geldim, gidiyorum,/ altımda bir kuru tabut! // Tacım, tahtım sana emanet!”…

Devamını Oku