YAŞAM 

UMUT SICAĞI ARAYIŞIMIZ HİÇ BİTMEYECEK

Kasım, takviminde vaktini tüketmekte; aralık, bir akşam gibi üstümüze çökmekte… Üşüyoruz. Buz kesiyoruz. Kış erken mi geldi; yoksa artık erken gelecek kışların bir başlangıcı mıydı bu kasım soğukları? Henüz tam yaşanmamışken pastırma yazlarının sonu muydu bu tir tir titreyişler? Havaların bir anda ısınması, havaların bir anda soğuması hangi hayrın alametiydi? Hangi iklimsel dengesizliğin bir dışavurumuydu bu hem üşüyüşler hem terleyişler? * * * Toroslara yağan karın Çukurova’yı üşüttüğü bugünlerde, ülkenin diğer iklimlerindeki kara kış günlerinde o şehirler, o şehirlerdeki insanlar ne yapıyorlardı? Hangi umudun sıcağına tutunuyorlardı da biraz olsun yürekleri…

Devamını Oku
YAŞAM 

DÖKÜLÜR DALIMIZDAN VE DİLİMİZDEN GÜZ GAZELLERİ

Yıllar yıllar önce okuduğumuz yazılar öyle anlarda hatırlatır ki kendini, içimizin en çok acıdığı anlarımızda merhem olur yaralarımıza; duyduğumuz acıyı ifade eder, içinden, altını çizdiğimiz birkaç satır cümle dile getirir hislerimizi… Sürekli geçmişe dönmek isteriz, sürekli geçmişte bizi bugün için iyileştirecek sözcükler ararız… Yeri gelir kendi yazılarımızdan, yeri gelir başka yazılardan alıntılar yaparız… Geçmiş günlerden şimdiki günleri duyumsarız… * * * “Yüzlerimiz, sözlerimiz, benliklerimiz yaralardan mı bina edilir aslında?” diye sorar yazar – nereden baksan yirmi yıllık bir geçmişi var. “Acaba şekilsiz mi olurdu ağzımız, seslerimiz, ellerimiz; yaralarımız hiç olmasa?”…

Devamını Oku
YAŞAM 

AYVA SARI, NAR KIRMIZI; AH NE GÜZEL SONBAHAR

Ayva zamanı, nar zamanı şimdi; tabiatın sarılı kırmızılı renk cümbüşü zamanı… Bizi çocukluğumuza götüren “Kestane, gürgen, palamut/ altı yaprak, üstü bulut” dizelerindeki umut ve özlem, tutunduğumuz sonbaharın sağlam kalabilmiş birkaç dalı gibi sanki… Şairin “Sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler/ yalan her şey gibi/ aşklarınız da” dediği bir çağda, bir yalnızlık çağında içimizi ısıtan en güzel sonbahar sözcüklerindeyiz. Yaprak yaprak, bulut bulut sonbahar; ayvasıyla narıyla güzel sonbahar… * * * Umut gibi, aşk gibi, içi sevda dolu bir yolculuk gibi tüm renkleriyle bizi içine hapseden sonbaharı çok seviyoruz. Sevmeyi unuttuğumuzu söyleyen şairin dizeleri…

Devamını Oku
SON BASKI 

BUZLU RAKILAR, BİZİM HÜZÜNLERİMİZ, YİRMİ YAŞINDAKİ SON BASKI VE BUGÜN BİR TIP ÖĞRENCİSİ OLAN ALİ…

Başlıktaki Ali’den başlamalı söze önce. Son Baskı’nın ağabeyi, kurucu ekibinde yer alan, 20’nci yıl buluşmamıza İstanbul’dan katılan Cuma Erdoğan’ın oğlu Ali’den… Kurucumuz ve ilk editörümüz İsmail Güneş, 26 Ekim akşamındaki 20’nci yaş günü pastasını keserken geçen onca zamanı birkaç sözle özetledi. Dedi ki: “Son Baskı’nın ilk yazarlarındandır Cuma Erdoğan… Cuma Ağabey, o dönem Ali’sini bekliyor, ilk yazıları da doğacak çocuğu Ali’ye mektuplar… Ve bugün o çocuk bir tıp öğrencisi…” Kıyıdan köşeden hepimizin hayatına dokunan, yaşantımızın bir parçası haline getirdiğimiz Son Baskı’nın 20 yıllık özeti belki de… Doğacak çocuğa yazılan mektuplar…

Devamını Oku
YAŞAM 

‘SONYAZ KEMANLARININ’ UZUN HIÇKIRIKLARI

“Soğuk karanlıklara gömüleceğiz yakında” dediğimiz günlerdeyiz şimdi. Elveda diyoruz kısacık yazlarımızın sıcacık aydınlığına. Öfke içindeyiz; kin, ürperme, yılgı sarmış dört bir yanımızı. Bir zincirin halkası gibi ekleniyor günler birbirine ve bizler yarı karanlık gündüzlerde, yıldızsız gecelerde kendi “iç”imize dönmek, kendi “iç” sesimize kulak vermek istiyoruz. * * * Şimdi “iç” zamanımızdayız. Hani o sözcüklerini çok sevdiğimiz kadın yazarın bir zamanlar biz gibiler için müjdelediği, “Yeni çağın yeni kıtası ‘iç’tir” dediği o anakaradayız. Dış etkenlerden arındığımız, tamamen özümüzle buluştuğumuz, ağlasak bile gözyaşlarımızı en saf şekilde akıttığımız o kutsal yerdeyiz. Ve “iç”imize…

Devamını Oku
YAŞAM 

GÜZÜN UĞULTUSU ALTINDA; HÜZÜNLE VE SESSİZCE…

Bu dalgalar, bu sesler güzün uğultusudur; bu dalgalar, bu sesler içten dışa yayılan hüznün uğultusudur. Güzün hüzne, hüznün güze “Yine baharlar gelecek” avuntusudur bu sesler, bu dalgalar. Şairin dediği gibi, bu dalgalar başka dalgalara benzemiyor; sıra sıra kumsalı dövmeye başladıklarında uğultuları günlerce sürüyor. Gönül kumsalımız yerle yeksan şimdi, kıyımıza vuran fırtınalar kasıp kavuruyor iklimimizi. Hüznün güze, güzün hüzne ağlatısıdır bu uğultular, bu sesler; hüngür hüngür, gümbür gümbür. * * * Bu güz, başka güzlere benzemiyor. Tatlı ve şenlikli geçen eylül, yerini “bir acı yel”e bırakıyor ekimin bu ilk günlerinde. Ölümler,…

Devamını Oku
YAŞAM 

ŞENLİKLİ EYLÜL UĞURLAMASI; UMUT DOLU, AVAZ AVAZ…

O şiirde, o şarkıda olduğu gibi “şehre bir film gelir” önce, “bir güzel orman olur yazılarda”, “iklim değişir Akdeniz olur”… Ve biz “gülümseriz”… Sinemada hayat vardır, umudun orta yerinde avaz avaz bir şenlik türküsü tuttururuz hep birlikte… Yaşam öyküleri sinema eylülünün en güzel zamanında dile gelir… İzleriz, ağlarız ve gönülden gönle çağlarız… * * * O şiirde, o şarkıda olduğu gibi bir zamanlar bizim olan “sazlarımıza”, “ırmaklarımıza”, “çakıl taşlarımıza” yok oluşlarının ağıtlarını yakarız… İklim değişip Akdeniz olunca sanatın iyileştirici gücüne tutunur, kâh güler kâh ağlarız… “Sinema bir şenliktir” diyen şairin…

Devamını Oku
YAŞAM 

BİR TATLI HUZUR EYLÜLÜ; GEÇMİŞ, ŞİMDİ, GELECEK…

Geçmiş zaman eylülleri iyi ki vardı, gelecek zaman eylülleri de hep var olacak… Eylülün duygusallığı, yalnızlığı şiar edinmişlere hep iyi gelmeyi sürdürecek… Şöyle tatlı tatlı hüzünlenmek, bir deniz kızının köpüklü maviliklerle dans edişini seyretmek, bu seyre bira-balık-patates üçlüsüyle eşlik etmek kime iyi gelmez ki… İyot kokusunu ciğerlerine doldurmak, hayallerini umutlarını sevdalarını deniz kızı gibi maviliklere daldırmak… Esen yelle birlikte zeytin ağaçlarının yaprak hışırtısı eşliğinde huşu içinde öylece kalakalmak… Kime iyi gelmez ki… * * * Bana hep iyi geldi… Ve bende hep gitme isteği uyandırdı… Gittim… Bir sırt çantası yetti…

Devamını Oku
YAŞAM 

GEÇMİŞ ZAMAN EYLÜLLERİ; BİRAZ GEÇMİŞ, ÇOKÇA GEÇMEMİŞ…

Efsunlu eylül, deniz kabuklarıyla yine sarmaş dolaş… Kimi uyuyor kimi uyanık… Bir güz soluk alıp veriyor üstlerindeki kum tanelerinde… Biraz hüzün kokuyor, çokça umut… Bir o takvim yaprağı, bir o ömür almanağı… Yazmak yaşamak gibi, yaşamak yazmak gibi… * * * Yirmi yıla yakındır yazıyorum… Yaşım kırka yaklaştı… Yazarak yaşadım, yazarak soluk alıyorum… Bir yazımda bahsetmiştim… “Beni yazdıklarım büyüttü” diyen bir şairden söz etmiştim… Yaşadıkları bir insanı büyüttüğü gibi yazdıkları da büyütüyordu bir yazarı… Yazdıkları, yaşadıklarını anlatıyordu… Yaşadıklarından çok şey öğrendiğini söyleyen başka bir şair gibi bizler de yazdıklarımızdan çok…

Devamını Oku
YAŞAM 

TAŞUCU-BOĞSAK HATTI; YİNE O HÜZZAM ŞARKI…

Yıllar sonra yine, yeniden aynı yerde… Yine aynı başlangıçta… Aynı deniz kokusu… Aynı iyot melodisi… Yakamoz yine ortada yok ama bütünleştiğim sevdiğim yanı başımda… Demek bazı şeyler aynı kalmamış… Bazı şeyler benim için olması gerektiği noktaya gelmiş… Ve birçok beklenti bazı bazı gerçekleşmiş… * * * Geçmişten beri her yaz sonu hüzünlerimi en çok çoğalttığım o yalnızlık koyu yine beni karşıladı… Yine beni buyur etti ve alıp gerdanlığının en güzel yerine kondurdu… İyot kokusu yine aynı, yine çok güzel… Yine meteliksiz balıkçılar olta atıyor kapital denizine… Sarhoş balıkçılar yine aynı…

Devamını Oku