YAŞAM 

DEPREM, YARALI RUHLAR, YAS

O gün… Saat 4.17… “Canım,” diyor, “Canım, uyan, sallanıyoruz.” Uyanığım aslında, gözlerimi açmak istemiyorum. “Canım, uyan! Deprem oluyor!” Ellerimiz kenetleniyor. Gözlerimi ağır ağır açıyorum. Tepemizdeki avize sallanıyor. Şıngırrr şıngırrr şıngırrrr… “Canım,” diyorum, “Canım, elimi bırakma. Bitsin, öyle kalkalım, düşeriz.” Çok, çok sallanıyor. Yüksek kattayız, Hızla düşünüyorum: Buradan inemeyiz, deprem anında binanın çatısına çıkın diyorlarmış, çatıya da çıkamayız. Üstte 5, altta 9 kat var. Hangi yolu daha kısa sürede alabiliriz? İnmek daha kolay. Ama önce sarsıntı bitmeli. “Bit artık! Bit artık! Bit!” Bitmiyor. Bir buçuk dakikanın ne kadar uzun olduğunu bu…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

EKOKURGUNUN VE EKOFEMİNİZMİN YAŞAR KEMAL YAZININDAKİ YANSIMALARI

YAŞAR KEMAL VE DOĞA YAZINI… Yaşar Kemal, Çukurova’nın en güçlü kalemi. Dünyadaki sesi Türkiye’nin, kuşkusuz. Yaşar Kemal Vakfı, Altın Koza ve Adana Büyükşehir Belediyesi, 2022’de ‘Yaşar Kemal ile Çukurova’da Dünden Yarına’ başlığında onu hem insan hem de edebiyatçı yönüyle genç kuşaklara tanıtmak amaçlı bir dizi etkinlik düzenlemeye başladı. Yaşar Kemal’in edebiyatını değerlendiren bütün yazılarda, bu tarz toplantılarda yakın zamana kadar onun büyük bir destancı, ozan, modernist güçlü bir romancı olduğu üzerinde duruluyor; pek çok eserinde doğanın en ince ayrıntılara kadar anlatıldığı belirtiliyordu. Bu elbette şaşırtıcı olmamalı. Doğa, Yaşar Kemal’in romanlarında…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

MELİSA KESMEZ VE ‘KÜÇÜK YUVARLAK TAŞLAR’DA ANNELİK DURUMU

Uzun, sıcak yazdan sonra bir yuvadan diğer yuvaya dönüş ayı olan eylül de geçip gitti… Masam, bilgisayarım, benimle Ankara’ya gelen, raflardaki yerlerine benimle dönen kitaplarım, onlara eklenen yenileri… Yazın uzun, sıcak günlerinde planlı plansız okumalar, okumalar, okumalar, filmler… Bir sürü karmaşık şey… Şimdi rutinlere dönme zamanı… Uzun sıcak yaz “eğilip kumların arasından küçük, yuvarlak bir taş bulduğum, üzerindeki kumu kıyıya vuran suda yıkayıp avcumda sakladığım” anılarla dolu şimdi. O kıyı çok uzakta. Yaşananlar daha uzak. Şimdi nemli Adana şehrinin insanın üstüne yapışan rutinlerine alışma zamanı… Hatta artık eylülü yolculadık, ekime…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ÇOCUK ROMANLARINDA FEMİNİST YANSIMALAR / ‘DÜNYAYI DÖNDÜREN KIZ’, ‘ERKEKLER KIZLARA KARŞI’ VE ‘KÜÇÜK FEMİNİSTİN KİTABI’

“Ben, benim ve olduğum gibi olmalıyım!” – Küçük Feministin Kitabı Uzun sıcak yazı bozkırın kalbinde geçirirken okumalar beni bambaşka okumalara taşıyor. Günlerdir dergiler arasında gezinip duruyorum. Notos’un edebiyatın yürüyen kadınları, Ecinniler’in Türkçe edebiyatta feminist dalgası, Kitap-lık, bazen eski sayıları dergilerin… Lacivert’in Bildungsroman dosyası gibi… “Ben, benim ve olduğum gibi olmalıyım!” Ecinniler’in ‘Türkçe Edebiyatta Feminist Dalga’ dosyasında karşıma çıktı, feminist anlayışın çocuk edebiyatına yansımaları. Nilay Özer, çocuk edebiyatındaki feminist yansımalardan söz ederken on – on beş kadar yazarı ve eseri anıyordu. İşte o eserlerden ikisinden ve kitaplara ulaşmak için Dost’ta çocuk…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘YAZARLAREVİ CİNAYETİ’, OYA BAYDAR OKUMALARI, YAZMAK ÜZERİNE DÜŞÜNMELER…

Uzun, sıcak yaz başlangıcı Adana’da… Derslerin sona erme, öğrencilerin kampüse veda zamanı yavaş yavaş… Sıcak saatlerin uzadığı, sokakların boşaldığı, herkesin evinin kuytusuna çekildiği günlerin çoğaldığı, çalışma yılının yoğunluğunun bitmesiyle ruhta bir şeylere ya da yerlere yetişme telaşının ve birçok heyecanın da dindiği zamanlar… Hayat neye benziyor bugünlerde? Hayat, hayatlar neye benziyor, sahi? “Başka bir kadere hazırlanmış şu yenik askerlere benziyor hayat.” (YC, s.37) Oya Baydar’ın son romanı ‘Yazarlarevi Cinayeti’nde geçiyor bu dize. Aragon’dan bir dize… ‘Mutlu Aşk Yoktur’ şiirinden… ‘Elveda Alyoşa’ öykü kitabındaki ‘Bir Düğün Fotoğrafı’ öyküsünde de geçiyordu. Hem…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ŞÜKRAN YİĞİT’LE ‘BURASI RADYO ŞARAMPOL’

Leonard Cohen söylüyor çok kısık sesle gecenin ilerleyen saatinde, odamda: “Suzanne takes you down to her place near the river / You can hear the boats go by, you can spend the night beside her” (*) Bir romanın ilk cümlesine dikkat eder misiniz elinize aldığınızda? Dört yüz – beş yüz sayfalık, belki daha fazla, bir macera hangi cümleyle başlarsa ilginizi çeker? “Yepyeniydi kitap, kapağı bembeyaz, sayfaları tertemizdi, sanki hiç okunmamış gibiydi. O öğleden sonra, üzerimde gecelikle, Mine Abla’nın dikiş makinesinin sesi, Hacı Teyze’nin mutfaktan gelen tıkırtıları ve açık camlardan içeri…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘BANA KUŞLAR SÖYLEDİ’; YEKTA KOPAN ÖYKÜLERİ, ABBA EŞLİĞİNDE…

Önce ABBA’dan bir şarkı seçeyim kendime. Bu ‘Chiquitita’ olsun. Odamı 70’li yılların sonlarından hatırladığım müziğin sesleri doldursun. Sessizce dinleyeyim şarkıyı… ‘Dancing Queen’den söz edeceğim az sonra, daha doğrusu o adı taşıyan öyküden. Ama önce ‘Chiquitita’yı dinleyeceğim… * * * “Küçük kız, bana doğruyu söyle bakayım. Doğruyu söyle, derdin ne senin? Bana soracak olursan, sen kendi üzüntüne esir olmuşsun. Gözlerinde yarınlara dair bir umut yok. Ama şunu bil ki, seni böyle görmek hiç hoşuma gitmiyor. Sakın öyle değil deme, ne kadar üzgün ve sessiz olduğunu görebiliyorum.” (Bana Kuşlar Söyledi, s.45) *…

Devamını Oku
EDEBİYAT KÜLTÜR-SANAT 

LATİFE TEKİN OKUMALARI; ‘SEVGİLİ ARSIZ ÖLÜM’, ‘BİR YUDUM SEVGİ’…

“‘Sevgili Arsız Ölüm’ü okuyan yoksul insanlar bir aşağılanma duygusuna ya da yersiz bir öfkeye kapılıp sonra da buna içten içe hayıflanmasınlar istedim. Bu kitap, okuyanlarda sevinç uyandırsın.” (Latife Tekin Kitabı, s.86) Son altı aydır ekofeminizm, doğa yazını, ekoeleştiri okuyordum… Çok uzun süren, görünen o ki geçti gitti dense de sürecek olan, yaşadıklarımızın açtığı derin izleri ömrümce taşıyacağım bir pandemiden geçiyoruz. Hikâyesi başka başka anlatılarda satır aralarına gizlenmiş bir süreç bu. Benim de yazdıklarımda hep var pandeminin izleri… Okuduklarımın bir ucunda olduğu gibi… Latife Tekin’in romanlarını bir daha okudum, epey aradan…

Devamını Oku
KÜLTÜR-SANAT YAŞAM 

KARLI BİR KENT, ÇILGIN KALABALIKTAN UZAKTA, ‘DÜNYANIN EN KÖTÜ İNSANI’

Nihayet… Karlı bir kentteyim. Karın yeniden oluşturduğu bembeyaz bir kentte. Bütün sesleri yumuşatan, kentin eskimişliğini kuşatıp yepyeni bir dünya yaratan karın başkentinde… Bütün gün yağan yağmurun ıslaklığı üzerine birdenbire lapa lapa yağdı kar, akşamüstü. Araçlar, evimizin önündeki dik yokuşu çıkamaz oldu bir anda… “Beyaz, ipek gibi yağdı kar/ bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde” diyordu şair. Hayaller ve anılar… Çocukluğumun kenti… Dik yokuşu Bolu Lisesinin. (Okulun adı sonradan Bolu Atatürk Lisesi oldu, biz okurken adı Bolu Lisesi. Okul marşında da öyle geçerdi: “Biz Bolu Lisesi öğrencisiyiz/ irfan…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

FÜRUĞ ŞİİRİYLE KENDİ SOĞUK ZAMANIMIN AKIŞINDA…

“Niçin durayım?/ Dört elemente itaat ediyorum/ ve kalbimin yasalarını düzenlemek/ körlerin yerel yönetimlerinin işi değil.” – Füruğ Ferruhzad Yağmur yağıyor… Geceden beri… Beklediğimiz, özlediğimiz yağmur… Adana’da, soğuk mevsimdeyiz. Soğuk ve nemli… Ve sisli ve karanlık mevsimde… Ben şiir okuyorum. Füruğ’un şiirlerini. Füruğ’la baş başayım. Bir “eski” yılın bitmek üzere olduğu günde doğmuş o da. 29 Aralık’ta, benim gibi. “Soğuk mevsimin başlangıcında”… Doğaya, doğanın kendi döngüsüne inananların takvimine göre bir başlangıçta… “Zaman geçti ve saat dört kez vurdu/ dört kez/ bugün aralığın yirmi biri” diyor ya… En uzun gece… Şeb-i yeldâ.…

Devamını Oku