TOPLUM 

TEKDÜZELİKTEN TEKİNSİZLİĞE KADIN

Evde mutfak, temizlik gibi hizmet etmek üstüne tanımlanmış eylemlerin kadınlarca üstleniyor olması ve kadının kendisine tanımlanmış bu sınırlar dışına çıkamaması evlilik kurumunun geleneksel kalıplara bağlı yaşanıyor olmasıyla ilgilidir. Toplumsal cinsiyet kapsamında ele alınan bu değerlendirmeler yalnızca edebiyatta değil sinemada da karşımıza çıkmaktadır. Son zamanlarda izleme fırsatı bulduğum ve tesadüfen benzer düğümleniş ve çözümlenişe sahip olan ‘Bana Karanlığını Anlat’ (2022) ve ‘Sofra Sırları’ (2018) filmleri, kadının toplumsal cinsiyet kalıplarınca kuşatılmışlığını ele alan filmlerden. Kurgularının çıkış noktası benzer olan filmlerde toplumsal normların kadın üstündeki etkileri sorgulamaya açılmaktadır. Kadınların benliği ve evlilikle birlikte…

Devamını Oku
YAŞAM 

SU BULANDI!

Nesnel gerçekliklerin başkalaşması olarak tanımladığımız değişim üzerine düşünmeyenimiz yoktur sanırım. Her yeni güne bu başkalaşımın getireceğini umduğumuz güzellikleri ümit ederek başlıyoruz birçoğumuz. Özellikle son zamanlarda bu beklentilere olan inancımız zayıflasa da umutsuz yaşanmıyor dedirten kimi küçük kırıntıları avuçlarımızda biriktirmekten de geri durmuyoruz. Duygularımızdaki bu çalkantıların yaşanması, kimi zaman çıkmaza düşmemiz dahi değişim gerçeğinin bizdeki yansımalarından. Coğrafi bir değişimin hayatlarımızı ve ruhumuzu şekillendirip değiştirmesinin etkilerini taşıdığımız şu günlerde, bütün yaşanmış olanların sorumluluğunu sırtımızda hissetmenin verdiği bir gerginlik de uzatıyor hesaplaşma sürecini. Gerçeklikler yanı başımızda dururken, kocaman bir kara parçasının başkalaşıyor olmasını…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘ÂŞIKLAR BAYRAMI’NA DAİR

Geçen ay, ‘Karşılaşmalar’ temasıyla ilki gerçekleştirilen Mersin Edebiyat Festivali kapsamındaki bir çalıştayda katılımcı olarak yer aldım. Çağ Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi ve Mersin Üniversitesi yüksek lisans öğrencileri olarak ‘Edebi Yapıtlarda Okur Nelerle Karşılaşır?’ meselesini Şebnem İşigüzel’in ‘Venüs’ romanı ile Kemal Varol’un ‘Âşıklar Bayramı’ üzerinden değerlendirdiğimiz ve keyif aldığım bir etkinlikti. Bu yazımın içeriği, söz konusu çalıştay için hazırlamış olduğum metnin giriş kısmını ve ‘Âşıklar Bayramı’na dair değerlendirmelerimi içermektedir. * * * Kurmaca metinlerin temel unsurları olan olay, kişi, yer ve zaman, kurgunun temel hatlarını oluşturmadaki işlevi nedeniyle önemlidir. Aktarılan olayın mekân…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

SÖZÜN GİZİL ANLAMI ÜZERİNE

Ses ve söz; insanın, toplumların varlığını semantik açıdan ortaya koymaya yarayan kelimelerden güç alır. Peki, kelimeler bazı anlamlara gelir mi? ‘Tehlikeli Oyunlar’da Hikmet’in de üstüne düşündüğü bu mesele felsefi ve edebi boyutlarıyla üstünde konuşulmakla bitirilemeyen meselelerdendir. Sema Kaygusuz’un ‘Barbarın Kahkahası’nda kelimeler bağlamında çocukların toplumsallaşmasına dair yazdıkları düşündürücüdür: “Onun âleminde kelimeler henüz birer isim değil, kâinatın betimidir. Aradığı şeyleri bulamayınca şeylere isim verir. (…) Gelgelelim biz yetişkinler o evlat tanrıyı alır, evvela beslemeye dönüştürür, müteakiben tenezzülü öğretiriz. Lisanın titreşimlerini, harflerin ritmini tekrarlaya tekrarlaya bir ruh lügatini yeni bir ruha zerk ederiz.…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

NARLAR KENTİNDE BİR KÂHİN

Son birkaç haftadır pamuk hasadının telaşına şahit oluyoruz. Kasalar dolusu pamuğun savrula döküle büyük kasalar içinde taşındığına, tarlaları dolduran mevsimlik işçilere, yağmurun ansızın yağıp kayboluşuna… Yüzü güneş yanığı kadınların çekingen bakışlarını gizlediği saçlarının üstündeki eğreti yazmaları ele veriyor kaderlerine yazgılı olduklarını, bir de içlerinde büyüttükleri gelecek… Yoksa koca bir geçmiş mi demeliydim. Geleceksizliğe mahkûm edilmiş bu insanlara baktıkça geçmişin yükü altında ezilmeye devam ettiklerinden başka bir şey geçmiyor, geçemiyor aklımdan. Genç yaşlarına rağmen yorulmuş bedenlerini çaresizce yüklenen çıplak ayakları, yerleri süpüren elbiselerinin altında bir görünüp bir kaybolurken hayatlarına dair tek…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

SOKAĞIN CİNSİYETİ

Notos derginin son sayısında toplumsal dönüşümün olmazsa olmazı kadınlar ve yaşadıkları çevreyle olan bağları “flanöz” kavramıyla ele alınmış. Esasında bu kelime, “flanör” kelimesinin kadınları niteleyen değişimi. Flanör ya da flanöz, sokaklarda aylakça gezen kimse demek fakat bu aylaklık anlamsız bir eylemden öte, düşünsel bir aylaklık! Bir kenti, bir caddeyi, bir sokağı… Kimsenin dikkatini çekmeksizin gözlemleyen, inceleyen kimseler için kullanılmakta. Merak duygusu, insanların öğrenmesindeki itici güç şüphesiz… Bu duygunun erkeklerde küçük yaşlarda pekiştirilmesi, desteklenmesi ya da engelleyici bir tutumla karşılaşmaması aşkınlığı var etmiş. Kadınlar ise merak duygularını bastırmak zorunda kalarak toplumdaki…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘TAŞ VE GÖLGE’DE KİMLİK ARAYIŞI

Bütün arayışlar bir kopuşla başlar şüphesiz. Köklerimiz, ailemiz, yaşadığımız yer, tanıdık bildik yollar, sokaklar, ıssızlığında huzur bulduğumuz kuytular hepsi kimliğimizi oluşturan bir görselin parçalarıdır adeta, tıpkı bir puzzle gibi. Her şeyin başı ise bütün geleceğimizi kucağında tutan ve “geçmiş” olarak anılan çocukluktur. İnsanın hayatı, var oluşu ve arayışları bu döneme uzanan bir kopuştan başka ne olabilir ki? Anne babasızlık, aileden ayrı düşmek bu kopuşun en keskin hali olsa gerek. Elbette bu kopuş somut bir yoksunlukla sınırlandırılamaz. Duygusal bir yalnızlık hali, anlaşılmama, reddediliş de bunu tetikleyebilir. Kısa süre önce okuduğum ‘Taş…

Devamını Oku
TOPLUM 

KUTSAL ANNE TEORİSİNİN DİYALEKTİK ÇIKMAZI

Toplumsal cinsiyet rolleri, patriarkal yapının belirlediği ve kadını kontrol edebilmeyi, kadına gem vurabilmeyi sağlayan; eril tahakkümün en önemli kontrol mekanizmalarındandır. Ve bu mekanizma yetkinin, edimleri belirleyen temel araçların erkeğin hizmetinde olmasını sağlarken kadınları kuşatan sınırların aşılmaz duvarlarını örmektedir. Cinsiyet kalıpları, yapılabilir ve yapılamaz olan her şeyin belirleyicisidir. Kadının hapsedilmesi, erkeğin hapsedilmediği anlamına gelmez elbette. Erkeklerin de egemenlik kurmaya mahkûm olduğu bir mahkûmiyeti var eder. Feminizmin çıkış noktası olan kalıplar, erkeklerin kalıplarını kırabilmeleri özgürleşebilmelerinin yolunu açar. Kadınların özgürlük mücadelesi, erkeklerin de gerçek özgürlüklerinin önünü açan bir mücadeledir. Erkeklere dair beklentiler, rollerin…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘UNUTULAN’DA ÖZNENİN NESNELEŞMESİ MESELESİ / İNTİHAR

‘Soyut’ dergisinde yayımlanan “Unutulan”, Oğuz Atay’ın 1972 yılında okurla paylaştığı ikinci öyküsüdür. Yıldız Ecevit, ‘Ben Buradayım / Oğuz Atay’ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası’ adlı eserinde bu öyküsünün akıldışı ögeyi en uçta kullandığı öykü olduğunu belirtmiş; öyküyü sürrealist bir resim olarak tanımlamıştır. (s.482) Öykü, tavan arasına eski kitaplara bakmak için çıkan bir kadının yaşadıklarına odaklanır. Tozlanmış, örümcekli bir karanlığın içinden sevgilisine tavan arasında olduğunu iletir ve sevgilisinin uzattığı fenerle aydınlanan bu yerdeki fotoğraflar, eski eşyalar, ayakkabılar, kitaplar ve sonrasında fark ettiği çürümüş bir ceset zamansal geçişlere kapı aralar. Ceset, kadının eski…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

BİREY-TOPLUM-BELLEK BAĞLAMINDA KURMACA METİNLER

Bellek, kişisel tarihimizi saklı tuttuğumuz bir kutu adeta. Bir sayaç. Bir noktada işlemeye başlıyor ve ölüm dediğimiz biyolojik tükenişle birlikte son buluyor. Tabii, ölümün bir tükeniş mi, evrene başka bir biçimde dönüş mü olduğu tartışılır. Belleğin insanın boşluktaki başlangıcını anlamlı bir hale getirdiğini, hayatına yön vermesini kolaylaştırdığını söylemek mümkün. Belleğimizde yer eden her bilginin tecrübeler üzerine kurulu olması ise belleğin yaşanmışlıkların kodlandığı bir derinlik olduğunu gösterir. İlkel bir öğrenme yöntemi olan koşullanma yoluyla öğrenmeler bu sürece dâhil edilebildiğinden hayvanlarla farklılığımızın bu noktada söz konusu olmadığı ortada. Farklılaşma bu tecrübeler üstüne…

Devamını Oku