YAŞAM 

‘GÜLÜN ÖLÜM YÜZYILI’NDA ‘ATLARI MAHMUZLAYAN’ RÜZGÂR

Ekvadorlu şair Jorge Carrera Andrade, o sabah, kuşlara kullandıralım diye yaşam öyküleri anlatıyordu bize. “Gülün ölüm yüzyılında doğdum,/ makine, melekleri çoktan kovalamıştı” diyordu şair. Son faytonun geçişine bakıyorduk hep birlikte; faytonla birlikte ağaçların geçişine, çalılıkların geçişine. Yeni evler geliyordu onların yerine. Yüzyılın eşiğindeydik. Şair, şöyle devam ediyordu: “Sessizliğin gevişini getiriyordu inekler,/ rüzgâr, atları mahmuzluyordu.” ‘KOKULU KABUĞUNA SARINIRDI ANANAS; ÇIPLAK MUZ, İPEKLİLER GİYERDİ…’ Akşam olmaktaydı. Bir haziran günü, Ekvadorlu şairin dizeleriyle Güney Amerika iklimini solumaya başlamıştık. Şair, annesinden konuşuyordu; annesi için, “Akşamüstünün güneşini giyinmiş,/ derin bir gitarın içine koymuştu gençliğini,/ bazı geceler…

Devamını Oku
YAŞAM 

ORTALIK “SÜT MAVİSİ”; TABAĞIMIZDA BİR “BULUT”, KADEHİMİZDE “GÖKYÜZÜ”!

Akşamdan kalma hüzünler içimizde birikmeyi sürdürüyor yine bir haziran sabahında. Radyomuzda denizi özleyenlerin türküsü… İyot kokusu ne güzel, bir şiirin peşine düşüp gitmek ne güzel… Şiirler yazılmaya, türküler söylenmeye devam ediyor akşamdan sabaha değin. Ne güzel… Oktay Rifat, dün gece Dalyan Kahvesi’nde olduğumuzu hatırlatıyor bize… Ortalık “süt mavisi”; tabağımızda bir “bulut”, kadehimizde “gökyüzü”: “Apostol, bu ne biçim meyhane!” Cahit Külebi de, eşlik ediyor gecemize: “Gözlerin gözlerime değince/ su katılıyor rakıya/ denizler açılıyor önümde.” Radyomuzda denizi özleyenlerin türküsü, burnumuzda iyot kokusu, içimizde akşamdan kalma hüzünler… Fransız şair René Char gibi, hep…

Devamını Oku
YAŞAM 

SONSUZLUĞUN GÜVERTESİNDE, BİR TATLI HÜZÜNLE…

Portekizli şair Fernando Pessoa gibiyiz bir haziran sabahında. İçimizde akşamdan kalma bir hüzün, dilimizde gecenin bir vaktinde yarım bıraktığımız şiirlerin sancılı dizeleri ve yanı başımızda şairlerinin o telaşlı halleri… Sabahın erken saatlerinde ıssızlığın rıhtımında, kimsesiz, kumsalın kıyısından belirsizliğe bakıyoruz. Birazdan sonsuzluğun güvertesine binip belki bir mavi geleceğe doğru yelken açacağız. Fernando Pessoa’nın sözcükleri, limana yaklaşmakta olan bir vapurun uyandırdığı heyecanı anlatıyor bize; tam o vakit, denizcilere özgü bir canlanma başlıyor, yelkenler açılıyor, çatanalar yaklaşıyor: “Rıhtıma bağlı gemilerin gerisinde motorlar gidip geliyor/ hafif bir rüzgâr çıkıyor./ Ama ruhumun gördüklerimle,/ limana giren…

Devamını Oku
YAŞAM 

HAZİRAN, HÜZÜNLÜ SEVDAM!

Bir haziran çalıyordur, bir haziran söyleniyordur gecenin kesik türküsünde. Hasan Hüseyin Korkmazgil’in ‘Haziranda Ölmek Zor’ şiiri Nâzım Hikmet’e, Orhan Kemal’e yakılan bir ağıtı dillendiriyordur. Aylardan hazirandır, haftalardır yağmur yağıyordur dağlarına, tepelerine, ovalarına ülkenin; gözyaşları olmuştur ikliminden dökülen Marmara’nın, Ege’nin, Akdeniz’in. Gözleri yemyeşildir, gözleri masmavidir o vakit tabiat ananın; sapsarıdır saçları güneşin, yağmur bir süreliğine dinlenceye çekildiğinde. Hüzünlüdür sevdaya vuran aşklar haziranda, zordur; erişmek imkânsızdır sevgilinin gözlerine bir vakit; gözler saklıdır, gözler duyguludur, gözler ağlamaklıdır. * * * Ölüm kokulu haziranlar ağlatır duygu yüklü hüzünlüleri hep; ağlatmıştır. Haziranda ölmek zordur gerçekten;…

Devamını Oku
POLİTİKA 

“‘GEZİ’ İLE ÖN YARGILARIMIZI YIKTIK, BİRBİRİMİZE DAHA ÇOK YAKINLAŞTIK”

“Mayıs özgürlük emek, haziran ‘Gezi’ demek/ yeşerip orman gibi kol kola girebilmek. // Yanıyor içten içe baştan ayağa yürek/ yanağında bir gülüş, umudu büyüterek. // Daha yeni başladı, bir çağı ateşledi/ yeni yetme ömrünü, ömrüme bağışladı. // En güzel çocuklar gidiyorsa zamansız/ yürekte bu fırtına, sürer amansız.” – Onur Akın şarkısı… Başlıktaki ifadeyi, Taksim Gezi Parkı direnişinin Adana Atatürk Parkı ayağındaki pasif direnişin temsilcileri kullanıyor. Onlar küçük bir grup. Ne bir siyasi parti ne bir sendika ne de bir sivil toplum örgütü üyesi. Onlar sadece siyaset üstü duruş sergileyen sivil…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘SABAH, MAYIS SABAHI; BİLET ZIMBALIYOR BİLETÇİ…’

“Söz vermiştim kendi kendime. Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada, namuslu insanlar arasında, sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekli? Yapamadım, koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Ada’nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum, öptüm. Yazmasam deli olacaktım.” – Sait Faik ABASIYANIK, ‘Haritada Bir Nokta’ adlı öyküsünden… Sait Faik, bir mayıs sabahı, yazamamaktan dert yanıyordu. “Sis vardı denizde,/ tepelerde, evimizin üstünde./ Bahçede yapraklar buğulu,/ su akıyordu demir parmaklıktan,/ el değince./ Ağaçlar puslu”…

Devamını Oku
YAŞAM 

‘GÜN EKSİLMESİN PENCEREMDEN…’

“Ne doğan güne hükmüm geçer,/ ne halden anlayan bulunur;/ ah, aklımdan ölümüm geçer;/ sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur” diyor şiirinde Cahit Sıtkı Tarancı. Ve devam ediyor: “Ve gönül, tanrısına der ki:/ -Pervam yok verdiğin elemden;/ her mihnet kabulüm, yeter ki/ gün eksilmesin penceremden!” Can Yücel ise, uzaklardan gülümsüyor: “Başka türlü bir şey benim istediğim:/ Ne ağaca benzer, ne de buluta./ Burası gibi değil gideceğim memleket/ denizi ayrı deniz,/ havası ayrı hava.” ‘YEMYEŞİL VE GÜL PEMBE İLKBAHAR…’ Günler hüzün içinde, günler baharın neşesinden uzak geçip gidiyor, işte. Tek bir…

Devamını Oku
YAŞAM 

CANIMIZIN YONGASI İLKBAHARDAN DAHA KAÇ GÜNÜMÜZ ÇALINACAKTI?

Şiirlerle öykülerle romanlarla avunuyorduk yine bir akşam vakti. “Sözsüz bir aşk türküsü yüzyılın uğultusu gibidir” diyen yaşlı yazarın teselli aradığı bir gecenin ıssızlığındaydık. Sessizliğin sesi eşliğinde hüzünlerden hüzün beğeniyorduk. Mevsim bahar, takvim nisandı. Ataol Behramoğlu’nun ‘Eski Nisan’ şiirinde biraz dolaştık. “Canımın yongası, sevdiğim/ birkaç gün çaldık ilkbahardan/ geçtik yıllardır özlediğim/ erguvan ışıklı kıyılardan” diyen şairin dizelerinde çokça hüzün topladık. Dedik ki: “Eski nisan, her şey gibi/ kalbim de, rüzgâr da eski/ çırpınıp duruyor havada/ yitik anıların kelebeği.” KISITLANA KISITLANA NEFES ALMAYA ÇALIŞIYORDUK DÜNYAMIZDA Korona günleriyle birlikte yine bir ilkbaharı karşıladık…

Devamını Oku
TOPLUM 

HES KODUNDA SAHTEKÂRLIK, KORONADA AŞI TURİZMİ, MASKEDE İNOVATİF GİRİŞİMLER…

COVID-19 GÜNLERİ (16)… Koronavirüs günlerine ilişkin biriktirdiğimiz haberleri paylaşmaya devam… Türkiye’den iki haberle başlayalım: “Koronavirüs vakası sayılarının 50 bini geçtiği Türkiye’de HES kodu sahtekârlığı! Uzmanlara göre, özellikle AVM ve restoranlarda görevlilerin HES kodlarını dikkatsizce kontrol etmesi bu sahtekârlığın artışına neden oluyor. Sahtekârlık şöyle gerçekleşiyor: Covid-19 testi pozitif çıkan ve karantinada olması gereken kişiler, bu kodları ya negatif bir tanıdıklarından ya da sosyal medyada HES kodunu paylaşan birilerinden ekran görüntüsü alıyor. Edindikleri bu ekran görüntüsü ile bu kişiler ‘pozitif’ olmalarına karşın istedikleri yere rahatça girip çıkabiliyor.” “Türkiye’de bazı turizm acenteleri; Rusya,…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

NİSANLAŞMAK

“Nisanlaşmak” dedim kendi kendime. Ne anlama gelir diye de düşünmedim. “Nisan” dedim, “nisanla” dedim, “nisanlaş”, “nisanlaşma”, “nisanlaşmak” dedim. Yazdım da yazdım. Yan yana, alt alta, üst üste sıraladım. Evet, belki bir nisandım, nisan geldi nisanlaştım, nisanın ilerleyen günlerinde daha da çok nisanlaşacaktım. “Nisan” yazmayı sürdürdüm. “Nisan”ın ortasına bir yerine “y” yerleştirdim. Alladım, pulladım. İşte, şimdi de bir “nisyan” oluverdim. Unutuldum, unutulmaya yüz tuttum. Bellek yitmişti sanki. Saatin akrebiyle oynadım, yelkovanına diller döktüm; yine de kendimi hatırlatamadım. Unutuldukça heyheylendim ve “nisyan”la da oynamaya başladım. Başındaki “n”yi attım, “isyan” oluverdim. İsyan ettim;…

Devamını Oku