ÖYKÜ 

TOLADİR

Bir mucizeye tanıklık etmek! Hem de yerin bilmem kaç metre altında bir metronun içerisinde. Daha önce mucize deneyimim olmamıştı. Anlatım heyecanımı mazur görün. Akşamüzeri iş çıkış saati ve yağmurlu bir İstanbul. Kalabalığı ve yarattığı girdabı tahmin edebilirsiniz. Ben de kapıldım çekim gücüne. Aslında işsiz olduğum için, o vakitte metroda olmamı gerektirecek bir neden yoktu. Kadıköy’de aylak aylak dolanmıştım bir süre. Birkaç çay, Moda Caddesi’nde renkli bir yürüyüş, sahaf tezgâhlarına hızlı bir göz atış ve eve dönüş. Sıradan bir işsizlik günü… Ancak, bugün Kadıköy mesaime geç gelince, dönüşüm de fark edemeden…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

KOMİSER KEMAL TEFRİKASI / FISTIKLI BAHÇE SOKAK CİNAYETİ

Yine mi diye öfkesine hâkim olmaya çalışarak iç geçirdi Kemal Komiser. Telsizden, bir erkek tarafından sokakta bıçaklanarak öldürülmüş kadın anonsu geçiyordu arka arkaya. Fıstıklı Bahçe Sokak’ta olmuştu. Otuzlu yaşlarında, siyah uzun saçlı, üstünde beyaz gömlek ve mavi kot pantolon olan bir kadın kanlar içinde yerde yatıyordu. Olay yerine ilk varan ekip, kalbinden ve karnından bıçaklandığını bildirmişti. Arabasının sirenlerini çalıştırıp hızla oraya doğru hareketlendi. Büyük acılar yaşamasına neden olan, o sokağın sonundaki mezarlık aklına geldi. Unutmaya çalıştıkça bir şekilde karşısına çıkıyordu o üzücü gerçek. Bilmediği oğlunun, bilinmeyen güçler tarafından kendi karakolundan…

Devamını Oku
ŞİİR 

ZİR’İN ÇIĞLIĞI SAPLANIR HER SATIRIMIN İLK HARFİNE…

–Serdar Ali Hortoğlu için… Süslü söze ne gerek anlatmak için iyi olanı Elif desen Be desen ulaşır Rengine kanarsan bu dünyanın ey cahil Dört dağ içinde Dersim de beyazlaşır Ay doğar ilk akşam ahh üçüncü akşam batar Resimdeki gözyaşları akar… akar… akar… Alıp gönlünü sürüklesin istersin diyardan diyara Leylim ley geceler ki artık karanlıktan da kara İçimizden yanık yanık geliyor artık o sesinin tınısı Hey ağalar böyle oluyormuş demek dost kaybının acısı Olmaz işler gelince başa anlıyorsun çaresizliği Rast makamı hüznü koyulaştırıyor sessizliği Taşa değmesin ayağın isterdim, bahçen sümbülle dolsun…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

AMNİYOTİK YAŞLAR

Gözyaşlarımı durduramıyordum bir türlü. Sağanak halinde, gözyaşı değil de gözseli gibi boşalıyordu. Sanki bütün acılarımı, hüzünlerimi ve tanımlayamadığım iç yakan duygularımı, kontrolsüzce akıtıyordum. Kazağım ıslandı önce. Onu pantolonum ve botum takip etti. Sırılsıklam olmuştum. Botlarıma dolmaya başlayan gözyaşlarım, etrafımda bir duvar oluşturmaya başladı. Acaba bunu bir tek ben mi görüyorum, yoksa caddedeki herkes durumun farkında mı diye bakındım. Ama gözyaşlarımdan etrafı görmem mümkün değildi. Dağılsın diye içine elimi uzattığımda zar gibi bir şeyle çevrili olduğunu fark ettim. Su, yükseldi yükseldi ve ağız hizama kadar geldi. Çevremi, içi gözyaşı dolu şeffaf…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ERİT’OPİA

Hiç istemediği halde, zorunluluktan bu saate kadar işte kaldı Cansu. Karanlıkta eve gitmek en korktuğu şeydi muhtemelen. Hele işten gidiyorsa, iki araç değiştiriyor ve yaklaşık 15 dakika da, kendi lambalarının bile ihanet ettiği bir sokakta yürümek zorunda kalıyordu. Sokak köpekleriyle ilgili korkularını yenmeyi başarmıştı. Yanında taşıdığı yiyecek artıkları, aralarında mesafeli de olsa bir arkadaşlığı başlatmıştı. Yemeğin sunumundan sonra, herkes kendi yoluna çekiliyordu. Asıl korkusu insanlardı. Daha doğrusu tür olarak insan sınıfına giren yaratıklardı. Bunların sarkıntılıklarından ve saldırganlıklarından kaçabilmek için büyük mücadele vermek zorunda kalıyordu. Yanında taşıdığı küçük biber gazı kutusunu…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

CORONIC BİR OLAY

Posta kutumda bir zarf duruyor olması şaşırttı beni. Daha doğrusu, bir kurumdan değil de üzerindeki el yazısından anladığım kadarıyla, bir kişiden gelmesine şaşırdım. Özel bir mektup almayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki… Çarşamba günü iş dönüşü aldım mektubu. Pandemi nedeniyle eve erken geldiğim günlerden biriydi. Kahverengi ve biraz da kabarık bir zarf posta kutumun dışına sarkmış halde duruyordu. Merakla alıp birinci kattaki daireme çıktım. Üstümü hızlıca değiştirip poşet çay eşliğinde incelemeye başladım zarfı. Milano damgasını gördüm üzerinde. Yurtdışından gönderilmişti demek. Zihnim, saliseler içerisinde, bana oralardan mektup yazacak kimse var…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

HİS YOLCULUĞU

Yüzündeki yaradan giriş yaptım kafatasına doğru. Elmacık kemiğinin hemen alt tarafından… Sert bir darbeyle açılmıştı yara. Yüzünü neredeyse ikiye ayıracak şekilde vurulmuş bir darbe. Sızan kan göğsüne doğru akmış ve aşağılarda kurumuş. Yaraya rağmen, yüzündeki şaşkınlık ifadesi net olarak görülüyor. Benim de çalışmalarımın sonuna geldiğimi gösteren bir tablo aynı zamanda. Uzun zamandır üzerinde çalıştığım bir projeydi bu. Kendimi adadığım, uğruna neredeyse –bunun dışındaki– tüm hayatımı dışladığım bir çaba. İnsanı tanımak için bundan daha iyisi yapılmadı bugüne kadar. Beden içi his yolculuğu üzerine tam 20 yıl çalıştım. 10 yıl da nöro-psikiyatri…

Devamını Oku
ŞİİR 

İSTİLA

Kalbindeki yaradan sızdım içeri Fersah fersah gezdim damarlarını. Salıncak kurup sinir tellerine Zihninden, bedenine savruldum. Ellerin kontrolümdeydi Yüzümü okşadım, saçlarımı. Tenine rengimi verdim Kararttım biraz seni, Gözünü alma diye kimsenin. İlk adımını benimle attın Kanını ben pompaladım ayaklarına Hareketsiz kalmıştı, şaşkındı. İçine renkli bakan gözler yaptım sana Dışarıya aynı bakıp Beni, mavi yeşil sevdirdim. İnceltip dudak derini daha da Yaklaşırken bile tadını aldım -Son kirazımı yediğimde Henüz seni öpmemiştim.

Devamını Oku
EDEBİYAT 

HÜCREM DÖRT DUVAR; YALNIZLIĞIM BENİ BOĞAR!

279 gündür bu hücrede tutuluyorum. Karanlık, nefes almanın, hatta hareket etmenin bile çok zor olduğu bu yerde sonumun ne olacağını bilmeden bekliyorum. Etliye sütlüye karışmadan, huzurlu bir hayat yaşarken içine düştüğüm şu duruma bak! Aslında sakin bir hayatım vardı. Çevremde benim gibi yaşayanlar, keyfimize bakar, günümüzü gün ederdik. Karışanımız olmazdı pek. Kimi zaman, genelde de haftada bir aramızdan seçtiklerini bazen gönüllü bazen de zorla alır götürürlerdi. Gidenler, korkuyla karışık bir heyecanla uyarlardı bu emirlere. Korkarlardı; çünkü zorbalıkla götürüldükleri çok olurdu. Heyecan duyarlardı; çünkü mutlu sona inançlarını kaybetmek istemezlerdi. Karşı koyamadıklarını…

Devamını Oku
YAŞAM 

İÇİM ANLATTI, BEN DİNLEDİM

O’nun 52 yılının çok kısa hikâyesi… “İsis, adını ‘sen’ koyardı, geleceğini bilebilseydi eğer…” Haziran ayının son günleriydi. Adana sıcağının içe işlemeye başladığı zamanlar… Buğdayın hasadı bitmiş çoktan. Yüzlerde bereketin verdiği huzur var. Gözlerde ise hasretle beklenen hayatın başlangıç ateşi… Çukurova’nın artık daha güzel olacağını herkes biliyor. Herkes bekliyor. Genlerinin başköşesine kurulmuş elmacık kemikleri, köklerinin izi. Gözlerinin hafif çekikliği de… Yüzün ise güzelliklerin toplamı. En seçkin organlardan kurulmuş özel birlik. Zapt edemeyeceği hiçbir kale yok gibi. Herkes hissettiriyor bu öznelliği, sen de hissediyorsun. Prenses geçer, bütün çiçekler açar. Keyifli zamanlar, Ceyhan sokaklarında…

Devamını Oku