YAŞAM 

İÇİMDE KIRMIZI BALONLAR PATLIYOR

Kâğıdı kalemi elime almam gerektiğini bildiğim halde bunu uzun zamandır erteliyorum. Radyodan gelen müziği duymasam yine yazmayacaktım. Cızırtılı bir kanaldan klasik müzik tarzında bir melodi… Duyduğum ilk andan itibaren duygularım kabarıyor. Akıl ve mantık işlevini yitiriyor, duygular, sadece duygular dile gelmek istiyor. Ya tembelliğimden ya da mutsuzluğumdan duygularımı yine ertelemek istiyorum ama hayır böyle olmayacak, bunun da farkındayım. Yazmalı ve rahatlamalıyım. ‘Eternity and a Day’… Müziğin bana hissettirdiği karışık ruh durumlarının hangisinden başlamalıyım? Müzikle beraber bir apartmanın merdivenlerinde buluyorum kendimi, elektrikler kesik, asansör çalışmıyor. Üçüncü kata çıkıyorum, telefonun ışığı basamakları…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

SİDİK KOKULU ADAMLAR

Çok insan tanıdım, çok insanla dost oldum, çok insanla seviştim. Tanımadığım insanları iki günde hayatımın merkezine aldım. Onlara sarıldım. Beraber uyursak yaralarımızın iyileşeceğine birbirimizi inandırdık. Sarı duvarları olan, pencereleri hep açık, kapısı hep kilitli, yatağı her zaman dağınık evimde yeni bir güne uyandım. Balkonda saksının içinde can çekişmekte olan domatesin toprağı sıcak havanın ve kavurucu güneşin etkisiyle çatlamış, domates yapraklarını büzmüş, benim onu görmemi bekliyordu. Belki bir bardak su ile hayata dönerdi. Dönmeli miydi, bilmiyorum. Annem öldükten sonra çiçeklerine, domatesine sahip çıkacağıma dair söz vermiştim mezarı başında. Ancak daha önce…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

KÖPEKLER VE AŞKLAR

Beni buraya getirdiklerinde öyle korkmuş ve üşümüştüm ki hayatımın bir daha hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağını biliyordum. Dağların arasında ufacık bir köy, birkaç çiftlik, birkaç ağaç, bolca koyun ve inek… İleride bir göl olduğundan dahi haberim yoktu. Anneme veda edemeden beni kucağından alıp gecenin bir vakti beni ıslak kulübeye bıraktılar. Titriyordum. Tüylerim diken diken olmuştu. Ev sahibinin oğlu merakla beni görmeye çalışıyor, babası saatin geç olduğunu, ertesi gün istediği kadar benimle oynayabileceğini ona söylüyordu. El kadardım, gece nasıl bitecekti, bilmiyordum. Elleri kocaman, sırtı geniş ve inek pisliği kokan sahibim boynuma…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

ZELİŞ’E AĞIT

“Kimse beni görmesin, ben kimseyi görmeyeyim istiyorum, Zeliş. Unutulmak istiyorum. Unutulayım ki canımı hiç kimse yakamasın. Şu oda, masadaki kalemler, yırtılmış defter, solmuş çiçekler ve dahası beni boğuyor. Kaç gecedir uyuyamıyorum. Ben ölüyorum. İçten içe çürüyorum. Dün küfür etmeyi denedim. Yürüyordum. Herkese meydan okudum kendimce. Kimse duymamalıydı aynı zamanda küfür ettiğimi. Kısık sesle de olsa küfür ettim. Bir anlık da olsa iyi hissettim. Sonra tekrar başladı can sıkıntısı. Yalnızım be, Zeliş. Gücüm kalmadı artık yaşamaya, sevmeye, yürümeye, yemeye, içmeye. Tahammülüm kalmadı beni yalnız hissettiren dostlarıma. Ölmeyi çok istiyorum. Belki birileri…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

NERİMAN DA MUTLU OLMAYI İSTERDİ

Neriman en yakın arkadaşımdı benim. Sapsarı saçları omuzlarına dökülen, yanaklarında gamzesi olan, balıketi, güzeller güzeli, merhametli bir kızdı. Geceleri karanlıktan korktuğu için uyurken lambasını söndüremez, kediden, böcekten, kötü kalpli insanlardan korkar, korktuğunda da çocuk gibi hıçkırarak ağlardı. Bundan üç sene önce annesini ve babasını trafik kazasında kaybeden iyi yürekli arkadaşım… Neriman’ı üç sene önce tanıdım ben de. Ağustos ayındaydık. Telefonum çaldı. Arayan amcamdı. “Seher, nasılsın, kızım?” Sesi biraz buruk, biraz çekingen, belli ki bir şeyler var. “Bizim komşular, başın sağ olsun. Kızları Neriman var. Seninle aynı üniversiteyi kazanmış. Kalacak yeri…

Devamını Oku
YAŞAM 

İNSAN BAZI ŞEYLERİ HİSSEDER

Anlatmak istediğim çok şey var. İnsanı var eden yüreğin ve beynin arasında ruhumun sıkıştığının uzun zamandır farkındayım. Kederimi defalarca ifade edebilmek için yazı masasına oturdum. Ancak mantıklı tek cümle yazamadım. Zihnim öylesine yorgun ki kelimeleri bir araya getiremedim. Aklımı yitirmemek için anlatmak zorundayım. Bugün bir ara Ahmet’e uğradım. Beni anlatabilecek tek kalemin o olabileceğini düşündüm. Anlatabilmesi için önce beni dinlemesi gerekiyordu. Yüreğinden, zihninden bir yerlerden sıvışıp ona ulaşmanın yollarını aradım. Hem yüreğinin hem de zihninin kapıları kapalıydı. Zile defalarca bastım. Ahmet açmadı. Uyuyor olmalıydı. Beni hep kabul etmişti bugüne kadar…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

FERİDUN’UN KAYGILARI VE KIRMIZI OJE

Her şey güzel olacaktı. Birbirini seven iki insan birlikte üretecek, paylaşacak, sevinecek ve acılara beraber göğüs gereceklerdi. Yağmurlu bir sabah aynı pencereden uzaktaki uzun boylu servi ağaçlarına bakarken Feridun elini Göksel’in omzuna götürmüş, bu hayatın onsuz bir anlamı olamayacağını o anda anlamış, toprak kokusunu duyumsarlarken geciktiğini düşündüğü sözler etmişti Göksel’e. “Seni seviyorum.” Uzun ve ateşli bir sevişmenin tesirindeyken Göksel’i sevmek, Göksel’i yanında ve yakınında hissetmeyi istemek Feridun için çok anlamlı ve kolaydı. “Benimle evlenir misin?” Servi ağaçlarının yapraklarından yağmur damlaları düşüyor, sokaklardaki çukurlar çamurlu sularla doluyor, köpekler sığınacak bir çatı…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

KOŞAN ÇİNGENE

Koşuyorum. Ben hep koşarım. Aklımda Hayriye’nin sütun gibi bacakları, mis kokan saçları, diri bakan gözleri… Ah Hayriye, yanımda olsan! Koşuyorum. Zevkimden koşmuyorum. Bir iç dökümü, bir anlık rahatlama… Evden siyah, kısa şortumu giyip mahalleden hızlı adımlarla uzaklaşıyor, ana caddeye çıkınca kaldırımda kocaman adımlarla yürüyor, sonra da zihnimin hızına yetişmeyeceğimi anlayınca koşuyorum. Esmer tenime, tombulluğuma, kısalığıma, biçimsiz suratıma aldırmadan koşuyorum. Yanımdan uzun boylu, ağızları ve burunları ve gözleri yerli yerinde erkekler geçiyor. Onlar koşmuyorlar ama benden hızlılar. Kocaman adımlar atıyorum demiştim ya ne kadar kocaman olabileceğini siz tahmin edin. Komik çocuğum,…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

HER ŞEY BİR ANIYA DÖNÜŞÜYOR

Her şeyden ve herkesten çok uzağa gitmeyi istiyordum. İnsanlardan, eşyalardan kaçarken onlara daha bağımlı hale geldiğimi de itiraf etmeliyim. Evet, uzaklaşmanın, kendi içime kapanmanın bir kurtuluş olduğuna hem inanmış hem de arkadaşlarım tarafından inandırılmıştım. Onca söz söylenmiş, onca öğüt verilmiş olsa da ben yine mantığımın dediğini değil de yüreğimin sesine kulak vermiştim. Yalnız kalmaya tahammülüm yoktu. İşim olsun olmasın dışarıya atıyordum kendimi. Sokaklarda kalabalıklar arasında yürümek, parkta saatlerce amaçsızca oturup etrafı seyretmek, tanıdık birilerine rastlamak ve akşam olunca da çok sevmesem de, anlaşamasam da sırf yalnız kalmamak adına bir arkadaşı…

Devamını Oku
EDEBİYAT ŞİİR 

AYGÜL – BİR MANZUM HİKÂYE

  Sonra oturdum o gece kaderime ağladım. Sessizce içime döktüm gözyaşlarımı. Aygül, ağladığımı duymamalıydı.    Bir gün buralardan gidersem diye düşündüm sonra. Bir evim olursa paşa kılıcı alacaktım salona. Balkona da sardunyalar. Belki zeytin belki nar. Aklımda sıcak iklimler vardı.   Hüznün şiddeti dağılıyordu Hayal kurmak en etkili depresandı Son gözyaşım akarken yanağımdan Aygül, geldi. Gözlerimdeki buğuyu yok etmek istercesine hızlıca ovuşturdum gözlerimi. – Ağlıyor muydun sen? – Hiç mutfakta ağlanır mı, anne? – Türk kahvesi içelim. Daha sabaha çok var.   Kahve sıcaktı. Soğumadan içemezdim. Beklemeyi çok uzun zaman…

Devamını Oku