YAŞAM 

YAZI

Bir çırpıda kalbinden, bir ömürde bilincinden dökülen bu satırları, pencerenin hemen yanı başına koyduğu sandalyesine oturarak sesli okumaya başladı, şehir duysun istiyordu. “Her şey söylenmiş, her şey yazılmış, her şey yaşanmış ve bitmiş gibi beklentisiz, heyecansız geçti günlerim. Bir gün ertesi güne o kadar benzedi ki zaman algım ortadan kalktı. Dikkate alınmaz hayatların yaşandığına ve dikkate alınmaz ölümlerin gerçekleştiğine tanık oldum. En büyük tuzak, bu şehrin kendine özgü dinginliğiydi, susturan, sakinleştiren, ölgünleştiren bir dinginlik.” Akşam olmak üzereydi, şehrin ışıklarının yandığı, günün siyah kostümünü henüz giymediği bu zaman dilimini çok seviyordu.…

Devamını Oku
YAŞAM 

BİR YILBAŞI KARTI

Ah yıllar, neler neler yüklüsünüz. Birbiri ardı sıra giderken neler bırakıyoruz size, isteyerek, istemeyerek illaki bırakıyoruz. Siz de alıp gidiyorsunuz. Bizden aldıklarınızı zamanın uçsuz bucaksızlığına boşaltıyor, yerinizi alıyor ve tarihimiz oluyorsunuz. Ah zaman, zihnin ürünü bir kabulsün sen. Gerçekliğin yok, madden yok. Zihnin ürünü bir düzenlemesin, yıllar da senin düzeninin içinde bir ara düzen. 2023 yılı, sen gideceksin. Giden diğer yıllar gibi, bir dünya yılı olarak gidecek, yerini yeni bir dünya yılına bırakacaksın. Düzen bu ya, ‘yeni yıl’ zamanı yenileyecek, bizi eskitecek ve “Eskiye rağbet olsa bitpazarına nur yağardı” sözü…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

KAPAK

Çelik tencereyi iyice kuruladı, masaya koydu, kapağı kuruladı ardından, tam tencerenin üzerine yerleştirecekken yüzünü gördü kapakta. Kulp yüzünü ortadan ikiye böldü. Yüzü yanlardan yayvan, tepeden basık bir görünüm aldı. ‘Ağlasam mı gülsem mi’ kararsızlığı içinde kulpun iki yanına yayıldı dudakları. Gülümsedi, hüzün kapladı yüzünü. Ev işlerinin kadını boğduğunu, kadının gelişmesinin önünde engel olduğunu, ucuz, sömüren bir iş gücü olmasının yıkıcı sonuçlarını anlatan bir dizi seminere, eğitime ve eyleme katıldıktan sonra kendisini tencere-kapak kurularken bulunca ürperdi. Hızla bıraktı kapağı masaya, bezi fırlattı, bez, tezgâha değdi, ha tutundu ha tutunacak, olmadı, yere…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

DOĞUM GÜNÜ

Bu gece yine, tekrarın güven dolu döngüsünü kırmayacak, aynı rutine hapsolacaktı. Deftere, bir kelimeden ibaret olan aynı notu yaşı kadar düşecekti. Annesinin çeyizinden kalan, ince, mavimsi kadehi konsoldan çıkardı, yine onunla içecekti. Onunla içmek iyi gelir, belki mutlu bile olurdu. Rakısını doldurdu. Kırkıncı yaşına girecekti, yeni yaşı kutlu olsundu! Kutsal bir varlıkmış gibi havada tuttu defteri, kıvrak bir şekilde dans etmeye başladı sonra, sonra indirdi, yeni bir sayfa açtı ve yeni sayfaya aynı şeyi yazdı: “Sustum.” Yeni sayfa açık olduğu halde tekrar havaya kaldırdı. Bir yandan defteri havada tutarak dans…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

TABLO

Belediye salonunda genç ressamların eserlerini sunmaları için düzenlenen sergiye nazlana nazlana da olsa geldim, yeğenim inatçı kızdır, ısrarları tatlı tatlı bıktırır. “Bicici geldii!” diye bağırdım, salonun sonundaki tabloyu görünce, heyecandan, birdenbire. Salonda bir sessizlik oldu ve mahcup oldum, “Özür dilerim!” dedim kısık sesle. Güzel gülüşüyle bir genç yanımıza geldi. “Özür dilemenize gerek yok, iyi ki bağırdınız, hoşuma gitti, tabloma ses verdiniz” dedi. Yeğenim, “Bici bici ortak noktanız diyeceğim ama tevellüdünüz beni onaylar mı bilmem?” diye bir espri yaptı. Genç ressam, “Benim yaşım değil ama bu tabloya esin kaynağı olan dedemin…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

SİMİT

Yüzlerce simit havada uçuşuyor, tutmaya çalışıyor, olmuyor; zıplıyor, tam yakaladı derken hop elinden kayıyor. Uçuyor şimdi, bir simitten ötekine değiyor eli ama olmuyor, bir tane bile alamıyor, yakalayamıyor; tamam, bu sefer oldu derken hızla yuvarlanarak, dans ederek, süzülerek kayıyor simitler elinden, her yöne kayıyor, bütün gökyüzü simit şimdi. Rüzgâr savuruyor bir o yana bir bu yana simitleri, kokularını yayıyor her tarafa, misk, yanık, kavruk kokularını çekiyor içine. Simit diye uzun uzun bağıran, tiz bir sesle bağıran, on bir yaşında ha var ha yok, bir çocuğun sesi yankılanıyor kulaklarında. Uyandı Rasen,…

Devamını Oku
YAŞAM 

LİRİK BİR ZAMANIN YAZISI

Bir zamanın dışından, o zamana bakıyorum şimdi. Kaç yılda oluştuğunu bilmediğim, iç içe girmiş duygularla, birbirini çürütebilen düşüncelerle ve kendi etkisini yaratan olaylarla hâsıl olduğu için sınırlarını hiçbir zaman ele vermeyen bir zaman dilimi, bütün şiirsel, müziksel etkisiyle içimde dönüp duran; bir şehri tanımaya, bir dünyayı bilmeye yetmeyen, bitirme duygusuna, tamamlama sırrına erdirmeyen bir zaman dilimi… İçinde birbirinden farklı muhitin lirik şarkılarını dinlediğim, kendimi kaybettiğim, sonra yeniden bulduğum bir zaman dilimi… Elimde hiç söz olmadan, tarihini yitirmeye yüz tutmuş bir şekilde ve şehir boyunca çıktım yola. Dağıldım, toplandım, dağıldım ve…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

GÜN DÖKÜMÜ

Sabah saat çok erken, gün dökmedi yüzünü şehre, ben dayadım yüzümü cama. Yolları izleyesim tuttu, yollar sert ve ortalık alacakaranlık. Yaşamın ilk gölge oyunları düşmeye başladı yollara, yanan sönen lambalarla ışıkların oyunu düşmeye başladı. Yıllar öncesinde gece vardiyasından bu saatlerde evine dönen Hikmet Amca’nın hayali zihnime düşmeye başladı. Gece vardiyasında çalıştığı içindir ki gündüz, sessiz olmamız gerektiğiyle uyarılırdık biz çocuklar. Bugün anladığım ve fakat anlıyor olmamın geçmişteki hissedişin izini silmeye yetmediği, bir işe yaramadığı sebeple, susturuluyor olma sebebiyle, hep ürkerdim, hep bir tarafım uzak kalırdı Hikmet Amca’ya, bir tarafım da…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

İZLEYİŞ

Usulca yağarken yağmur, yanmaya başlayınca sokak lambaları, parıldayınca ışıklar ve henüz tam kararmamışken kapalı hava, apartmanın altındaki kafeye indi. Her zaman yaptığı gibi rengârenk lambaları, yansımaları izlemek için indi. Kafenin en geniş penceresinin önündeki koltuğun boş olduğunu görünce oturdu. Boş olmasaydı ne yapardı, kendisi de bilmiyordu. Şimdi istediği şeyi yine yapabilecek, caddeyi, hızlı akan trafiği, mağazalara girip çıkanları izleyecekti, dışarıyı izleyecekti. Dışarısı ona göre genç bir dünya, otuz iki yıl öncesinde, kırkikindi yağmurları yağarken, kendisine çok ışıklı görünen, büyüdüğü şehre göre hızlı akan, on yedi yaşın toyluğunda, küçük bir şehirden,…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

BATTANİYE

Hasan, elli sekiz yaşındaydı, uzun boylu ve omuzluydu. Çok erken yaşlarda gelen yaşam yükü bu omuzlara anca sığardı. Bu yüzden en çok omuzlarına atarken ceketi, biraz mağrurlanırdı. Güleç yüzünde yaşanmışlıkların izini, gözlerinin çakırında solmuş bahçelerde tek kalan ve yaşama tutunan ağaçları taşırdı. Çocukluk, abilik, babalık hepsi bir arada, iç içe tutunuyordu kendinde. Kendi kendisiyle baş başa kalmayı sevmezdi Hasan, bilmezdi de! Altmışına dayanana kadar hiç bilmedi de. Bilmediği için mi sevmedi, sevmediği için mi bilmedi, bu da bilinmez! Korkar mıydı kendisiyle baş başa kalmaktan, bu da fark edilmezdi. Çevresi kalabalıkların,…

Devamını Oku