EDEBİYAT YAŞAM 

CAN BABA, CAN EVİ’NDE BİR AKŞAMÜSTÜ VE DİĞER ŞEYLER

Can Yücel’in anısına / 12 Ağustos 2023, Datça. O, “karaçalılar gibi yardan bitme”, “çarpık bacaklarıyla – ha düştü ha düşecek” bir çocuktu, babasını özleyen, hayatta en çok babasını seven. “Geldi mi de gidici – hep, hep acele işi! / Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi / Atlastan bakardım nereye gitti / Öyle öyle ezberledim gurbeti…” Köy Enstitüleri gibi çok ciddi bir mesele peşinde koşan bir baba… Hasan Ali Yücel. Dönemin Milli Eğitim Bakanı. Babasının yolunu gözleyerek, hastalık numaraları yapan o çocuk da Can Yücel. 1990 yılında bir ev alıp yerleşeceği,…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

‘SESLER, KOKULAR, RENKLER YANITLAR BİRBİRİNİ…’

“Bir tapınaktır doğa / (…) / Uzakta birbirine girmiş/ yankılar gibi/ Bir birlik içerisinde,/ kör karanlık ve derin,/ Geceler kadar geniş, aydınlık kadar engin/ Sesler, kokular, renkler yanıtlar birbirini…” – Charles BAUDELAIRE Üç yıl önce taşınacağımız evi gezerken salona girmeden önce koridorun solundaki küçük odayı gördüğümüzde burayı bir kütüphane yapma hayali içimde bir ışık gibi parlamıştı. Evi tutup boya ve tamir işlerine bakmaya geldiğimizde bir yorgunluk kahvesi içerken kitaplık ve kitaplardan önce odada gözümün önüne getirdiğim ilk eşya da eşime annesinden kalan ve onun genç bir kızken dokuduğu kilim olmuştu.…

Devamını Oku
TOPLUM YAŞAM 

YALNIZ DEĞİLSİNİZ

“Ateşi ve ihaneti gördük/ ve yanan gözlerimizle durduk bu dünyanın üzerinde.” diye başlar Nâzım Hikmet, ‘Kuvayi Milliye Destanı Birinci Bap’a. O günden bu yana da çok şey gördü geçirdi insanlık. Hep olduğu gibi… Hâlâ nelerini görmekteyiz. İki yıl devam eden bir salgın, sürekli yeni varyantlar vardı hayatımızda, aşı polemikleri, tüm bunların ortasında yitip giden canlar ve belki ailemizden, yakın çevremizden kaybettiklerimiz oldu. Bunların hiçbirini umursamayıp gönül rahatlığı ile yaşantısına devam edenler de oldu. Daha düne kadar bu salgının hayatımıza vurduğu ket, sağlığın ve nefes almanın bu denli kıymetini tokat gibi…

Devamını Oku
YAŞAM 

HER ŞEYİN MÜMKÜN OLDUĞU ZAMANLAR

Bugünlerde bazı sözcükler üzerine düşünüyorum, hakkında kâğıtlara notlar düştüğüm, bazısı mitolojik, bazısı arkaik çoktan eskimiş sözcükler. ‘Sancı’ sözcüğü mesela. Eski Türkçe Uygurcada “sançıg”. “Ucu sivri şey, kanca” anlamı dışında “karın ağrısı” anlamına da geliyormuş; saplamak, sokmak anlamlarına gelen sançmak fiilinden türediği düşünülüyor. ‘Lethe’, defterime not ettiğim diğer bir sözcük. Yunan mitolojisinde yer altı dünyasında akan nehirlerden biri. Parantez içinde “İlahi Komedya/Araf, Dante” yazmışım bu tanımlamadan sonra. “Bu nehrin suyundan içen ölülerin ruhları, dünyada yaşamış oldukları her şeyi, geçmişlerini unuturlar Dante’ye göre.” Sözcükleri bir kenara bırakıp yeni bir kitaba başlamak istesem…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

VEDASIZ VE DAHASI

Bir tek ben mi hatırlıyorum seni, sonbaharın içime çöreklendiği şu günlerde, Gönül Anne? Sessizce adımladığın sokağımızın kaldırımlarında serzenişlerini bir ben mi duyuyorum? Sol omzunda içine ekmeğini, akşam yatmadan önce yiyeceğin meyveleri, gün boyunca durakta, parkta, uğrak mekânların olan esnaf dükkânlarında oturup kahveni içerken akşama kadar bir çırpıda okuyup bitirdiğin gazeteni, kedi mamasını, güneş kremini sığdırdığın büyük bez çantan, dudaklarında sağ elini havaya sallayarak gördüğün çirkinliklere, haksızlıklara, yoksunluklara haykırdığın sözlerin. Bir ben mi konuşuyorum seninle ikindi vakitlerinde böyle uzun uzun, Gönül Anne? İnsanların kahpeliğinden dert yanıyorum sana, kafanı şişiriyorum, kusuruma bakma.…

Devamını Oku
YAŞAM 

BİR BAŞKA YAZ

“Akdeniz akşamları bir başka oluyor/ hele bir de aylardan temmuz ise bambaşka/ işte ben böyle bir akşamda âşık oldum.” – Söz-Müzik: Serhan Kelleözü Bir yaz ikindisi. Adana sarı bir sıcakla yanıp kavruluyor. Bu sıcakta evden çıkanın aklı yok, diye söyleniyor babaannem, pencere önünde istasyona gidip gelen yolcuları izlerken. Aklımız hâlâ yerinde, diyorum, öyleyse, çünkü biz her gün evdeyiz. Memur ailelerin anlaşmalı fiyatlar üzerinden deniz tatili yapabildiği kamplarda, babamın izne ayrılmaya niyet ettiği tarihlerde her seferinde geri çevrilmesi yüzünden ne zaman yer bulabildik ki zaten! İyi insan lafının üstüne, babamın nöbeti…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

KEFARET

İçimde bir paslı makas gibi taşıdığım özlemle yaşattım kendimi. Yaşamak için yazmaya, yazmak için yaşamaya mecburdum. Hiç gitmediğim sahil meyhanelerini dolaştım önce. Muşambadan perdelerin önüne bir iskemle çektim, kucağımda bir saksı fesleğen, için için ağlaya ağlaya içtim durdum. Karanlığın bir dili yoktu artık, şanssızlık mı desem, haksızlık mı, başıma gelenin dili yoktu. Sözcükler gelmiyordu artık bana. “Cahit! Ben gidiyorum.” İlk gidişiydi bu. Sağ elini usulca havaya kaldırarak yüzüme bir anlık bakıvermiş ve sırtını dönüp sakince seslenir gibi söylemişti. “Cahit! Ben gidiyorum.” Evimizin tuğlalarla dizilmiş alçak bahçe duvarının önünden geçip bir…

Devamını Oku
YAŞAM 

GÜZEL MAYISLAR ÖZLEMİ

88 yılının annemin duvara astığı takviminden 30 Mart yaprağı düşmeden önce doğmuş olsam da benim gönlüm hep mayıstadır. Adanalı olanlar bilir, bizim oralarda nisan sevilir, nisanın portakal çiçeği kokusu sevilir, ama ben mayıs göğüne gönül düşürenlerdenim. Bu yüzden “Nasıl biri?” diye sorarlarsa beni, “Baharı ve şiiri sever.” deyin. Baharı niye sevdiğimi anladıysanız şiirsever kısmına sonra geçeceğim. Haberlerde duyduğu, adı Gizem olan küçük bir kız çocuğunun kaçırılıp öldürülmesinden etkilenen babam adımın Gizem olmasını istemiş. Bir Gizem son nefesini verirken, bir diğeri ilk nefesini almış yani. Neyse ki ben caanım ülkemde bir…

Devamını Oku