YAŞAM 

TANRI EVİ TİYATROSU

Kilise mumlarını andıran bir incelikte ona olan özlemimden yanıp tutuşuyordum. Çelimsiz ve buruşuk isimsiz alkoliklerin damağında kalan şarap tadı gibi özlüyordum onu. Sokaklarda geziyordum, “Özlem nasıl yiter?” gibisinden aklıma sorular soruyor, ona kavuştuğum anı zihnimde onlarca senaryoda canlandırıyordum. Yerime oturduğum sırada hangi vatkalı ceketli dev beyefendinin perspektifimden sahneyi kapattığı, müzikal başladığı anda önce hangi ışıkların yansıtıldığı, tahta basamaklardaki insancıkların kostümlerinin ne yöne uçuştuğu gibi uçsuz bucaksız hayaller silsilesi… Canım, içtenlikle sergilenen bir tragedyayı rol icabı seyretmek istiyordu. Tiyatro istiyordum. Roller, maskeler, tiratlar istiyordum. Ama aynı zamanda hayatın içindenmişçesine iyi sergilenmeliydi…

Devamını Oku
YAŞAM 

ANLAM VE DURAĞAN HALİN DEĞİŞKENLİK YASASI

Bir varmış bir yokmuş… Buradan çok uzak bir gezegende, çok uzak bir zaman – Kimi kandırıyorum ki? Milyarlarca yıl önce başta tek toprak halinde bulunan sevgili dünyamızda, sevgili dünyalılar üremeye ve evrimleşmeye başladığından beri… Balinalar ayaklarını kaybedene ve dinozorlar tavuklara dönüşene dek… Sadede gelecek olursak, sayın dünyalı, bu sadece benim hikâyem değil. Ama benlik kaybı yaşamadan ve henüz bilincim tamamen yok olmadan önce bu hikâyeyi birinci tekilden yazmakla görevlendirildim. Tanrı tarafından değil, ben olmak süregeldiğince “ben” tarafından. Bizim hikâyemizi anlatalım; benim, senin ve aslında ona dair olan hikâyeyi… Nasıl oldu,…

Devamını Oku
YAŞAM 

AGAPE

O satırları okuduğum vakitten beri ölmüş sayardım ben de insanlığı. Zira çaresizlik sokağının sonunda veyahut kaçırdığım mutluluk numaralı otobüsün durağında rastlamadım ona. Hem zaten insanlığın ölüm haberini okuduğumda ben de ondan ümidini kesenlerden biri olarak yadırgamamıştım bunu. Sevgi’yi görmemiştim. Umut’u tanımıyordum. Dilhun’la dost, Memati’yle sevgiliydim. Üstelik durağan bir yaşamdan hatırladığım kadarıyla geri gitmezdim, lakin ilerliyor da sayılmazdım. O donuk ve soğuk, o kasvetli ve bir hayli karanlık belleğimin odalarınca tutunacak bir dal kalmıyordu. Tutunamıyordum. Bir hiçlik miydi, yoksa var olanların yitirdiği bir his mi, bilmiyordum. Ama sonra kılı kırk yaran…

Devamını Oku
YAŞAM 

İNTİHARI MEKANİZMALAŞTIRMAK YA DA…

Hayatım öyle bir hal almıştı ki her çeşit düzene başkaldırıyordu. Trenlerim sürekli raylardan çıkıyor, yuvarlanıp gidiyordu. Öyle bir düzensizlik hükmediyordu ki evimde dahi eşyalar yerini bilmiyordu. Zihnimin karışıklık ve dağınıklığı olta atıyordu bütün soyutluklara. Onları yakalıyor ve nasıl olsa hisleri yok diye diye yutup geçiyordu. Defalarca köprülerden kendini salmış bir ölü ruhun ölümüne hiç kimse imkân vermiyordu. Çoktandır ölmüştüm. Mezar taşlarım yağmalanmış, küllerim şaraplara türlü aromalar katmıştı. Çoktandır ölmüştüm. Yerlerde bütün şiirlerim en acıklı şarkılarını söylüyordu. Duvarlarımdaki tuğlalar başlarıma yıkılıyordu. Çoktandır ölmüştüm ve hiç kimse şaşırmıyordu hâlâ hayatta oluşuma. Zaman…

Devamını Oku
YAŞAM 

YALNIZLIĞIN SESİ

Çaresizlik rüzgârları suratıma soğuk elleriyle tokatlar atmaya başlamış bulunmakta. Tek dostunun üzerine gelen duvarlar ve yalnızlığın sesi olduğu anlarda mı düşünür insan en çok? İşler bu raddeye nasıl geldi? Sonun başlangıcı ne zamandı? Ruhunu avuçları arasına alıp nefesini kesinceye dek senin boğazını sıkmaya devam eden hayat, sana bunu neden yaptı? En son ne zaman mutlu oldun? Üzerinden uzun zaman geçen anları hatırlamaz artık insan. Biliyorum, bir zamanlar mutluydum. Ama zihnim ipleri tutamıyor artık. Kontrol, beni parçalayan bir ayı kapanı misali. Ateşle oynamaya devam edemem. Küller üzerime yapıştı ve is kokuyorum…

Devamını Oku
YAŞAM 

PASLI DÜŞÜNCELER ZİNCİRİ

Ben miyim yiyen kafayı, o mu beni tekrar tekrar parçalara bölmekte olan yoksa? Kafanın azı dişleri arasında ezildin kaldın bunca zaman. Senin yemen için kafayı, ondan daha güçlü olman gerek. Döngü böyle işler. Büyük balık küçük balığı yiyerek koyulur yola. Oysa düşüncelerin senden büyük. Senden güçlü. Senden ağır. Ardında saklanırken demir parmaklıkların buzlu camın yarı saydamlığına olan inancımı yitirmeden hep görmezler sandım. Oysaki yarı saydam. Yarı. Saydam. İnsanlardan kaçamazsınız. Nasıl olur? Yok mu bir çaresi hayalet olmanın? Var, efendim, var. Yeraltında olursunuz, görünmez. Kırkayak yahut bir solucan olursan. Tabii o…

Devamını Oku
YAŞAM 

ANORMALLEŞTİREBİLDİKLERİMİZDEN MİSİNİZ?

Geçen gün gazetede “Anormalleştirebildiklerimizden misiniz?” başlığını görünce düşündüm. Cidden anormalleştirebildiklerinizden miyiz acaba diye. Bunca yıldır normalliği erdem sanan boyu uzun aklı kısalara seslenirim! Bir başkaldırı niteliğinde sayılabilecek olan “anormallik” sözcüğüne karşılık insanımız, bizim gibilere çelme takma konusunda uzmanlaşmış ve rastlaştığımız her durumda “elinden geleni ardına koymaz” şekline bürünmüştür. Dilek ve temenniler kutusuna yazdığımız mektuplar toplum tarafından “normal” sayılamayacak ölçüde gülünç ise kâğıtlarımız, üzerinde “anarşist” yazılı kaşelerle damgalanır ve arşive kaldırılır. Ayrıca bunlarla okullarımızda, sokaklarımızda ve restoranlarımızda gibi alelade her yerde karşılaşılabilir. Yüz yıllardır tutturmuşlar “bizim normalimiz” diye ve şimdi yaş…

Devamını Oku
YAŞAM 

HAYATIN ANLAM VE ANLAMSIZLIĞI ÜZERİNE

Kaldırım taşlarına uzanıyorum, halkım. Yerlere sarılıp elektrik telleri arasından yıldızları seyrediyorum. Her bir ışık zerreciğine dalıp hayatın anlam ve anlamsızlığını varoluşsal sancılarım eşliğinde düşünüyorum. Her şey nasıl başladı? Çıplaktan bir Âdem yaratıldı, sonra Âdem çok sıkıldı, hayatın anlam ve anlamsızlığı hakkında kafa yormaya başlamasın diye çıplaktan Havva yaratıldı, ardından ikisi beraber sıkıldılar ve işlerine koyuldular! Hayatın anlam ve anlamsızlığını düşünenler cennetten sürgün edilirmiş, cehennemde de yer edinemez, yeryüzünde acılar içinde kıvranırmış. İşte, ben de bu suretle cennetten sürgün edilmiş ve cehennemde yer edinememiş zayıf benliğimle yeryüzünde, kaldırım taşlarına uzanıp acılar…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ÖLMEMİŞTİM AMA YAŞAMIYORDUM DA!

Sayın müşterimiz, “ölüm seçeneklerinizi öğrenmek” için ‘1’i, “müşteri temsilcisine bağlanmak” için ‘2’yi tuşlayınız. (Derhal iki numaralı tuşa basar; çünkü kahraman ölmek istemiyordur.) Merhabalar, Kendisi Olmaya Çalışırken Kendini Kaybedenler Kulübü mü acaba? Evet, burası doğru yer. Size nasıl yardımcı olabiliriz, efendim? Bunca zamandır “ben” olmaya çalışırken içimdeki “ben”i kaybettim. Yolum yordamım şaştı ve şimdi kafamdaki soru işaretleri gözlerimden boşalıyor. Yüreğim mengeneler arasında sıkışıyor. Yaşamama izin vermedikleri bir hayatı yaşamaya çalışıyorum. Henüz ölümü yeğlemiyorum mutluluğa. Yardımınıza ihtiyacım var. (Müşteri temsilcisi düşünür. Kendi kendine, “İşte, yine o zorlayıcı vakalardan biri” der.) Öncelikli sorumuz:…

Devamını Oku
YAŞAM 

BİZ NELER BAŞARMADIK Kİ?

Nasıl oluyor da aklımız hatırlamak için bu kadar güçlüyken unutmaya çalıştığımızda böylesine çelimsiz kalıyor? Aklımız da her seferinde “İşime gelirse”ler mi oynuyor yoksa? Ve bizler; düşünen, hisseden, acı çeken (en büyüklerinden) insancıklar olarak böylesine zeki iken nasıl oluyor da hep en büyük akılsızlıklardan kendimize pay çıkarıyoruz? Belki düşünmek istemiyoruzdur ya da belki de “aptalı oynamak” oyununda kazanmak istiyoruzdur. Her oyunu kaybettik (bkz. hayat ve ölüm), bari aptalların kazananı olalım, değil mi? Bizim gibilere (hayatta ve ölümde kaybedenlere) kimse çıkıp da “Aşkta kazanırsın” da diyemiyor. Onlar da biliyor çünkü hayatlarını da…

Devamını Oku