YAŞAM 

ZEUS’UN LANETİ

Bir kelebek kanat çırptı okyanusun ötesinde, rüzgârı çöldeki şenlik ateşini söndürdü. Rüzgârın sürüklediği bulutlardan ince ince bir yağmur doldu kuyuya. Davudi bir ses yükseldi: “Beni kimse kurtarmayacak mı?” Bir bilici dedi ki: “Kendi kendini kurtaramayanı hiç kimse kurtaramaz.” Bilicinin sözlerini yalnız Yusuf duydu, kaderi bir bedevininkine düğümlü olan Yusuf. Kuyunun kederi katmerlendi. Bir karınca çıktı yuvasından, gürültüsü dağdaki ceylanı ürküttü. Kaçtı ceylan delicesine, bir dağın doruğuna erişti. Cihanı seyreyledi yücelerden, enginlere bir daha inmedi. İki damla yaş düştü gözlerinden, yıldırım oldu. Gözleri kör, kulakları sağır etti. Bir daha hiç ağlamadı…

Devamını Oku
YAŞAM 

KENDİNİ ARAYANIN SÜRGÜNÜ

Ben kimim? Hangi mevsimin yorgun rüzgârıyım? Bu kulaklara göre ağız değilim ben. Ateşim, kor kor yandım. Kararsız bir serçeyim, hangi dala konmalıyım, bulamadım. Kendi şarkılarımı içime söylemeye başlayalı beri daha bir küskünleştim; keskinleşmem gerekirdi oysa. Günebakanların güneşe hasret zamanlarında anlattım öykülerimi. Özlem ve beklemek üzerineydi hepsi. Gözlerine sürgün yemiş bir mülteciydim. Bitmiyordu sürgünüm. Yollarda aç, çıplak ve perişan halk gibi oradan oraya sürülüyordum. Her kentte biraz daha çürüyor, sana kavuşmanın imkânsızlığı ile yok olup gidiyordum. Tüm benliklerimi toprağın derinlerine gömüp öyle geldim. Tanrısını yitirmiş bir meczup ateşiyle yandım, kor oldum,…

Devamını Oku
YAŞAM 

UNUTAN İYİLEŞİR

“İnsan, hayvanla üstinsan arasına gerilmiş bir iptir, uçurumun üzerindeki bir ip” diyor Nietzsche. O yüzden mi tüm yaşam boyunca cambaz olmaya çalışmamız? Bir ömür dengede durmak için çabalamamız? Düşünce ölmekten mi yoksa hayvana dönüşmekten mi korkarız? Peki, neden korkmak yerine üstinsana ulaşmak için çabalayıp tırmanmayız? Biz insanlar çoğu zaman bu tehlikeli yolculukta insan olmayı, eşref-i mahlûkat soyunun tüm nimetlerinden sonuna dek yaralanmayı seçiyoruz. Kolay ve zahmetsiz olanı yani… Ne büyük sahtekârlık… İnsan sözcüğünün Arapça “ins-”, yani “unutan” kökünden geldiğini öğrendiğimden beri aynı kişi değilim. İnsan “unutan”dır. İnsan unutur; yapılan iyiliği,…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

SÖZCÜKLERİN TOPUK DARBESİ

Ahh ‘Nar Ağacı’… Nâra yanıp tutuşanların, kavrulup kül olanların romanı… Nazan Bekiroğlu’nu bu kitapla tanıdım ve onun tutkunu oldum; dilinin, sözcüklerinin, hikâyelerinin… Nasıl tutulmasaydım! “Çünkü sevdim ve ben kalbiyle yaşayanlar zümresindenim” diyordu bir kere. Okudum, aynada kendimi gördüm. “Ben, bu hikâyeden sessiz sedasız nasıl çıkıp gideceğim?” diyordu, hikâyelerim hep çığlık çığlığa biterken. “Geleceğim” demedim. “Bekliyor mudur?” diyordu, beklenenin asla gelmeyeceğini iyi bilirken ben. “Bir tarafımız hep kırık kalacak belki ama ihtimal bir kafiye tutturabiliriz. Bütün yorgunluklarımızı yekdiğerinde dinlendirebilir, birbirimize sığınabilir, iki ayrı ırmağın delicesinde değil bir ırmağın derininde akabiliriz. Yeniden…

Devamını Oku
YAŞAM 

KIRIK CAMLAR

Görünmez olmak bir süper güçken bizler daha fazla görünür olmanın derdindeyiz. Daha çok beğenilmek, sesimizi daha çok duyurmak, ön saflarda olmak, hatta hep birincilik madalyasını kapmak peşindeyiz. Oysaki insan ne kadar görünür olursa o kadar açık oluyor darbelere, yaralanmaya, kırılıp dökülmeye; tam da bir hedef tahtasına dönüyor. Kırık Camlar Teorisi’ni duymuş muydunuz? Teori, 1969 yılında suç psikoloğu Philip Zimbardo’nun yaptığı bir toplumsal deneye dayanıyor. Amaç insanları suça iten ya da suçu engelleyen durumları ortaya koymak… Deneyde, zengin bir semtte bir arabaya çekiçle vurulur ve aracın camı kırılır. Birkaç saat içinde…

Devamını Oku
YAŞAM 

BAŞKA BİR HAYAT MÜMKÜN

İnsanoğlu ne zaman yeni bir yaşamı arzular ya da arzuladığı hayat hâlihazırda yaşadığından ne kadar farklı olabilir? Başka bir hayat mümkün müdür? Okuduğumuz bir kitap, izlediğimiz bir film ya da gördüğümüz bir resim hem ruhumuzda hem de bakış açımızda rengârenk ve ani bir değişim-dönüşüm meydana getirebilir. “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti” diye başlar Orhan Pamuk, ‘Yeni Hayat’ romanına ve bizi sihirli bir yolculuğa çıkarır. Bu, kapağını açtıktan sonra tüm kitaplar için geçerlidir. ‘Alaaddin’in Sihirli Lambası’ gibi her kitabın içinden bambaşka bir cin çıkar. Bizi uçan bir…

Devamını Oku
YAŞAM 

YIRTIK UÇURTMA

İnsan yaşamının en saf ve yapmacıksız dönemi çocukluktur. İnsana iyi gelen, mutluluk veren oyunlar sadece masum çocukluk yıllarındaki oyunlardır. İnsan büyüdükçe kirlenir, doğallıktan ve içtenlikten uzaklaşır. Toplumun ona dayattığı sahte, yapmacık ve sevimsiz rollere bürünür. İnsan büyüyüp de masumiyetini ve saflığını yitirince oyunlar da değişir; zevk vermeyen, tehlikeli bir hal almaya başlar. Khaled Hosseini’ye minnet mi duymalı yoksa nefret mi hiç bilemiyorum. ‘Uçurtma Avcısı’nı okuduktan sonra insan kalbinin aynı hızla çarpması mümkün değil, paramparça oluyorsunuz çünkü. “Dünya artık bir daha hiç/ bir okul çıkışı gibi kokmayacak mı?” diyor ya Didem…

Devamını Oku
YAŞAM 

BİLMEK YA DA BİLMEMEK; ARTIK TÜM MESELE BU!

“Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?” Meşhur paradoks… Çözebilene aşk olsun. Doğrusu hem çok okuyan hem de çok gezen birisi olarak bildiğim tek şey, insanlara dair pek de bir şey bilmediğimdir. (Burada biraz Sokrates’ten ‘ç-alıntı’ yapmış olabilirim.) Küçük hesaplar peşinde koşanların, burnu Kaf Dağı’na değen megalomanların, kendi kusurunu hasıraltı edip başkalarınınkini duvara asanların gizemini çözemedim mesela. Sahte hayatlar yaşarken aynalara kendi yüzleriyle bakabilen insanların ikiyüzlülüğünü sindiremiyorum bir türlü. Bir gün öyle bir gün böyle davranan turnusol kâğıdı kılıklı insanlara tahammül edemiyorum mesela. Herkes bir oyundur tutturmuş gidiyor. “Anlamıyorum. Oyun…

Devamını Oku
YAŞAM 

BİR İNSANSEVMEZ OLARAK ARTHUR SCHOPENHAUER’UN AŞKA METAFİZİKSEL BAKIŞI

Arthur Schopenhauer, 19’uncu yüzyılda hem düşünce hem de edebiyat dünyasında etkili olmuş; yaşadığı döneme, özellikle ahlak felsefesine getirdiği özgün öğretilerle damgasını vurmuş önemli bir filozoftur. O, dünyayı “kötü bir dünya” olarak tanımlar ve kendisi de tam bir kötümserdir. Ona göre hayat anlamsız ve boşunadır. Mutluluğun ulaşılmaz bir amaç olduğunu söyler. Ona göre gerçek ahlaklılık, dünyadan el etek çekerek her türlü istek ve hazdan yüz çevirmektir. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde annesiyle olan sorunlu ilişkisi, onun “kadınlar” ile sağlıklı ve olumlu ilişkiler geliştirememesine neden olmuştur. Bu yönüyle onu Cemal Süreya’ya benzetirim. Ama…

Devamını Oku
YAŞAM 

GÜZ DELİRMELERİ

Yok, o zamanlar delirmemiştim daha. Durup dururken avuçlarım kanamıyordu. Gökteki ak sakallı dede hâlâ gülümsüyordu bana. O zamanlar değildi, daha sonra, çok sonra oldu olanlar. Bal sarısı bir güzdü. Saçlarımı dağıtan soğuk rüzgârlar eserdi. Kuru bir yaprak gibi nereye gideceğimi bilmediğim bir zamandı. Yapayalnızdım. Teninin bozuk patikalarında bir yol bulmak istedim. Soğuk bir cumartesiydi bakışların, gülümsemen gölgeli… Yarı aydınlık, yarı karanlık… Oysa ben apaydınlık gülerdim, ışığa keserdi her yer. Senin karanlığın bile… Bir türlü ilkbahara erişemeyen kara iklimlerin vardı; ayazı bol, güneşi az. Ama ben, benden ikimize dört mevsim çıkar…

Devamını Oku