YAŞAM 

ADANA VE DOSTLUK ÜZERİNE BİR “GEZİ” YAZISI

1980’in Haziran’ında, askeri faşist darbenin hemen öncesinde liseyi bitirmiş, kendimi bir boşlukta hissediyordum. Mahallemizde bir kıza âşıktım. Doğum gününe davet edildim, ev çok kalabalık, ben çok utangacım, çok terliyorum. O zamanlar hatıra defterleri oldukça modaydı. Bir şeyler yazmamı istediler. Bunu fırsat bilip hemen yakındaki evimize gidip o aralar okuduğum Montaigne’in ‘Denemeler’ kitabını almak için çıktım. Bu biraz iyi geldi; terim soğudu, rahatladım. Hatıra defterine ‘Denemeler’deki dostlukla ilgili paragraftan bir bölümü tırnak içinde kendi düşüncemle birlikte yazdım. (Montaigne’i okumanızı öneririm.) Adana memleketim sayılır; orada okudum, bir dönem orada yaşadım, defalarca gittim.…

Devamını Oku
YAŞAM 

ALİ

Yağmur’umuzun anısına… Bir yazı hazırladığımı ve yakın zamanda yayımlaması için kendisine göndereceğimi editörümüz sevgili Başar Şeker’e söylemiş, yazıya şöyle bir giriş yapmıştım: “Bu kez ‘kaybolmadan’, bazılarınızın burjuvaca diyebileceği kısa bir Yunanistan gezisine çıkıyorum.” Tabii, yazıyı tamamlayamadım. Bu arada milyonlarca gencimiz geleceklerini belirleyecek üniversite sınavına girdiler. Yani anlayacağınız Başar’a verdiğim sözün üzerinden de uzun zaman geçti. Bizim Ali’yi, oğlumu tanırsınız, arada bir yazılarımda bahsederim kendisinden. O da sınava giren gençler arasındaydı. Ali’nin kapasitesini bildiğim için benim beklentim özellikle AYT/sayısal sınavında 40 matematik ve 40 fen sorusunun tamamını doğru yaparak sayısal alanında…

Devamını Oku
POLİTİKA 

KAN KARDEŞLİĞİ

“Herkesten yeteneğine göre… Herkese gereksinimlerine göre…” – K. Marx / F. Engels Bir şeylerin ya da daha keskin bir ifadeyle söyleyecek olursak, bazı kuramların hayat içinde kabul görmesi onun sınanmasıyla, yani yaşamdaki pratiğiyle yakından ilgilidir. Aslında ilk olarak ilkel topluluklar arasında komünal yaşam olarak var olan bu kuramlardan birisi, Avrupa’da Sanayi Devrimi sonrası ete kemiğe bürünmeye başlamıştı. Kuramsallaşmaya başladığı o günden bugüne, haksız imtiyazlarını kaybedeceğini anlayan burjuvaziyi çok korkutmuş, onlar da bu korkularını asılsız bin bir dedikoduyla süsleyerek bir “öcü” yaratmışlar, tüm dünyanın beynine enjekte etmişlerdi. Marx’ın deyimiyle “Avrupa’ya bir…

Devamını Oku
POLİTİKA TOPLUM 

İNSAN KISIM KISIM, HIRSIZ ÇEŞİT ÇEŞİT

2017 Haziran’ının bunaltıcı sıcağında açık pencereden evime hırsız girmiş ve bu durumu daha dar bir mecrada arkadaşlarımla paylaşmıştım. Şimdi, sevgili okur, mahrum kalmayasınız diye sizlere de bahsedeceğim. Hoş, şimdilerde daha yoğunluklu olarak hırsızın mutfağımıza, elektrik ve doğalgaz sayaçlarımıza, ücret bordrolarımıza, evlerimize girmesi için camların, kapıların açık olması gerekmiyor. Halklarımız; finans-kapitalin siyasal İslamcı iktidar sahipleri eliyle yürütülen daha organize soygun ve talana maruz kalmaya devam ediyor. Ama “küçük ve büyük hırsızlar” meselesine geçmeden başka bir konu hakkında iki kelam etmek isterim: Sosyoloji 1’inci sınıfı bitirdiğimde kendime “çeyrek sosyolog” demiş, kendimden de…

Devamını Oku
YAŞAM 

ALICISINA HİÇBİR ZAMAN ULAŞAMAYACAK MEKTUP

–Serdar Ali Hortoğlu için… “Ölüm ne yaşayanları ilgilendirir ne de ölüleri; çünkü yaşayanlar için ölüm yoktur, ölülerin ise zaten kendileri yoktur.” – Epikuros Sevgili Serdar, Temmuzun sonlarıydı. Kenan Budak yazısı olan ‘Temmuz’u hazırlamış, kara bir haberden dolayı yayına verememiştim. Kara haberler durmak bilmiyordu, ülke yangın yeriydi. Ormanlar, içinde barındırdığı diğer canlılar ile birlikte yanıyor, kor bir ateşe dönüşüyordu. Halklarımızın iliğini kemiğini sömürerek açlığa ve yoksulluğa mahkûm edip kışlığı ve yazlığı ile saraylar yaptıran iktidar kılını kıpırdatamamış, bir yangın söndürme uçağı dahi kaldıramamıştı. Yoktu aslında, olan ise yandaşa peşkeş çekilmişti. Hemen…

Devamını Oku
POLİTİKA 

TEMMUZ

“…doyumsuz günlere doğacak temmuz/ doyumsuz günler görecek/ hani şu hep andıkça sızlatan yüreğimizi…” – Hasan Hüseyin KORKMAZGİL 1979 Temmuz’uydu; okullar tatile girdiğinde yaz boyunca türlü işlerde çalışır, aile bütçesine katkıda bulunurduk. İş sahamız Eminönü/Tahtakale’ydi. Rutin olarak yaptığımız toplu kahvaltı sonrası gazeteleri okurduk. O gün de neredeyse bütün gazeteler ‘Hüseyin Uğurlu’yu fidye almak için kaçıranlar yakalandı’ manşetini atmış ve haberin ayrıntılarını tam sayfa anlatmışlardı. Hüseyin Uğurlu, meşhur mafya babalarından biriydi. İstanbul’un güzide semtlerinden birinde son derece korunaklı lüks konağında yaşıyordu. Sonuna kadar savunduğum ve ülkenin en etkililerinden birisi olarak gördüğüm bu…

Devamını Oku
POLİTİKA 

CESARET VE ONUR: EBRULİ KADIN

“İçinde dürüstlük kıvılcımı olan bir insanın ölme ya da yaşama şansını hesaplamakla uğraşmaması gerekir.” – Sokrates Yüksek sesle ve kendimle konuşur gibi “Ölmeli, öldürülmeli!” dedim. Oğlum Ali yan koltukta uzanmıştı; o da kitap okuyordu. Şaşkınlıkla bakakaldı: “Hayırdır, baba. Bir insanın ölüm emrini vermek yakışıyor mu sana?” Okuduğum romanın kahramanlarından Halil, diğer arkadaşları gibi gözaltına alınmamıştı. Aslında kaçırılmıştı. Hukuk fakültesi öğrencisi, ikinci emperyalist paylaşım yıllarında TKP’yi arayan bir grup genç komünistten biriydi. Arkadaşlarını “veren” birisi durumuna düşmemeli, konuşmamalıydı. Zira daha romanın bitmesine çok vardı. Tıpkı romanın yazarının da yoldaşı olan Kıvılcımlı’nın,…

Devamını Oku
POLİTİKA 

KAYBOLMAK YA DA BİR GEZİ YAZISI

“Yol belli olursa ikircikliğe, tereddüde yer kalmaz.” – Dr. Hikmet Kıvılcımlı Sözlükte “yol”, bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık olarak tanımlanır. Alevilikte “Yol bir, sürek bin bir” derler; tasavvufi anlamda insanın kâmil olma yoludur. Sosyalizmi kurma yolunda ise mücadeledir, kavgadır, direniştir. Halkımızın ‘yolu’, devrimcilerimizin ‘yolu’, partizanların ‘yolu’ vardır. Bir de beri yanda Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın Türkiye Sosyalist Hareketi’nin teorik sorunlarının çözümü amacıyla kaleme aldığı, 9 kitaptan oluşan ve ‘Yol’ adını verdiği rehber çalışması vardır. Diyeceksiniz ki, bu girişten sonra bir yol, seyahat, gezip görülen yerleri anlatan yazı çıkar…

Devamını Oku
POLİTİKA 

MEKTUP

Çok sık kaybolurum. Yönümü kaybeder, gideceğim yere gidemem. İlk kaybolduğumda 6 yaşındaydım. İstanbul’a göçüyorduk, benim yüzümden neredeyse ailece otobüsü kaçırıyorduk. Sonraki yıllarda çok kereler uçak kaçırmamın geleneksel hale gelmiş olmasının nedeni de bu olsa gerek. Başka şekilde ve uzun süreli kaybolduğum da oldu. İlk kayboluşumdan sonra yolumu bulup tekrar eve her dönüşümde, babamın beni bulduğu zamanki o tarifsiz, yüreğinden gözlerine yansıyan o sonsuz sevgisini, sevincini gördüm. Son kaybolduğum zamanda ise oğlum Ali dört yaşındaydı. Zifiri karanlık bir odadaydım. Dışarıyla tek bağlantım gün ışığını hiçbir şekilde yansıtmayan, soba borusu kadar bir…

Devamını Oku
YAŞAM 

ÇİÇEKÇİ KADIN, KAKTÜS VE AŞK

İğde ağacı almam gerekiyordu. Sevgi dolu bilge bir kadın vardı. Yirmi yaşındayken kaybettiği oğlunun, yüreğinde onulmaz derin yaralar açtığı kadın, sonunda oğluna kavuşacağı umuduyla aramızdan ayrılmıştı. Son isteğini yerine getirme görevini bana vermiş, öldüğünde mezarına iğde ağacı dikmemi istemişti. O da âşık bir kadındı. İğde ağacı sembolü, aşkları tüm sevdikleriydi. Sağlığıma tamamen kavuştuğum 16 Haziran günü ilk defa sokağa çıktım. Daha önce gördüğüm, yakınlardaki bir seraya iğde ağacı almak üzere gittim. En zor şartlarda yaşamayı bilen, direnç sembolü ve aynı zamanda “aşk gibi dikenli, dokununca insanın eline dikenlerini batıran ama…

Devamını Oku