EDEBİYAT 

ENVER GÖKÇE (3) / ‘BEN ŞAİRİM; HALKLARIN EMRİNDE, SAFINDA’

“Enver Gökçe, çağdaş bir halk ozanıdır; halk şiirinin bir sözcüsü değil, yeni koşullar altında bir sentezcidir.” (Ergün) Katı bir sınıf aydını olma tavrını hep korumuştur Enver Gökçe. Eserlerinde bunun izleri rahatça görülebilir. “Ben sınıf edebiyatı yapıyorum. Türk halkının – hayatın her dönemde aktif olan, güzel olan, büyük olan bu halkın sanatını yapmaya çalışıyorum. Bence sanat her şeyden önce bu sınıfın yaşam kavgasındaki gücünü kudretini ortaya koymasındadır.” Kendini boylu boyunca, bu kavganın içine atmaktan çekinmemiş, kelimenin tam anlamıyla, kendini adamıştır. “1940 yılına gelinen zamanlarda Türkiye’de çeşitli sanat görüşleri var olmuştur. Bilhassa…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ENVER GÖKÇE (2) / ‘BUGÜN GÖRÜŞ GÜNÜMÜZ, DOST KARDEŞ BİR ARADA’

Enver Gökçe’nin şiirinde oluşturduğu bileşim, esasında sadece bir edebi akımla sınırlı olmayan, yaşamın ta içine işleyen, her nüvesine etki etmeye çalışan bir tavırdır. Bunu kişisel bir duruş olmaktan ileri götürüp sosyal bir görev addeder. Kendisi gibi düşünenlerle bir dernek etrafında bir araya gelerek kitle örgütü oluşturma yönünde adımlar bile atar (1948). “Derneğin Ankara Denizciler Caddesi’nde bir ahşap evde merkezi vardı. Faaliyetleri arasında halka her türlü yardım vardı. Örneğin, halkın hasadına bilfiil iştirak etmek, katılmak gibi faaliyetler bunların arasındaydı. Hatırladığıma göre, o zaman dernek, içlerinde ben de olmak üzere, sekiz-on üyesi…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ENVER GÖKÇE (1) / ‘BİZ OLMASAK GÜZEL DEĞİLDİR GÖKYÜZÜ’

“Biz olmasak gökyüzü, biz olmasak üzüm,/ biz olmasak üzüm göz, kömür göz, ela göz;/ biz olmasak göz ile kaş, öpücük, nar içi dudak;/ biz olmasak ray, dönen tekerlek, yıkanan buğday,/ ayın on beşi;/ biz olmasak Taşova’nın tütünü, Kütahya’nın çinisi,/ yani bizsiz/ anne dizi, kardeş dizi, yâr dizi/ güzel değildir.” – Enver Gökçe Az önce dağılan dost meclisinin başkonuklarından biridir o. En mahrem sıkıntılarınızı bile yüksünmeden anlatabileceğiniz bir sırdaşınız. Sizi, sizden daha iyi tanıyan ve anlatandır. Halkının iyiliğine olduğunu düşündüğü ideallerinin yılmaz savunucusu, sadık bir savaşçısıdır. O, ‘siz’dir! 1920’de, Erzincan-Kemaliye’nin Çit…

Devamını Oku
YAŞAM 

TÜRKÜLERİMİZLE BİZ

–Serdar Ali Hortoğlu için… “Seni düşünmek güzel şey/ seni düşünmek ümitli şey/ dünyanın en güzel sesinden/ en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey…” – N. Hikmet Geldin mi? Geç, otur başköşeye. Yanımıza erdin ya, Dost Meclisi’nin en kıymetlisi sensin gayri, bunu böyle bil. Dostum, sen al bağlamanı, “Karahisar Kalesi”ni çal. Ah, kavalımı alıp bir çoban nefesiyle sana eşlik edebilsem! “Çatal çama kurşun atalım” bir de. Sen çal, ben de akordeonumu alayım. Nasıl da çıkmış aklımdan, doğru dürüst tutamam bile, benden pek hoşnut değildir, aralara sıkışır kalırım. “Her bir dertten âlâ,…

Devamını Oku
YAŞAM 

MAVİ ÇOCUK

–Serdar Ali Hortoğlu için… Kardeşinden bir mektup almışsın. Zarfını özenerek açmışsın; çizgili kâğıda yazdıklarını incitmeden okumuşsun. Ateş böcekleri dönenmiş etrafında, ışıkları yürek bölgene işlemiş. İçlenip gözün yaşın akıtmışsın –demedin ama ben anladım–. Belli, duyguya bolalmışsın, içinde bir dağ kabarmış. Bir şey yapmalıymışsın. “Haydi, birlikte yapalım”mış. Bir mavi düş mü yaratmalı, yoksa bir maviliğe mi koşmalı? Mavi deniz ufuk çizgisine doğru dalgalanır, göğü ıslatır. Gün yükselir, sarı ışın demetlerini boylu boyunca saçar, altın rengi huzme olur… Şuracıktaki sazlığın tenhasında bilgece bakıp vakur duran telli turna, kendine eğmeçli bir biçim verir, kanatlarını…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

YARA

Sarıya çalan kaşlarının altından yumuşak bakan mavi gözleri dostçaydı. Yakışıklıydı ve sevecenlikle yüklü, güleç yüzünden çevresine iyimser hareler bulaştırıyordu. Belli, buralardandı. Sol bacağının yan tarafında, diz kapağına yakın yerden yukarıya doğru derin bir kesik izi vardı. Bir karışa yakın kısmı görünür yerindeydi ve şortunun paçasından içeriye doğru yürüyordu. Yere sol ayağının parmak uçlarıyla basabiliyordu ve canı yanıyordu belli ki; sakınıyor, sıçrayıp sağ ayağının üzerine düşüyordu tekrar. Sağ yanına abanarak ilerliyor; sıkça durması, bozulmasın diye dengesini kontrol etmesi gerekiyordu. Havlusunu saçlarında gezdirdi, yara yerini özenle, yumuşak hareketlerle kuruladı, kumsaldaki yerine doğru…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

GÜNLERDEN TARÇIN

Telaşla atıldı yataktan. Alarmı kapattıktan sonra uyuyakalmıştı. Hemen telefonunun saatine baktı: 25 dakika uyuyakalmıştı. Sınava yetişmesi gerekiyordu, otobüsü yakalamalıydı. Tuvalet ve diş fırçalaması, giyinmesi, saçlarını şöyle bir düzeltmesi… Omuz çantasını alıp ayakkabılarını giymesi, kapıyı çekip apartmanın dışına fırlaması toplamda on iki dakika sürdü. Otobüs durağı fazla uzak değildi neyse ki, koşturarak ulaştı. Telefonunun saatini kontrol etti. “Otobüs gelmek üzere olmalı” diye düşündü. Durakta bekleyen dört kişi daha vardı. Bir tanesini tanıyordu; aynı üniversitede öğrenci olmalıydı. Tanışmamışlardı ama sıkça durakta karşılaşıyorlardı. Üniversiteye bu yıl başlamış gibi bir hali vardı başlarda ama…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

BİR GÜN BAHAR

Bir gün baharken, güneşe sığınmıştık. Biz, yani vızıldayıp çevremi tavaf eden –biraz da ürküntü veren– bal arısı, tazecik yaprağa durmuş zerdali, bir de aklı yuvasındaki yumurtada kalmış serçenin ürkekliği… Bir de etrafa şaşkın bakışlar atan ama coşmuş papatya öbeğinin gölgesinde yuvarlanan uğur böceği, hani şu sarı üzerine siyah noktalı olanlarından… Bir de ben. Şu aşağıdaki çalının dibinde bir kütürtü peyda oldu, az önce. Bildim, tosbağaların mevsimi. Teey uzakta, karşı tepelerin oralarda köpeklerle eşeklerin sesleri birbirine karışıyor. Rüzgâr biraz sert esince ürpertse de sığındığımız güneş üstün geliyor. Berhava! Yamaca doğru kızıl…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

MUCİZE ZAMANLAR

Bitiyor mu, ne? Evet, sanırım bitiyor. Mevsim değişiyor. Sabahtan kayganlaşmış yollarda yürümek beceri gerektiriyor. Daha dün yolda iki kişinin kayarak mabadının üzerine sert iniş yaptığını gördüm. Yollar, kaldırımlar buz tutmuş. Güneşi görünce eriyen karlar havanın ısındığının göstergesi olsa da gece vaktinde sıcaklıktaki ani düşüşler, eriyip etrafa yayılan kar sularının buz kesmesine yol açıyor. Öğleye doğru yine eriyecekler ama işte sabah saatlerinde her birimiz birer cambaza dönüşüyoruz. İşte, kızıl saçlı kadın da göründü, nihayet! Bayılıyorum bu kadına. Yine zarif, yine şık ve yine (tabii ki çok) güzel. Dizlerinin üzerinde kalan etek…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

“HÂNA ZAHABI!”

“Gitme uzak, yollarına kurban olurum/  Zemheride ben üstüne yorgan olurum” Göz çeperlerini çapak sarmış. Sanırsın ki ağlamış da zor sakinlemiş; öyle hüzünlü bakıyor. Gözünün tamamı neredeyse gözbebeğinden ibaret ve gözakı kıyılarda ince bir çizgi gibi kalmış. Kirpikleri çapakların kırıntılarına bulanmış, düzensiz, dağınık. Olsun, gözünün ışığı kusurları kapatıyor. Kulaklarını, etrafında dolanan sinekleri kovmak için durmadan ileriye-geriye, sağa-sola oynatıyor; kuyruğu da zaman zaman eşlik ediyor. Üzüm mevsiminde haşerat nüfusunda bir artış oluyor tabii ve ne hikmetse başka gidecek yerleri yokmuş gibi gelip bu hayvancığa musallat oluyorlar. Yılgın, yorgun ama yüksünmüyor, görev belletilen…

Devamını Oku