YAŞAM 

“BİR MANİNİZ OLMAZSA”

Sabah seslenir yüksek bir tepeden: “Karşıla hayatı!” Ne zaman duysam bu iki sözcüğü, içim içime sığmaz. Her gün duyamam. Bir çiçekle merhabalaşırım, güzelliğini överim. Der çiçek usulca: “Teşekkür ederim.” Bir kedi duyar bu sohbeti. Açar gözlerini meraklı meraklı. Başını okşarım, bulaşır sabahın sesi ona da. Yaya geçidinde bekleyen bir köpeğe gelir sıra. “Ne akıllısın sen, nereden bilirsin buradan geçmen gerektiğini diye?” sorarım heyecanla. Gözleriyle anlatır o da nedenini. Bir sarılmayı hak etmez mi şimdi bu masum canlı? Sabahı almışımdır yanıma, sırtım yere gelmez benim. Bir çakıl taşına yazarım sevdiklerimin adını.…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘HAYALOGRAFİ’

En sevdiğim şarkıyı dinlerken duyduğum coşkuyla okudum bu kitabı. Edebiyat da tenha bir şarkıdır aslında. 70’li yıllarda doğan arkadaşlar, lise yıllarınızı hatırlayın. Edebiyat derslerinde şair ve yazarların doğum tarihi ve ölüm tarihlerini ezberlerdik. Bunlar sınavlarda karşımıza soru olarak çıkardı. Dönemin edebiyat kuramlarını ve bakış açısını anlamaya çalışmaya yarar gibi gözükse de ezbercilikti bir bakıma. Yazarın ve şairin toplumsal portresini içselleştirmek için yaşadığı yıllardan öte bir bilgiye ihtiyacımız var. Kırılmışlıklarını, kişisel deneyimlerini ve duygularını anlamamız önemli. ‘Hayalografi’nin edebiyat dersleri müfredatına girmesini çok isterdim. Emine Türker Özgen, öykülerinde bizlere Türk edebiyatının önde…

Devamını Oku
YAŞAM 

ŞEHİR GÖRÜNÜMLÜ TAŞRADA AKŞAMÜSTÜ

Akşamüstü serinliği hâlen var. Ne vefalı şu ağaçlar. Kesilen her arkadaşlarının yerine de nefeslerini çoğaltıyorlar sanki. Bizim için. Güneş hazırlanıyor yine vedasına. Zakkumlar en çok güneşle anlaşıyor. Sessiz bir anlaşmaları var. İmza tarihi olmayan… Işığını nasıl görürler su gibi yoksa? Erol Ağabey geçiyor sokağın karşı kaldırımından; elinde yıllardır tuttuğu kâğıtlarla. Milli piyangocu Erol Ağabey… Bu taşrada herkes onu tanıyor. Bir yemekte, bir kafede, bir bankta, bir bankada, bir sırada, bir mutlulukta, hatta bir hüzünde var onun sesi: “Büyük ikramiye yarın çekiliyor!” “Bu şehir görünümlü taşranın kazananı kim oldu, Erol Ağabey?”…

Devamını Oku
POLİTİKA 

AĞUSTOSUN EN GÜZEL GÜNÜ

Her şehrin bir tınısı, bir melodisi vardır. İzmir’in sokaklarında farklı bir şarkı var; İstanbul’dakinde apayrı; Ankara’dakinde çok daha farklı… Kopup götürüyor geçmişe. Geçmiş ama hiç geçmeyecek bir geçmişe… Bahçelieveler’de minicik bir kız çocuğunun elindeki bir bayrak; Emek’te ay yıldızlı balon satan yaşlı dede; Kızılay’da kestane pişirdiği tezgâhını kırmızı beyaza boyayan genç bir adam… “Sonsuza dek varız!” diye haykırıyorlar sanki… Mebusevleri Mahallesi’ne varıyorsunuz sonra. Karşınızda Anıtkabir! Öyle bir şey oluyor ki içinizde. Kitap okur gibi… Savaşlar, mücadele, askerler, alfabe, cephaneler, vagonlar, kadınlar, Çanakkale, Bandırma Vapuru, çocuklar – henüz 15 yaşında şehit…

Devamını Oku
POLİTİKA 

HER HAYAT DEĞERLİDİR

Birinci tekil şahsı bol olan bir yazı olacak; duygularımı daha farklı ifade edemezdim… Ben hayvanları çok seven bir ailede büyüdüm. Babam 72 yaşında. Dükkânın önünde beslediği bir sürü köpek var, kedi var. Nalan var. Artık çok yaşlı bir sokak köpeği. Sürekli uyuyor. Uyumadığı zamanlarda da babamın arkasından çocuğu gibi onu takip ediyor. Babamın Nalan’ı bir anlatışı var. Sanki aileden biri gibi… Sabah namazına giderken camiye kadar onu takip ediyor Nalan, dükkânın arkasındaki eve gece yabancı birileri geldiğinde havlamaya başlıyor. Heyecanlı heyecanlı bunları anlatıyor babam. Bir sürü daha dükkânın önünde beslediği…

Devamını Oku
YAŞAM 

GÖÇ

Eşyaların, sardunyaların, işçilerin göçünü anlatmak istiyorum size. Göç, üç harf olup her ne kadar cüce gözükse de aslında dev bir sözcük. Belki de yirmi dokuz harfin hepsi var. İçerisinde yüzyılların heybesine attığı bir dolu sözcük var. Sızı var, hayal kırıklığı var, hayat kırıklığı var, hayal var, sızı var, kaygı var, özlem var, göçün içinde ulaşılamayanlar var, sızı var, öteki var, gurbet var ve yine sızı var. İnce bir sızı ile nakış nakış işlenmiş hikâyeler… Ben hiç göç etmedim. Yine de tüm göç edenlerin kafasında şöyle bir soru olduğunu düşünürüm hep:…

Devamını Oku
POLİTİKA TOPLUM 

HATIRALAR

24 Ocak 1993 Pazar günü ortaokul 3’üncü sınıftaydım. Ertesi gün coğrafya yazılısı var. Oldum olası sevmiyorum coğrafya dersini. Anlayamıyorum, anlayamadığım bir şeyden sınav yapacaklar. “Coğrafya kader” diyor birileri hep. O yaşta, bunun ne manaya geldiğinden de habersizim. Salondan bir ses geldi. Annem ve babamın sesi. “Çok yazık oldu!” 24 Ocak 1993, saat tam 13.30. İnsan, 31 yıl önceki saati hatırlar mı? Hatırlar. Hatırladığı hatıraları var insanın, aile var tam orta yerinde, merkezinde. 7 Mayıs 1975’te Uğur Mumcu ve Güldal Mumcu nişanlanıyor, 19 Temmuz 1976’da evleniyorlar. Nikâh şahitleri Bülent Ecevit. 1977’de…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

BİR KALEMİN HATIRA DEFTERİ

Herhangi bir ülkede, herhangi bir şehirde kalemleri tamir ediyoruz. Kalem o kadar çok konuşmuş ki yorulmuş. Mutluluğu anlatmış, klasiklerdeki mutluluk. Demiş ki: “Ama bu dünyada hiçbir şey kalıcı değildir. Mutluluk, bir kez geldikten hemen sonra azalır. Biraz zaman geçince hemen bitmeye yüz tutar. En sonunda da tükenir ve biz her zamanki ruh halimize döneriz. Tıpkı suya atılan bir çakıl taşının yüzeyde oluşturduğu dalgalar ve sonra o dalgaların giderek kaybolması gibi…” İlk önce kalemi gökyüzü şehirlerine uzatalım. Yazsınlar içlerinden geçenleri şehirler: “Gökyüzündeki şehirleri bilir misiniz? En çok kaleleri ile meşhurlardır. Bulutların…

Devamını Oku
TOPLUM 

KIZLAR

Büyük bir ayna var. Biz göremiyoruz çoğu zaman. Aynanın içi, tabiri yerindeyse tam bir “cadı kazanı”. Ötekileştirme, ayrıştırma, zulüm, özneleri nesneleştirme, yok sayma, şiddet, para, hırs, ego, kibir, asimilasyon, cahillik ve bir sürü şey kaynıyor. Cadı kazanının ateşini çıkarları uğruna yakanların kibritleri hep elinde… Kazanı görür görmez harlıyorlar ateşi. “Pozitif ayrımcılık” gibi kavramlar çıkıyor gün yüzüne. Ne acı, değil mi? Kadın, erkek ve çocuklara ait bu yeryüzünde böyle bir kavramın ortaya çıkması. Üstüne konuşuyoruz, yazıyoruz ve direniyoruz. Bugün, 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü. Kızlar, bir diğerinin aynasıdır. Mutlulukları, acıları,…

Devamını Oku
YAŞAM 

NEZAKET SUNULUR MU DEMEYİN, SUNULUYOR

“Bu da geçer” ve “Bu da geçmez” arasında geziniyor nezaket. İdareli kullanayım derken bozulan parfüm şişelerindeki kokular gibi bazı insanların tepkileri. Zamanla ve kullanmaya kullanmaya unutuluyor. Rayihası uçup gidiyor. İster istemez de verilmesi gereken tepki zıttı ile mayalanıyor. Ortaya karışık, akıl almaz, tuhaf diyaloglar yaşanıyor. Tanıdık, çok bizden… “Başım bugün çok ağrıyor” diyor biri. Diğeri, “Evet, benim de! Hem de çok” diye yanıt veriyor. “Saçımı kestirdim, nasıl olmuş?” sorusuna “Kökü sende değil mi, uzar gider” diye cevaplıyor bir başkası. Sevinçle istediği bölümü kazandığını söyleyen öğrencinin sevincine ortak oluyor bir büyüğü(?),…

Devamını Oku