GEZİ 

CİDE GÜNLÜĞÜ – 2 / KARADENİZ’İN CİNLERİ

“Sırrını rüzgâra fısıldarsan, ağaçlara söylediği için suçlayamazsın.” – Khaled Hosseini  Rüyalar ruhun dinlenmesi, yenilenmesidir. Kimse yazmıyorsa rüyalarımı ben yazarım, dedim kendime. Bazen uyanmak istemediğim güzellikte olur rüyalarım, bazen de karabasanlar basar, kaybolurum, yüreğim kafesinden çıkacakmış gibi çarpar. Kimi zaman uçurumlardan düşer, bir ipte sallanırım; kimi zaman uçarım kentlerdeki binaların arasından, yerde yakalanmamak için kaçarım gökyüzüne. Bu dünyada bir rüyada gibi geziyorum. Varın siz karar verin, yazdıklarım gerçek mi, rüya mı? Duvarımdaki mantar panoya iğnelenmiş fotoğrafta çırpınan bir deniz, deli bir rüzgâr var. “Yolcu sahip olduğu tenhayı tanır, sahip olmadığı ve…

Devamını Oku
GEZİ 

CİDE GÜNLÜĞÜ – 1 / GİDEROS, SALMAKİS’İN TARAĞI

“Kim bir güzelin saçına dokunabilmiş/ Tarak gibi diş diş, didik didik olmadan?” – Hayyam Şafak öncesi karanlıkta uyanıyorum. Gölgelerin arasına sıkışan kızıl göğü çekip çıkarıyorum. Ortalık aydınlanmaya başlıyor, gün ezberimde. Aşağının karanlığı ile yukarının aydınlığı arasında sıkışıp kalmışım. Dibe vurduğum bir topuk darbesi ile gün yüzüne çıkıyorum. Ezberimi bozarak yaşamın haykıran zamanlarında fısıltıyla gelen güzelliklere kapımı açıyorum. Güneş, ışığını usulca yeryüzüne dökerken Phrixus’un oğlu Kytoros ile Altın Post’a binip yola çıkıyorum. Yol Arkadaşım Dağcılık Kulübü ile rotamız, Cide – Gideros Koyu. Kayıp giden yolda değişen bitki örtüsünü seyrederken zamanın nasıl…

Devamını Oku
GEZİ 

ARZIN MERKEZİNDE BİR DERİN KUYU

“Mağaralar, yer altı dünyasını, yeryüzüne bağlayan birer kapı idiler.” – Bahaeddin Ögel Zamanın geçişini algılayabilmek için hem geçmişi hem de şimdiyi an içinde yaşayabilmek gerekir. Bir ressamın saf tonları palette karıştırıp tuvale yansıtması gibi değil de renkleri birleştirme işini okuyucuya bırakacağım. Herkes yaşamının renk skalasını kendi oluşturmalı. Öylece anlamlanır dünyaları. Dünyanın fark edilemez sonsuz ilerleyişi içinde yerin yedi kat üstünde yaşarken sekiz kat altına iniyorum. Kapadokya’da yedi tane yer altı şehri var. Derinkuyu, Kaymaklı, Özkonak, Tatlarin, Mazı, Özlüce ve Sivasa Gökçetoprak yer altı şehirleri. Milattan önce çeşitli dönemlerde tüf kayaları…

Devamını Oku
GEZİ 

ŞAHMERAN’IN İZİNDE / KIVRIM KIVRIM SURLARIYLA YILANKALE

“‘Ben tanrıyım’ diye bağırır çınlayan sesiyle,/ aman kadehe dokunma ki gizini açıklamasın.” – Gülten Akın Yeni hikâyeler biriktiriyorum. Nereye gidersem gideyim şehir arkamdan geliyor. Aynı sokakları dolaşarak ömrümü tüketmek istemiyorum. Bir rüyadan pul pul dökülüyor artıklar. Soğuk diyarlardan sıcacık bir ovaya iniyoruz arkadaşımla birlikte. Hani gökyüzünde bulutlara bakarak bir şeylere benzetiriz ya, işte, ben onu toprakta yapıyorum. Yılan izleri görüyorum toprakta, izler göğün mavisine, ovanın yeşiline karışıyor… Yılankale’nin eteklerindeyiz. Yavaş yavaş çıkıyoruz kaleye, geçmişten sohbetler eşliğinde. Torosları aşarak Antakya’ya giden tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan Yılan Kalesi, Orta Çağ’da…

Devamını Oku
GEZİ 

ZAMANIN ÖTESİNDE / KIZILCAHAMAM KARTUĞ YAYLASI

Yol Arkadaşım Doğa Sporları ve Dağcılık Kulübü ile Ankara’nın keşfedilmemiş bölgelerine gitmek yürüyüşün heyecanını artırıyor. Yağan kar kentte insanın içini ısıtmıyor. Kalbin buzları dostlukla muhabbetle erir. “Dünyada bir dostluktur asıl olan. Ötesi fasa fiso! İnsanın eti yenilmez, derisi giyilmez. Dostluk ve sevgiden başka işe yaramaz insan.” diyen Fakir Baykurt yayla yolunu gösteriyor bize. “Keşfetmenin peşini bırakmamalıyız/ ki tüm bu keşiflerimizin sonunda/ başladığımız yere varmış/ ve o yeri ilk defa anlamış olacağız.” (T.S. Eliot) Rotamız Ankara’nın Kızılcahamam ilçesine bağlı Çukurören Köyü. Ankara’ya 88 km uzaklıktaki Çukurören, eski kayıtlarda Çukurviran, Kozcaviran adlarıyla…

Devamını Oku
GEZİ 

KALBİMDEKİ ISLIK – ÇANKIRI / ORTA / KAYIÖREN YAYLASI

“Yurdum, benim şahdamarım…” – Ahmed Arif Gezgin, yola çıktığında bir fısıltı duyar: “Nereye gidiyorsun?”. Yüreğinden gelen bu fısıltıya yanıt verir içinde kaçış ruhu bulunan gezgin: “Bilmiyorum. Bilseydim başka yerde olurdum.” Kentin renksizliğinden, bunaltısından kaçıştır bu. Doğal dünya renklerle doludur. Dikkat çeken, hoş bir biçimde iç içe geçen, sıra dışı görüntüler yaratan renkler. Doğada bizden gizlenen dünyaya farklı gözlerle bakarız. Çarpıcılığı ve muhteşemliğiyle algılarımızı büyüleyen renkler, en özel mesajları iletir. Yola çıkarken yanıma güzel bir gün için bir fincan nezaket alıp gözlerimi kente bırakıyorum. Doğadaki renklerin öykülerini dinlemek üzere yoldayım artık.…

Devamını Oku
GEZİ KÜLTÜR-SANAT 

ÖLÜCANLAR MÜZESİ

Uzun süredir duran ‘Ankara’da yapılacak işler’ listesindeki o satır için arabamın tekerleklerini döndürdüm. Acının, gözyaşının, işkencenin merkezi olarak görülen, pek çok insanın yaşamının sona erdirildiği yapının iç karartıcı görüntüsünü otuz yedi yıl kadar önce ilk kez görmüştüm. Belleğimde kaldığı kadarıyla o gün yüksek duvarlarla çevrili gri ve mavi renklerin hâkim olduğu binanın nizamiye çevresindeki asker ve gardiyanların yüksek perdeden gürültülü patırtılı tartışmalarından biraz gerilmiştim. Nizamiyenin önündeki yolun dar bir yol olduğunu anımsıyorum. Bir cezaevi aracı kapıda mahkemeye gidecek tutukluları almak üzere bekliyordu. Biraz oyalansam araca binecekler arasında yer alacakmışım gibi…

Devamını Oku
GEZİ 

ANKARA-ÇUBUK-AY KAYASI

Akşamdan geceye kayan ay, sabah güneşini tutkuyla bekliyor. Güneşin silip süpürdüğü bulutlar gökyüzünden kaybolduğunda Ay Kayası’na yolculuk başlıyor. Yol Arkadaşım Doğa Sporları ve Dağcılık Kulübü ile Ankara’nın Çubuk ilçesinde Karagöl Milli Parkı sınırları içinde olan Ay Kayası mevkiine doğru yola çıkıyoruz. Ay Kayası, Çubuk’un kuzeyinde Yeşilkent (Ahurköy) ile Uluağaç köyü arasında bir doğa harikası. Anadolu’nun Türkler tarafından fethi sırasında ele geçirilen ilk yerlerden biridir Çubuk. Selçuklu komutanlarından Çubuk Bey tarafından fethedilen bölgenin ismini buradan aldığı söylenir. Bölgenin ilk ismi Çubukabad’mış. Abad: mamur, şen ve bayındır anlamındadır. Evliya Çelebi, 17’nci yüzyılda…

Devamını Oku
EDEBİYAT GEZİ 

“MAVİ GÖZLÜ DEV” ADAMLA MOSKOVA BULUŞMASI

Moskova’ya iki günlük kısa ziyaretimde iki olmazsa olmazım vardı. Birincisi Kızıl Meydan’ı gezmek, ikincisi ise ‘Mavi Gözlü Dev’ adamla buluşmaktı. Sabah uyanır uyanmaz ilk iş olarak kaldığım otelin yakınındaki Lubyanka İstasyonu’ndan metroya binerek Nâzım Hikmet’in mezarına doğru hareket etmek oldu. Bir sonraki durak, Kızıl Meydan’ın olduğu Okhotny Ryad İstasyonu. ‘Biblioteka Imeni Lenina’ (Lenin Kütüphanesi), ‘Kropotkinskaya’, ‘Park Kultury’, ‘Frunzenskaya’ istasyonlarından sonra Sportivnaya İstasyonu’nda inerek Nâzım’ın mezarının olduğu Novodevichy Manastırı Mezarlığı’na gidiyorum. Metrodan çıktıktan sonra sağ tarafa dönerek yaklaşık 100 metre sonra Novodevichy’in önünde kendinizi buluyorsunuz. Mezarlığın içine girdiğiniz anda buranın sıradan…

Devamını Oku
GEZİ 

ADANA MERKEZ PARK

Kentlerin rüyası, Adana Merkez Park yolundayım. Adana sokaklarında yürürken, “Su görmemiş bir kente yaradır nehir yatağı” diyen Barış Erdoğan’ın sesi kulaklarımda çınlıyor. Gözlerim geçmişi ararken adımlarım silinmiş şeylerin peşinden gidiyor. Eski Adana’nın taş sokaklarını, portakal bahçelerini, taşan baraj sularını özlüyorum. O suların akışına kapılan gönlüm beni Adana Merkez Park’a götürüyor. Kentin görünmez hayaletlerini selamlıyorum. Antik Kilikya’nın en önemli şehirlerinden biri olan Adana’nın sıcacık kış günlerinden birindeyiz. Bir mite göre gök tanrısı Uranüs’ün ‘Adanus’ ve ‘Sarus’ adında iki oğlu savaşarak Adana civarına gelmiş. Adanus adını kurduğu şehre vermiş. Seyhan Nehri de…

Devamını Oku