TOPLUM 

PARA ÜZERİNE BİR DENEME

Sabahattin Eyuboğlu ile Vedat Günyol’un birlikte çevirdikleri Plutharkos’un ‘Lykurgos’un Hayatı’na yazdığı ‘Önsöz’de Azra Erhat, Fidel Castro’nun “Gençliği paradan tiksindireceğim!” sözünü alıntılar ve şöyle sürdürür yazısını: “Ne tuhaf! Üç binyıla yakın bir zaman önce, Lykurgos diye bir adam aynı şeyi düşünmüş aşağı yukarı. Toplum düzeninin içinde paranın yalnız zararlı olacağı düşüncesiyle, demirden öylesine ağır bir para bastırmış ki ne taşınır ne saklanır!

Plutharkos, Lykurgos’un Isparta’da giriştiği devrimlerin en kışkırtıcı olanının ‘lüks ve zenginlik düşkünlüğünü ortadan kaldırmak’ olduğunu bildirir. Bunun için de insanları paradan soğutmak, paraya yabancılaştırmak gerekmektedir. Önce, altın ve gümüş parayı ortadan kaldırır Lykurgos, onların yerine demir parayı dolaşıma sokar. “Üstelik,” der Plutharkos, “bu paranın değeri az, ağırlığı çok ve tuttuğu yer büyük olacaktı. O kadar ki bin drahmilik bir parayı taşımak için bir öküz arabası, evde saklamak için de koca bir oda gerekecekti.

Peki, sonra?

Lykurgos’a göre, bu para kullanılmaya başlayınca “Lakedemonia’da türlü haksızlıklar ortadan kalkacak”tı; “bu saklanmaz, elde etmeye değmez, parçalanınca da hiçbir işe yaramaz maden için, kim artık haksızlık eder, rüşvet alır, eşkıyalığa, dolandırıcılığa kalkardı?” Plutharkos, böyle yazıyor ‘Lykurgos’un Hayatı’nda.

Lykurgos’un Ispartalıları paradan tiksindirip tiksindirmediğini bilmiyoruz; ama Fidel’in “gençliği paradan tiksindire(mediğini)” biliyoruz elbet. Tam tersine! Gençlik (sadece ‘gençlik’ mi?) paradan tiksinmek şöyle dursun, parayı daha çok, daha çok, daha çok istiyor; para ‘en yüce değer’ oluyor. Sadece ‘en yüce değer’ mi? Protagoras’ın o çok bilinen sözünü (“İnsan, her şeyin ölçütüdür”) değiştirerek söylersem, “para, her şeyin ölçütü” oldu artık…

Feodal toplumu “Nulle terre sans maître” (“Hiçbir toprak sahipsiz değildir”) özdeyişi belirliyordu. Burjuva toplumunu ise “L’argent n’a pas le maître” (“Paranın sahibi yoktur”) özdeyişi! Paranın sahiplenebilirlik niteliğinden yoksun oluşunu, Shakespeare, ‘Atinalı Timon’da, o gerçekten can alıcı ‘fahişe’ metaforuyla dile getirir: ‘Para’ya, “İnsanlığın ortak fahişesi” (“Thou, commom whore of mankind”) diye seslenir; para, “karayı ak, yanlışı doğru, yaşlıyı genç, korkağı cesur, çirkini güzel” yapar.

Marx’ın da parayı “insan yabancılaşmasının özü” olarak gördüğünü biliyoruz. ‘Paris Elyazmaları’nda ‘Para’ üzerine özel bir bölüm vardır.

Ama asıl, ‘Yahudi Meselesi’nde ‘para’ya amansız bir eleştiri yöneltir Marx:

Para, ‘insan’ı bir ‘meta’ya dönüştürür. Para, tanrıdır ve ‘bu tanrının yanında başka hiçbir tanrı tutunamaz. Para, insanlığın bütün tanrılarının tanrılıklarını yok eder. Hepsini bir meta haline getirir. Para, her şeyin üstünde kendi kendini yapan bir evrensel değerdir. Bundan ötürü bütün dünyayı – hem insani dünyayı hem de doğayı, onlara özgü olan değerlerden yoksun kılar. Para, insanın emeğinin ve varlığının özü olmuş ve onları insana yabancılaştırmıştır. Ve bu yabancılaşmış öz, ona hükmeder.

Gündelik yaşamda sıklıkla kullandığımız, “Paranın esiri oldu!” sözünün teorik anlamı, Marx’ın bu sözlerinde karşılığını bulur.

Freud da kuşkusuz, Castro’dan çok önce, vurgulamak istediği o olmasa da insanı ‘para’dan ‘tiksindirme’nin yollarından birini önermişti: Para ile dışkı arasında ilişki kurarak! ‘Psikanalize Giriş’in yirminci bölümünde (‘Das Menschliche Sexualleben’), çocuğun ‘anal dönem’de nesnelere, dışkılama işleviyle ve dışkının ‘simgesel değerleri’yle ilişkili anlamlar yüklediğini bildirir Freud – dışkıya verilen bu büyük değerin ‘armağan’a ve ‘para’ya aktarıldığını söyler. Freud’a göre, para ile dışkıyı belirli bir eşitlik içinde temellendiren ‘anal denklem’ ortaya çıkar böylece.

Ama ister ‘fahişe’, ister ‘dışkı’ ile ilişkilendirelim, para, hiç kimseyi tiksindirmiyor. Hepimiz, ruhları ve nefsleri para ile satın alınmış zavallı ‘Mephisto’larız artık…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar