ÖYKÜ 

TAŞRADA BİR SABAH EZANI

Karanlık… Bir süredir yaşamım hep böyle başlıyor. Sabah aydınlığı belediyenin özensiz döşediği yoldaki taşlara vurmadan atıyorum kendimi sokağa. Sokak lambalarının henüz bozulmamış, belediyenin görmezliğine uğramamış olanları uzun aydınlık çizgiler yaratıyor etrafta. Bu saatte yalnız ben, köpekler ve uzun bir ömrün sonunu ibadetle telafi etmek isteyenler ayakta. Yolun sağında görüntüsünden bir köylünün sahiplik ettiği anlaşılan apartmanlar yükseliyor. Çünkü biçimsiz ve yalnız daha fazla daire sığdırma çabasının bir ürünü olduğu hemen anlaşılıyor. Köylüler köyde yaşayıp şehirde apartmanlar dikiyor bu çağda. Köylümüz de işin kolayını, kısa yoldan paranın kilidini çözmüş görünüyor. Yolun solunda…

Devamını Oku
ŞİİR 

ÇİÇEKLERİ RUHUMUZUN

O’na… O her zaman bir sevgi seyyahı olarak kalacak…  Karanlığın şarkısını söylüyor kuyular Ah anlamıyor kimseyi kimsesiz kalabalıklar İntihara eğilimli bir gül biçemiyle Dalgın uykulu dinleyen sesiyle Ağzında mor menekşe kahkaha Ne burada ne ötelerde Belki dünyanın en mavi penceresinde Çiçekleri var ruhumuzun bakınca anlıyorum Kendini kendin için kendinden yarat diyorum Artık ne düş ne kedili bahçeler O ilk aşk o sevilmemiş çocuk hali Ölsem unutmam Ölsek unutmayız gözlerini Bilincin dansıdır yitirilmiş benlik Ah yok mu o kimseler içinde kimsesizlik Neden bu yılgınlık Nedir gözlerinin ardında bir boşluğu yeniden büyüten…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

VARMAYAN MEKTUP

“Ben geldim geleli açmadı gökler;/ ya ben bulutları anlamıyorum,/ ya bulutlar benden bir şeyler bekler./ Hayat bir ölümdür, aşk bir uçurum./ Ben geldim geleli açmadı gökler.” – Sezai Karakoç Henüz memleketin kendini daha kıymetli gördüğü bir coğrafyasında yaşarken buraların var olduğunu bile bilmez, varlığı beni alakadar etmezdi. Zira buna kutsal bir inancın mensubuymuş gibi ben de inanıyordum. Bir şeye inandı mı insan başka bütün her şey anlamsız, gerçekten uzak geliyor. Buraların haritalarda yer almaktan başka bir vasfı yokmuş hissindeydim. Burayla ilk tanışıklığım öğrencilik vesilesiyle olmuş, varoluşu nedensiz, gereksiz bir yere…

Devamını Oku
EDEBİYAT KÜLTÜR-SANAT 

POSOFLU ZÜLÂLİ ÖZELİNDE BADE İÇME GELENEĞİ

Bir toplumun yazının icadından evvel ya da yazının kullanım sıklığı yaşadığı dönemden önceki en mühim kültür kodları saklayıcısı şifahi ürünlerdir. Sözlü gelenekte herhangi bir anlatı değişerek, bazı parçalarını yitirerek, çoğu zaman farklı kültürler ve insanlar arasında, seyahat etmesi sonucu yeni motifler adapte edilerek zenginleşir. Yazıyla birlikte insanların hem düşünsel hem de kültürel bir değişim geçirdikleri gözlenmiştir. Bu değişim sözlü ürünlerin gücünü azaltarak süregelmiştir. Günümüze değin süren bu değişimin en önemli sonuçları herhangi bir anlatının farklı anlıklarda kazandığı zenginlikleri yitirmesi olmuştur. Dilbilim alanında yeni kapılar açan Saussure, yazı için “Aynı anda…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

OKURUN DÜŞSEL İKTİDARI

“Zavallı geçmiş / Gelecek yeni bir çağ mı sanki / Beynimiz yağmalanmış / Değişen bir şey yok / Günlerin çürümesinden belli.” – Nâzım TANER Kendini anlatmak için insanı, insanı anlatmak için de dünyayı konu edinen düşünürler, yazar ve şairler, eserlerinin arka planında ancak sezgi ile ve yoğun okumalar sonucu kavranan bir yapı kurarlar. Okura sunulan, eserin ön yüzüdür. Bir eserin öte yüzü ve hatta yüzleri vardır. Bir anlatma uğraşı olarak doğan edebiyat, zamanla harekete geçirme ve düşünsel eylem beklentileri ile bezenir. Yani ilkin mağara resimlerindeki anlatma ihtiyacı, zamansal akış ve…

Devamını Oku
EDEBİYAT TOPLUM 

ÇOCUKLUĞUMUN ORMANLARINDA

“Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk/ hiçbir yere gitmiyor.” – Edip CANSEVER Toplum olarak “Vurdumduymaz, bencil ve ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’cıyız” demeyiz de “Unutkan bir milletiz” deriz. Belki de bütün bunların dışında hakikaten unutabiliyoruz da. Her şeyi unutabiliyoruz ama çocukluğumuz dünden daha kuvvetli ve yoğun bir biçimde yer ediyor hafızamızda. Bu çocukluğun hatıraları her zaman çiçekli bahçelerle bezeli de olmuyor ne yazık ki. Acaba bundan mı bu kadar hastayız, bundan dolayı mı böyleyiz, yoksa hepimiz mutsuz çocukluğumuzun tedavisine geç kalınmış hastaları mıyız? Çocukluğum; böğürtlen, keçiboynuzu, limon, portakal ve kızılçam…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

GECELER, GÜLLER VE KİTAPLAR

Her şeyde biraz eksildiğimden bir şeylere başlamaktan hep korkarım. Sevmek de öyle biraz. Sevmek işinde büyük bir gizem var. En azından benim için hâlâ var. Düşünüyorum da birbirini seven, birbirini hakikaten seven iki insan nasıl konuşur, dahası nasıl düş kurar, bir şeyleri nasıl hep bir yürek ister, bilmiyorum. Dönüp bakınca sevgi işinde görmezlikten gelinmiş olduğumu, sevmek vazifesinin bana yüklenmiş olduğunu görüyorum. Peki, ama bunca görmez olunduktan sonra hâlâ bu merak niye, birbirini seven, hakikaten seven iki insan nasıl bakar birbirine? Hayır! Ben bunu anlatmayacaktım. Bazen bir ölüm gibi yersiz ve…

Devamını Oku
EDEBİYAT FELSEFE 

‘BULANTI’ / VAROLUŞ VE KAOS (6)

İnsanı şeylerle ortak kılan, var olmasıdır. Ancak onu ayıran nokta ise bilinci, yani var olduğunu duymasıdır. Var olduğunun ayırdına varabilen tek şey insandır. İnsan diğer nesneler gibi var olduğunu anladığı an, varlık üzerine düşünmeye başlamıştır. Varlığın nasıl olduğu, nedenleri ve var olmanın amacı üzerine çeşitli düşünceler geliştirmişlerdir. Aristoteles’ten günümüze uzanan varlık sorunsalı çözümü henüz ve belki hiç bulunmayan, bulunamayacak olan bir meraktır. Varlığı Herakleitos ve Whitehead, ‘oluş’; Sokrates, Platon, Aristo ve Hegel, ‘idea’; Husserl, ‘görüngü’; Demokritos, Hobbes ve Karl Marx ise, ‘madde’ olarak ifade etmişlerdir. Bize göre varoluşçuluk felsefesi kendinden…

Devamını Oku
EDEBİYAT FELSEFE 

‘BULANTI’ / VAROLUŞ VE KAOS (5)

Hiçlikten söz edebilmek için evvela var olmak gereklidir. Varoluş felsefesinde de özne var olduğunu sezinlemeden önce hiçliğin taslağını çizemez. ‘Bulantı’ roman boyunca kahraman, varoluşu sezinlemeden önce hiçlikten söz etmez. Varoluşun uyanışı ile beraber daha evvel içinde olduğu durumu değerlendirmeye başlar. “Düşünülemez bir şeydi bu: Hiçliği tasarlamak için önceden burada, dünyanın ortasında, gözler fal taşı gibi açık, canlı olarak bulunmak gerekiyordu; hiçlik benim kafamdaki bir düşünceydi sadece, bu sınırsızlık içinde salınıp duran bir düşünce: bu hiçlik varoluştan önce gelmemişti.” (Sartre, 2020: 197) Hiçlik ve varoluş bağıntısı kaos ve düzen ile aynı…

Devamını Oku
EDEBİYAT FELSEFE 

‘BULANTI’ / VAROLUŞ VE KAOS (4)

Varoluş bir süreçtir ve ancak ölümle sonlanan bir şeydir. Bu süreç geçmişi kapsamadığı gibi “şimdi”de kalıp yaşamak imkânı da vermez. “Şimdi”, yani “içinde olunan zaman” da yok olup gidecektir. Var olan için “şimdi” sonludur. Var olan her şey için hem de… Geçip giden zaman ile birlikte zaman içinde var olanlardır da aynı zamanda. Varoluşçuluk felsefesinde de “dün” yoktur, “şimdi” ve “sonrası” vardır. “Yarın” şimdi de olmayacak, daha doğrusu “yeni bir şimdi” meydana gelecek ve bu varoluş süresince “şimdiler” hep yenilenerek kendinden öncekini yitirip yok edecektir. “Hiçbir şey değişmedi ama yine…

Devamını Oku