YAŞAM 

DÜN GECE HİLALİ GÖRDÜM

Soğuk bir geceydi, dışarı çıkıp gökyüzüne baktım. Her yeni doğuşunda bana kendini gösteren hilali gördüm yine. Öyle güzel öyle zarif bir gülümsemesi vardı ki yüzünde hayran kalmamak imkânsız. Eteklerinde kızıl hareler parlarken, güçlü ışığının gölgesi gökyüzünden yeryüzüne çocuksu aydınlığını saçıyordu. Uzun süre bakmaya devam ettiğimde ise başka bir görüntünün bana sürpriz yaptığını anladım. Bana bir şeyler mi söylemeye çalışıyorsun diye sordum sesi duyulmayan kalbimden. Işıltısı yanıp söndü muziplikle. Yeni doğan ayın salıncağına oturup ayaklarını sallayan Küçük Prens’in varlığını o zaman anlayabildim. Demek bana sürprizin buydu dedim. Kalbim genişleyip içine ışıltılar…

Devamını Oku
YAŞAM 

SESSİZ TEŞEKKÜR

“İnsan kalbi çok dayanıklıdır, yok edilemez; kırıldığını ancak belleğinde canlandırabilirsin. Asıl tokadı yiyen, insanın ruhudur ama ruh da güçlüdür, istenirse eski canlılığı kazandırılabilir ona.” – Henry MILLER Çam ormanının eteklerinde küçük bir sazlık oluşturan bataklık, bilumum kuşların üzerinde dolaşıp dans ettiği bir yere dönüşmüştü. Gökyüzüne sevinçle kanat çırpan martıların çığlıkları denize yakın uçuşun sevinciydi. İnsanı mutluluğa çağıran bir sevincin, onları seyreden yaşlı kadını da içine alması hiç şaşırtıcı değildi. Suna Hanım, engin gökyüzüne her baktığında yüreği genişleyen, geceleri göreceği ilk yıldızın onun kendisinin ruhu olduğuna inanan doğa dostu bir kadın.…

Devamını Oku
YAŞAM 

SON YAPRAK

Akşam olmuş, saat 10’da içmesi gereken son üç hapı da içirdiği kocası uykuya dalmıştı. Kadın, televizyonun karşına uzanmış, elindeki kitaba göz gezdiriyor, ama okuduklarından bir şey anlamadığını da biliyordu. Günlerdir enkaz altından kurtarılan her canlı için umut ışığını diri tutup tüm Türkiye mucizeler bekliyordu. Kimi zaman bir çocuk, kimi zaman bir kedi, bir köpek gibi insan dostu canlıların kurtuluşu da herkes gibi bu yaşlı kadını sevindiriyordu. Elindeki kitabı koltuğun yan tarafına bıraktı. Annesinin, “İnsan insanın ağusunu alır” dediğini anımsadı. Acısını hafifletir, yanında olduğunu gösterir anlamında söylediği sözü kulaklarında çınladı. Yaşanılan…

Devamını Oku
YAŞAM 

KENDİ IŞIĞINA BİR YOLCULUK

“İnsanlar ışığı görmez, ışıkla görür.” – Immanuel Kant “Yunanistan’ın ışıklı ve kadim dünyasına adım atmadan önce Dordogne yöresini ziyaret etmek dâhiyane bir fikirdi.” Bunun gibi heyecanlı anlatımlarla başladığı yolculuğu aşkla, hayranlıkla ve hayretle sürecek serüvenleri beni de içine çekmişti. Kelebeğin kanatlarındaki sarı benekler olmuş, edebiyat dâhilerine doğru kanat çırpmıştım. Kasabanın kıyısındaki harikulade kayalıktan gizemli Domme Nehri’nin kapkara sularına bakmak bile insanın ömrü boyunca şükredeceği bir şey. “Bana kalırsa bu nehir, bu topraklar, şair Rainer Maria Rilke’ye ait… Fransa değil, Avusturya değil, hatta Avrupa bile değil; şairlerin bayraklarının dalgalandığı, üzerinde ancak…

Devamını Oku
YAŞAM 

BONCUK KIZ

Kendi karar vermeli insan kendi hayatı için. Kimi zaman yollar, kimi zaman yıllar, kimi zaman da insanlık halleri girer arasına kavuşmanın. Bir gün bir telefon alırsınız ve her engelin ortadan kalktığı ruh ferahlığına erişirsiniz. Benim için de öyle oldu. “Abla, kocamla yarın seni ve ağabeyimi kucaklayacağım gelip!” Derler ya, bütün hasretlikler kucaklaştığında bitiverir. Sadece on beş saniye sürer hasretlik! Güçlü bir sevgi bağından daha kıymetli bir şey olmadığına hep inanmışımdır. İşte, o on beş saniyeden sonra her şey aslına dönüverdi. Bizim gecekondu evimizin beton avlusunda, annemin tomata dediği küçük tüpün…

Devamını Oku
YAŞAM 

RÜZGÂRIN ŞEN FISILTISI

“Avrupa’da öğrencilikle geçirdiğim yedi yılın ardından Nil Nehri’nin kıyısındaki o küçük köyde yaşayan ailemin yanına büyük bir özlemle dönmüştüm. Çok geçmeden “balıkların soğuktan öldüğü” o diyarlarda kaybettiğim ailenin samimi sıcaklığını, sanki içimde bir parça buz eriyormuş gibi, içimin donmuş bir kısmının üzerinde güneş ışıyormuş gibi hissetmeye başlamıştım.” “Rüzgârı dinledim dikkat kesilip: Aslında bu ses de yabancı değildi bana, köyümüzde şen bir fısıltı olan bu ses… Palmiye ağaçlarının arasından geçen rüzgârla mısır tarlalarının arasından süzülen rüzgâr farklıdır.” Doğanın bütün seslerini anlattığı satırlarda, bu seslerin ve köyünün onun güvende hissetmesini sağladığını anlatır…

Devamını Oku
TOPLUM 

ÖZGÜRLÜK TACINI ARAYAN KADIN / AZİZE MATRONA

“Sabahı görmek için geceyi yenmen gerekir!” – Şarkı sözü Tarihin tozlu sayfalarından çıkarak benim düşüncelerime girip yerleşmesi bana, dünün ve bugünün kadını ile benzerliklerini hatırlatması… Hakkında edindiğim kısacık ama net bilgiyle belleğime yerleşmesi, ne kadar araştırsam da daha fazlasını öğrenemediğim Azize Matrona (Matrona Nikonova). M.S. 5’inci yüzyılda Roma İmparatoru Anastasios’un (491-518) dini politikalarına karşı geldiği için kocasıyla arası açılmış bir kadın Pergeli Azize Matrona. Bizans İmparatoru Anastasios’un monofizit din politikaları halkı bezdirmiş, bu dönemde ayaklanmalar olmuşsa da bastırılmıştır. Pergeli Matrona’nın kocasıyla ters düşen düşünceleri, kocasının baskısı (bu baskının günümüz kadınlarına…

Devamını Oku
YAŞAM 

BENİ ÇOCUKLUĞUMA GÖTÜREN ARUNYA’NIN ANLATILARI

Baharla birlikte uyanan toprağın canlılığı bizim mahalleyi de canlandırıyordu. Dondurma mevsimi geldiğinde, el arabasıyla mahalleye uğrayan dondurmacı amcanın öğretmen oğlu geliyordu mahalleye artık. Genç kızların gizlice verdiği plaklardan çıkan nağmelerdeki sesin mesajının kime gittiğini o bilirdi sanırım. Ben, ilkokulu bitirip ortaokul heyecanı yaşadığım o yıl, dondurmacının oğlunun yanında güzel bir abla da gelmişti dondurma satmaya. Ela gözleri aynı ağabeyine benzeyen, beyaz tenli alımlı ama vakur hali biz çocukları kendine çeken, albenisi olan Arunya! “Adım Arunya, bin yıllık sedir ağacının ruhuyum!” Böyle başlamıştı bize kendini tanıtması, tanışmamız. Zarafetin bir davranış biçimi…

Devamını Oku
YAŞAM 

SONBAHAR YAPRAKLARI GİBİDİR ÖMÜR

Kaç gündür elim erip de bir türlü süpürme fırsatı bulamadığım bahçeye dökülen sonbahardan kalma yaprakları süpürmeye başladığımda renk cümbüşü içinde kayboluverdim. Kimi kurumuş kimi rüzgâra tutunamayıp dökülen yaprakları avuç avuç başımdan aşağı dökerek yıkanırken bir ömrün renklerinde bir düş yolculuğunda buluverdim kendimi. Uzun süren sonbaharın dökülen yaprakları, beni tam da düşüncelerime göre olan bir kitabın içine çektiğinin farkına vardım. Köye gelen bir yabancının rastladığı oğlana ‘Tetsuya’ adında bir okçu ustasını sorması oğlanı şaşırtır. “Tetsuya marangozdur, kimse onun elinde yay görmemiştir!” Yabancının inatçı ısrarını anlayınca “Sizi ona götüreyim” diyerek yabancıyı Tetsuya’nın…

Devamını Oku
YAŞAM 

KARLI DAĞDA AÇAN KIRMIZI NİLÜFER

“İnsan iradesine inanırım ben” dedi genç kız! Çok eski zamanlarda, üzerinden karları hiç eksilmeyen dağları, şifalı bitkiler yetişen ovaları, dalgalı nehirlerin coşkuyla aktığı vadileri olan bir ülkenin topraklarında, korunaklı bir kalenin içinde yaşayan cesur bir kız varmış. Kalenin lideri ve komutanı da, adı ‘Haziran’ olan bu cesur kızın annesiymiş. Kalenin genç nüfusu hem iyi bir eğitim ve öğrenim görüyor hem de savaş sanatlarında ustalaşmak için her gün disiplinli bir çalışma içinde oluyorlarmış. O güne kadar nehrin aşılmaz koruma düzeneğini aşıp da kaleye girebilen kimse olmamış. İşte, o gün; ‘Haziran’, nehrin…

Devamını Oku