EDEBİYAT 

BİR ODA, BİR DEFTER, BİR KALEM…

“Her günkünden farklı değil ki duygularım!” dedim öğretmenime. O, bizden yazmamızı istedi; ben, böyle dedim. O da: “Hiçbir şey aynı değildir, her şeyden önce bir zaman farkı olduğunu unutma! Aynı duyguları değil, birbirinden doğanı yaşıyorsun.” dedi. Annem kaygılandı. “Kızım, her zaman bir çıkıntılık yapacaksın illa! Ya şimdi sana takarsa?” “Öff anne ya! Takmaz, takmaz, merak etme. Şimdi yalnız kalayım da bir şeyler yazmayı deneyeyim.” dedim anneme. “Aa, bak! Öyle her bir şeyini de yazma! Gönlüne göre ver. Başkaları senin duygularını anlayacakmış da… Cık cık! Ne oluyor bu öğretmenlere de, bilmem…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

AVANTA RECEP

“Avuçlarımda nice anılar/ evleri gezer ayrılık/ ne kuşlar biriktirmiştim/ kanatları hep kırık/ yaşlanarak unutulan/ yol geçer mi bıçak sırtı zamandan/ ah/ ne seneler aktı o kıyısız hayatlara/ kimseler yok şimdi/ taşralar huzursuzluk” – Salih Gözek Üniversite bitti. Yepyeni bir hayat seni bekliyor, diyorlar. Oysa ben yepyeni bir hayat arzusunda değilim. Eskisinden çok memnundum. Burada sıkılacağımdan korkuyorum. İş başvurularımı yaptım. Üzerimde bir acemilik… Kim ne derse kulak kesiliyorum. Bir an önce başlamak istiyorum. Neresi olduğu bile çok önemli değil artık. Beklemek çok keyifsiz… Miskin miskin oturmaktan, gelen konuklara hizmet etmekten sıkıldım.…

Devamını Oku
ŞİİR 

ŞİİRLER OKUYORUM

Dilimde asma dalının çiğnenmiş taze yaprağı şiirler okuyorum uzun, kısa şiirler… şairler arasında yol alıyorum kadın şairlerde sesini buluyorum yitik dünyanın uzanıp usulcacık, şiirlerine dokunuyorum iki dala bağlanmış çamaşır iplerinin sevincine dalıp gitmiş çocuk gözlerim incitmekten korkuyorum çöp bidonlarının sesinde yüzlerce kedi        ürküyorum        anlamaya zaman kalmadan içine düşmüşüm dünyanın diyorum beyaz camda kocaman bir ağız görüyorum yüzümün yarısıyla… durmadan konuşuyor, hep konuşuyor sanıyorum asırlardan beri orada asılı kalmış mağrur bir duruşun kısık gözleri… ıslıklar çıkararak konuşuyor donuk bakışları ses rüzgâra vermiş kendini, duymuyorum rahatlıyorum acıyı bir ters bir…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

EL ÖRGÜSÜ YASTIK

“Bunları yaz. Vallahi yaz. Benim böyle bir yeteneğim yok, vallahi bak, yaz ama… Söz…” “Ama senin duygularını nasıl aktarabilirim ki? Bu zamanı deneyimleyen sensin.” “Olsun, ben sana yazdıklarımı vereceğim zaten, ama ben öyle bir öykü gibi anlatmadım. Öylesine, hissettiklerimi yazdım.” Birbirine geçmiş duygularla kâh ağlamaklı kâh gülerek anlatıyordu: “Valla bak, bu Adana insanı bir başka… Kadını da erkeği de… Ben böyle bir saygı, böyle sıcaklık görmedim başka bir yerde!” Her zamanki gibi seslerin değerini basa basa konuşuyordu. Bu akşam biraz daha farklı bir heyecan içindeydi. “Kafayı yemek üzereydim. Yok, bu…

Devamını Oku
ŞİİR 

DAVET

Bir rüyadan uyandırılmış gibiyim aniden ve sarsak… her şeyi karanlığın kucağında bırakarak bir daha uyu-mak… ve bir daha uyan-mak yeni güne. geç sabahlardan birindeyim. üzerimde bir dinginlik.. yorulmuş geceden kalan… güzel bir kahvaltı yapmalı önce sıcacık demli bir çay yanında.. sonra farkına varmalı gökyüzünde kayan bulutların, savrulup uçan yaprakların karşı apartmanın penceresinden iki kumrunun birden havalanışını… bir- kedinin çaresiz bakışını… bir- çocuğun ıslığına yüklediği ezgiyi sevişini, topladığı kâğıtları ayakları altında ezişini, yoksulluğunu bıçkın tavırlarında gizleyişini… hava soğuk… hafta sonu sokakları tenha… penceremden caddenin rehavetine bakıyorum, ‘kederinden kurtul’ diyen bir davet…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

MİNİMAL ÖYKÜLER (1)

—GÜNAH— Bahçe duvarı üzerinden sarkan ağacın dalları nimetlerini ikram ederken penceresinin önündeki küçük kıza, günahkâr olmamak için elini bile sürmeden baktı ışıldayan meyvelere. Annesine daha çok inanmaktaydı henüz. * * *  —İNCİR AĞACI— Cılız bedeni, ince uzun parmaklarının kavradığı dallardan güç alarak bir çırpıda tırmanırken incir ağacına –yeni gelin ablasının bahçesinde– aklına gelen uyarıları yazıyordu belleğine: “İncir dalı kırılgandır!” “İncir sütü yakar adamı!” “Ham olanı koparma!” “…bir de… taş duvarın dibinde boy atmış bal incirden yerken çabuk tut elini! Komşu bahçenin sahibi Bahittin, hani her gün o kocaman kurt köpekleriyle…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

APARTMAN TOPUKLAR

“Sanırım hiçbir şeyin öyle pek tamamlanmadığı/ bir çağda yaşıyordum. Ve bütün eksik kalmaların/ sessiz ve ünü olmayan bir tanığıydım ben.” – E. C. Sabahçıydılar. Öğlen son dersin zili çalınca sınıfta bir hareketlenme oldu. Çuha yeşili tahtaya beyaz tebeşirle yazılmış ödevi deftere geçemeyenler, son bir gayret eksik-fazla notlarını aldılar. Hepsinin gözü kapıdaydı. Bitirenlerin çoğu çantalarının izin verdiği hızla yerlerinden fırlayıp kapıya yöneldi. Çığlık çığlığa… Sınıftaki akranlarına göre daha sessizdi. Ama sınıfın çalışkan üç öğrencisinden biriydi. Sema Öğretmen, onu her zaman örnek gösterirdi sınıfa. Bu örnek olma halinin getirdiği ağır sorumluluk, davranışlarına…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

SIR

“(…) Ben diyorum, demek oluyor ki bir anlamım var benim de/ Değişen bir şey olarak ve değiştiren bir anlamım var/ Peki, öyleyse, neden hep başkaları tanımladı beni şimdiye kadar?” – E. Cansever, ‘Kirli Ağustos’tan Oturduğu yerden dışarıyı izleyebiliyordu. Hiçbir şey düşünmeden takıldı kaldı uzaklara. Kuzeyde, bir sınır gibi dizilmiş dağların doruğundaki beyazlığı görünce “Soğuk havalar…” dedi kendi kendine. Sözünü tamamlamadı. Göğün pembe, mor, lacivert renklerine baktı bir süre. Caddenin hiç dinmeyen gürültüsüne kulak verdi. Derin bir iç çekti. Kalktı, odanın aydınlığını biraz daha artırmak için perdeleri iyice kenara çekti. Pencereden…

Devamını Oku
ŞİİR 

ÇÖL ISSIZLIĞI

Çöl ıssızlığında bir yaşamı adımlarken üstüme üstüme dikilmiş dikey kentlerinizde yalnızlığımı kutsuyorum. Kutsuyorum yalnızlığımı ayaklarıma dek bulaşan çirkefli bir yaşamın atıklarından arınırken… Çocuk kadınların çığlıklarından yorulmuş duygularım. Aşkı örseleyip sevgilerden kaçan cinselliğinizden, erkek cennetinizden, doyumsuz düşlerinizden, iktidarınızdan, iktidarsızlığınızdan, eril bakışlı kadınlarınızdan, yoksulluğunuzdan, yoksunluğunuzdan… cehennemî savaşlar yaratma çabanızdan… adımlıyorum kendi çölümü. Vahalar bulma umutsuzluğundayım. Bilicinin kehaneti gerçekleşmedi henüz. Sürgün edilmiş başka adımlarda çoğalmayı umuyorum. Adımlar ki ne çok… Sıcağımdan, soğuğumdan, taş baskılı haykırışlardan su üstünde kayan yazılardan çocuklardan, kırk parça kırılmış aynalardan uğursuz kaynamalardan sesi kısılmış çığlıklardan… medet umuyorum.

Devamını Oku
ŞİİR 

KAVAKLAR

Kurşun kalemle karaladığım gökyüzünün altında oturuyorum. maviye sesleniyorum, “sarılarını da al gel birlikte boyayalım güneşimizi” ah çocukluğum.. balkon demirlerinde asılı kalmış özgürlüğüm.. uzakları tarıyor gözlerim.. ayrılışlar… bir yerlerden el eder gibi içinde annem, babam, kardeşim… asfalt kokan caddelere bakan bahçeler.. ağaçların turuncu yeşil özgürlüğü.. dut ağacı gölgesinde bir salıncak.. hava ıslak sıcak.. uzayan sofra başı sohbetleri.. kahkahalar takılıyor uçurtmamın kuyruğuna.. ürkek bir kadın etekleri uçuşarak suskunlaşıyor bir anda.. anlara takılıyorum.. ve ezgiler.. her sokakta başka bir plak çalıyor. Her plakta bir zaman çalıyor. uzun yol otobüsünün toz kokan perdelerine dayanmış,…

Devamını Oku