ÖYKÜ 

TEPEGÖZ

– çünkü insan olmanın, bir şeyi doğrudan doğruya yaşantılayabilme aldanmacasını, hatta kuruntusunu içerdiği – Friedrich Dürrenmatt, Gözlemcileri Gözlemleyenin Gözlemi Karşısında aniden beliren gölgenin koyu bir leke katmanından giderek bir insana dönüştüğünü fark eden G., sanki yüzyıllardır tam olduğu noktada duruyormuş ve kıpırdamaya mecali yokmuş gibi saçını arkaya atarak öylece kalakaldı ama tam da o noktada kalakalmasındaki asıl sebep, kendine doğru gelen adamın görünüşündeki aklını karıştıran şeyi bir türlü bulamamasıydı ve her geçen saniye, bu bulamayışın ruhunda doğurduğu sıkıntıyı katbekat artırıyordu ve bu sıkıntıyı üstünden atacak hiçbir çözümün aklına gelmeyişinin yarattığı…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

GÖKSEL DÜZEN

“İşte, o zaman aydınlanma gelir. – Ah, evet, düzen vardır ve ona erişilebilir.” / Olga Tokarczuk, ‘Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde’ Aptal oradaydı, sırada, Asabi’nin hemen önünde; zamanı çoktan geçmiş yerdeki sosyal mesafe uyarısının etrafında, yörüngedeki sarsak bir gök taşı gibi dolanıyor, uzayın gayrimeşru oğlu misali, kız arkadaşının, yani Kararsız’ın gösterdiği beyaz elbiseyi isteksiz gözlerle takip ediyordu. Kararsız, koşar adım başka bir reyona gidince Aptal’ın hareketleri daha da gevşedi, bir sağ bacağına bir sol bacağına yaslanıp telefonunu incelemeye koyuldu. Zavallı, yani kasiyer, en öndeki müşteri olan Nakitsiz’e, yani nakdi olmayan…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

FEVKALADE FECRİ

“Gatsby, yeşil ışığa, yıldan yıla önümüzden geri çekilen o heyecan verici geleceğe inanıyordu.” – F. Scott Fitzgerald, ‘Muhteşem Gatsby’ Sanırım her oğul gibi giderek babama benziyorum. Kendisi tuhaf bir adamdı. Fabrikanın yanındaki limon bahçelerinde yürüyüşe çıkmışken birden durur, uzaklara, limon ağaçlarının ardında saklanan gizemli ve anlaşılmaz bir şeye dalıp gitmiş gibi şöyle derdi: “Bak, oğlum! İnsanlar bu ağaçlar gibidir. Hepsi birbirine benzer. Ama bu ağaçlara dikkatli baktığında göreceğin gibi insanlar da birbirine hiç ama hiç benzemez.” Artık iyi göremeyen kahverengi gözlerinden belli belirsiz bir parıltı geçtiğini fark eder, sözlerinin manasını…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

KIZ KARDEŞ

“Oblomov’un ondan şu anda beklediği gurur ve cesaret değil, gözyaşı, tutku, bir an için olsun coşkun bir mutluluktu.” – ‘Oblomov’, Ivan Aleksandroviç Gonçarov Olga Sergeyevna’nın bir kız kardeşi olduğunu Oblomov, oldukça geç öğrendi. Gerçi bunda pek suçu yoktu. Olga bunu laf arasında öylesine söyleyivermişti. Sanki havanın güneşli oluşundan ya da göl kıyısında neşe içinde yüzüp insanlardan ekmek kırıntısı bekleyen ördeklerden bahsediyordu. Oblomov, vardır bir sebebi, diye düşünmüş, bu durumun pek de üstünde durmamış, hatta şaşırmamıştı bile. Seven her insan gibi o da tanımadığı, bilmediği insanlar karşısında kolayca ve sorgulamadan sevdiği…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

MUHAYYİLELERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ

“…esasa ait olan bu küçük yanlış…” – Ahmet Hamdi Tanpınar, ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ Muhayyileleri Ayarlama Enstitüsü ilk olarak hangimizin zihninde belirdi, içtimai sesimize onca rehberlik eden bu büyük teşkilatlanma ne şartlar altında ihdas oldu, hatırlamak pek bir müşkülatlı, pek bir teferruatlı. Yine de zihnimin bir sonbahar rüzgârındaymış gibi savrulup giden yaprakları arasında, enstitünün daha doğduğu an kalplerimizdeki yerini çabucak bulduğunu, fert olma çabasındaki Halit Bey’e bir güneş gibi parladığını, hayattaki yerini bir kez daha arayan benim içinse belki de vakit geçirecek bir araç olarak göründüğünü itiraf etmeliyim. Halit Bey, tası…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

BADEM AĞAÇLARI

“Demek ki – ben Sebastian Knight’ım” – Vladimir Nabokov, ‘Sebastian Knight’ın Gerçek Yaşamı’ Ahmet Sipahi, badem ağaçlarının çıplak dallarını karların örttüğü bir kış günü doğdu. (İlk satırın böyle bir kesinlik arz edeceğini kırk yıl düşünsem aklıma getirmezdim. Oysa doğduğu mahalleye yeniden gitmem, o zamanın bütün hamile kadınlarını elinden geçiren mahallenin meşhur ebesiyle biraz sohbet etmem [Kadıncağız divanda oturmuş sokaktan gelip geçenleri izliyordu, gelini bize iki sade kahve yaptı, gerçek adını söyledim, Ahmet’in annesinden, babamızdan söz ettim; gözleri yılların yorgunluğunu taşıyan yüzünün ortasında çakmak çakmak yanıyordu, hastaneye yetiştirememişler, bir koşu gitmiş,…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

KÜTLE

“Bloch sanki gittikçe genişleyen çemberler halinde etrafına yayılıyordu.” – Peter Handke, ‘Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi’ Eskiden tanınmış bir basketbolcu olan Ahmet Blok’un, şimdilerde batma noktasına gelen spor mağazası bir haftadır kepenk indirmiş, kaldırımdan gelip geçenlerin kiminde hüzün kiminde merak uyandırarak öylece bekliyordu. Blok, içeriden muhasebecinin istediği bazı evrakları almak için kepengin kumandasına bastı, kepenk itaatkâr bir edayla kıvrılırken bir an evvel içeri girmek isteyip kafasını kepenge vurdu, yoldan geçen yaşlı bir kadın ona baktı, “Ayy!” dedi. Blok, başındaki zonklamaya aldırmadan hemen mağazanın arkasındaki küçük büroya geçip çekmeceleri karıştırmaya başladı. Masadaki…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

KORİNT’İN DÜZENİ – II. KISIM (YER ALTI KENTİ)

“Cennetten bahsediyor sanır insan, öyle yazılmış, dedi Korin kadına.” – László Krasznahorkai, ‘Savaş ve Savaş’ Böylece Korint’in kafasının içinde olup biten şeylerin hiçbir hükmü kalmamış çünkü Korint biraz daha ileri gittiği takdirde Macaristan’a dönmekten başka çaresi kalmayacağını anlamış, her şey aniden sessizleşince pencereye gidip kuzgunun konduğu çatıya bakmış ama kuşu görememiş, zaten hava pusluymuş, birazdan kar yağacak gibiymiş, hava öyle soğukmuş, yatağa uzanıp arşivde elyazmasını bulduğu o anı kafasında yeniden canlandırmaya çalışmış ama becerememiş, çünkü o andan sonra olup biten şeyler o kadar yoğun ve dolu doluymuş ki sanki tüm…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

KORİNT’İN DÜZENİ – I. KISIM (NEW YORK)

“Melek kıpırdamadan duruyor ve Korin’in sırtından tarafa bir yere bakıyordu; Korin öte yanına döndü ve dedi ki: ‘Ben de baktım. Hiçbir şey yok orada.’” – László Krasznahorkai, ‘Savaş ve Savaş’ Zaten daha en başından böyle bir şey açıkçası pek de beklenmediği için Korint’in ne yapmaya çalıştığı hakkında söylenenler, sanki öğleden sonra rüzgârında çalınan bir ıslık gibi havaya karışıyor, söylenip söylenmediği belli olmayan bu sözlerin gidişatı ve varmak istedikleri yer hakkında söylenen diğer şeylerle birlikte bu şeyler, yani Korint’in yapmaya çalıştığı şey hakkında söylenenlerle bu söylenenlerin nihai amacı hakkında söylenen ama…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

EDİBE MAS’IN GÜNDÜZ DÜŞÜ

“Bir yaz günü öğleden sonra Bayan Oedipa Maas, Tupperware partisinden eve döndü.” – Thomas Pynchon, ‘49 Numaralı Parçanın Nidası’ Bir ağustos günü öğleden sonra Edibe Mas, pastaneden eve döndü. Ne zamandır görüşmediği üniversiteden arkadaşını gördüğü bu can sıkıcı buluşma için cehennemi andıran bir günü neden seçmişlerdi ki? Bir üst dönemden arkadaşları Sevim, iş için şehirdeydi, nasıl olmuşsa olmuş, kendine bir günlük bir boşluk yaratmış, o boşluğa da Cavidan’ı, Gülseren’i ve Edibe’yi sıkıştırmayı başarmıştı. Oysa telefonları çaldığında ve karşıdaki hayat dolu ses onları bir günlüğüne şehre davet ettiğinde, üçü de yazlıklarında…

Devamını Oku