YAŞAM 

BONCUK KIZ

Kendi karar vermeli insan kendi hayatı için.

Kimi zaman yollar, kimi zaman yıllar, kimi zaman da insanlık halleri girer arasına kavuşmanın. Bir gün bir telefon alırsınız ve her engelin ortadan kalktığı ruh ferahlığına erişirsiniz. Benim için de öyle oldu. “Abla, kocamla yarın seni ve ağabeyimi kucaklayacağım gelip!

Derler ya, bütün hasretlikler kucaklaştığında bitiverir. Sadece on beş saniye sürer hasretlik! Güçlü bir sevgi bağından daha kıymetli bir şey olmadığına hep inanmışımdır. İşte, o on beş saniyeden sonra her şey aslına dönüverdi.

Bizim gecekondu evimizin beton avlusunda, annemin tomata dediği küçük tüpün yanına küçük tahta tokmağın üzerinde, iki ellerini dua eder gibi birbirine bakacak şekilde yanaklarına, dirseklerini de dizlerine dayamış bekliyor. Annem ona “Boncuk” derdi. Kediler gibi patates ve köfte kızartmasının pişmesini beklediği, pişerken de ara sıra “Babaanne” dediği annemin “Al bakalım” diye ara sıra ağzına koyduğu köftelerin kokusuna, kızarmış patatesin tadına doyum olmadığı sefasının sürüldüğü zamanın içinde buluverdiğimiz kaygısız günlerimiz içinde anı yaşamanın coşkusundayız.

Amcamların Karşıyaka’daki kayısı bahçelerinde kirada oturdukları evdeyiz. Olgunlaşmış kayısılar dallarında bize bakıyor. Her merdiven inişinde bir şeyimizi bahçeye düşürür, almak için en alt basamaktan bahçeye atlıyorum, Boncuk Kız pamuk beyazlığıyla sanki bir peri kızı gibi vakur. İki kayısı koparıp kalbimin gürültüsünü duymamış gibi yapıp birini ona, birini de kendime ayırıyorum. Ev sahibi yakalayacak diye utanca bulanacağım o anı kendime saklıyorum hep.

20 Temmuz 1974’te Düzce Darıyeri köyümüzdeyiz. Babaannem, yengelerim, amcalarım hepsi sağ. Köklerimizin bahçemizin içinden akan temiz dere suyunun etrafındaki rengârenk çiçeklerin kokusu ulu ağaçların arasında koruyucu bir ruh gibi tütüyor geceleri. Radyoda Kuzey Kıbrıs Barış Harekâtı’nın başladığı söyleniyor. Ertesi gün, İzmir’den amcam aradı. “Selma Bornova Anadolu Lisesini kazanmış, hemen dönün.” Kız kardeşim ve ben onunla döndük mü anımsamıyorum; ama Boncuk Kız’ı ağabeylerimizden biri götürmüştür mutlaka.

İlkokula başladığı yılın başında, öğretmenleri bizim Boncuk’umuzun anne babasını okula çağırıyor. Yengem ve amcam merakla okula varırlar. “Hayırdır, hocam? Bizim kız bir sıkıntı mı verdi?” diye sorarlar. Okul müdürü gülerek cevap verir: “Her gün erkenden okula gelip okul kapısının açılışına kadar okul kapısında bekliyor, haber verelim dedik.

Hangimiz zaman zaman bir lotus çiçeği gibi ana rahmine yaslandığımız biçimde kendi içimizin aydınlık köşesinde ufuk turu yapmayız, değil mi?

İşte, o küçük Boncuk Kız kendine kurduğu hayatını kitap çevirileriyle kazanmaya devam ediyor şimdi.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar