YAŞAM 

SON YAPRAK

Akşam olmuş, saat 10’da içmesi gereken son üç hapı da içirdiği kocası uykuya dalmıştı. Kadın, televizyonun karşına uzanmış, elindeki kitaba göz gezdiriyor, ama okuduklarından bir şey anlamadığını da biliyordu. Günlerdir enkaz altından kurtarılan her canlı için umut ışığını diri tutup tüm Türkiye mucizeler bekliyordu. Kimi zaman bir çocuk, kimi zaman bir kedi, bir köpek gibi insan dostu canlıların kurtuluşu da herkes gibi bu yaşlı kadını sevindiriyordu. Elindeki kitabı koltuğun yan tarafına bıraktı. Annesinin, “İnsan insanın ağusunu alır” dediğini anımsadı. Acısını hafifletir, yanında olduğunu gösterir anlamında söylediği sözü kulaklarında çınladı. Yaşanılan depremin büyüklüğü karşısında insanlar tek yürek olmuşlardı. Halkın dayanışması, ülkelerarası yardım ellerinin sıcaklığıyla buluşmuştu. Tarifsiz duygu geçişleri yaşıyordu bütün ülke.

Okumaya öyle dalmıştı ki kocasının yattığı yerde onu izlediğinin farkında değildi. Son bir haftadır yorgun, kırgın ve ağrılı olduğu için, kocasının hoşuna gidecek, onu güldürecek ya da umutlu düşünceler içinde olduracak bir şeyler anlatmayı iş edinmişti kendisine kadın. Okuduğu hikâyeyi bitirip kafasını kaldırdığında, kocasının ona sevgiyle gülümsediğini gördü. Hemen eline kitabı alıp onun başucuna ilişti. Adamın gülüşü büyüdü. Gene ne anlatacaksın diye kadına takıldı. Kadın da, kaçmak yok dedi gülerek ona, bir öpücük dokundurdu.

Washington Meydanı’nın batısında küçük bir bölgede, tuhaf eski Greenwich köyüne, kuzeye bakan pencereleri, 18’inci yüzyıla özgü sivri tepelikleri, Hollanda tarzı tavan arası odaları ve düşük kiraları ile genç ressamların bir komün halinde yaşadığı, tuğladan yapılmış üç katlı bodur bir evde geçiyor hikâyemiz. Adam sabırla bekliyordu. Bazı karmaşık hikâyeler hoşuna gitmese de homurdanarak sabreder, kadın da inatla anlayıncaya kadar anlatırdı. Eski sevdalılar, güzel bir yaşlılık yaşamaya söz vermişlerdi birbirlerine.

Evin üst katında, Sue ve Johnsy’nin stüdyosu bulunuyor. Kar ve yağmurların çok olduğu o kış, zatürre hastalığı salgını, yaşlı bir canavar gibi evlere giriyor, dokunduğu insanları ölüme götürüyordu. Johnsy de bu kötü hastalığa tutulmuş, acılar içinde zor nefes alıyordu. Eve getirdikleri hekim, umutsuzca Sue ile konuştu. “Onda bir şans var” dedi. “Ancak yapmayı çok istediği bir şey varsa ona tutunup şansını yükseltebilir” dedi. Genç kız çaresizce sordu: “Başka bir şey?” “Hekim, cenaze arabalarını saymaya başlarsa bil ki ölecek.” Doktoru geçirip arkadaşının karyolasının başına oturup, “Canım, iyileşeceksin” diyerek başını örttüğü yorganı çekti. Johnsy, “Perdeyi aç” dedi. Perdeyi açtıklarında, sarmaşık yaprakları birer birer camdan görünen tuğla duvarın üzerine düşüp rüzgârla uçuyordu. Sue, arkadaşının düşüncelerinde ölümle bağdaştırdığı yaprakların dökülüşünü her gün üzülerek onunla izledi.

Son bir yaprak kalmıştı tuğla duvarda. Sue, arkadaşının yanında bir resmi bitirmeye çalışırken arkadaşı, “Bu son yaprak! Yarın ölmüşlerimin yanına uçacağım” dedi acıyla. Kız fırçayı bırakıp “Ben alt kattaki yaşlı madenciyi çağırayım da bana poz versin” deyip yanından ayrıldı. İhtiyar Behrman, zemin katta oturan bir ressamdı. Kısa bir konuşmadan sonra birlikte yukarı çıktılar. Madenci kıyafetleri ile poz vermişti. O gece çok büyük fırtına, karla karışık yağmur camları kıracak gibi çarpıyordu. Sabah uyandıklarında Johnsy, sert bir sesle “Perdeyi aç” dedi. Üç gündür süren fırtınalı yağmurlar bile son yaprağı kıpırdatamamıştı. “Bak sana ne dedim, işte son yaprak duruyor, biraz yıpranmış olsa da.

Ertesi sabah saçını tarayıp sırtına bir şal örttüren hasta kız dirilmişti adeta. Artık tavuk çorbasını içip “Bir gün en büyük hayalim olan Napoli Körfezi’nin resmini yapmak için tuvalin başına geçebilirim” dedi.  Günler geçti, Johnsy iyileşmeye başladı. O son yaprak hâlâ duvarın üzerinde duruyordu. Artık iki kız arkadaş da biliyorlardı ki, yaşlı Behrman’ın, ölmeden önce yaptığı son resim o düşmeyen son yaprak idi.

Ülkemizi büyük bir acı ve korkuyla hem ağlatan hem öfkelendiren hem de dayanışmanın en iyi örneğini gösteren büyük deprem felaketinde zarar gören yakınlarını toprağa vermek zorunda kalanlara baş sağlığı dilerim. Sağ kurtulanlara sabırlar dilerim.

Kitap: ‘Son Yaprak’, O. Henry

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar