EDEBİYAT KÜLTÜR-SANAT 

LATİFE TEKİN OKUMALARI; ‘SEVGİLİ ARSIZ ÖLÜM’, ‘BİR YUDUM SEVGİ’…

“‘Sevgili Arsız Ölüm’ü okuyan yoksul insanlar bir aşağılanma duygusuna ya da yersiz bir öfkeye kapılıp sonra da buna içten içe hayıflanmasınlar istedim. Bu kitap, okuyanlarda sevinç uyandırsın.” (Latife Tekin Kitabı, s.86) Son altı aydır ekofeminizm, doğa yazını, ekoeleştiri okuyordum… Çok uzun süren, görünen o ki geçti gitti dense de sürecek olan, yaşadıklarımızın açtığı derin izleri ömrümce taşıyacağım bir pandemiden geçiyoruz. Hikâyesi başka başka anlatılarda satır aralarına gizlenmiş bir süreç bu. Benim de yazdıklarımda hep var pandeminin izleri… Okuduklarımın bir ucunda olduğu gibi… Latife Tekin’in romanlarını bir daha okudum, epey aradan…

Devamını Oku
KÜLTÜR-SANAT YAŞAM 

KARLI BİR KENT, ÇILGIN KALABALIKTAN UZAKTA, ‘DÜNYANIN EN KÖTÜ İNSANI’

Nihayet… Karlı bir kentteyim. Karın yeniden oluşturduğu bembeyaz bir kentte. Bütün sesleri yumuşatan, kentin eskimişliğini kuşatıp yepyeni bir dünya yaratan karın başkentinde… Bütün gün yağan yağmurun ıslaklığı üzerine birdenbire lapa lapa yağdı kar, akşamüstü. Araçlar, evimizin önündeki dik yokuşu çıkamaz oldu bir anda… “Beyaz, ipek gibi yağdı kar/ bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde” diyordu şair. Hayaller ve anılar… Çocukluğumun kenti… Dik yokuşu Bolu Lisesinin. (Okulun adı sonradan Bolu Atatürk Lisesi oldu, biz okurken adı Bolu Lisesi. Okul marşında da öyle geçerdi: “Biz Bolu Lisesi öğrencisiyiz/ irfan…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

FÜRUĞ ŞİİRİYLE KENDİ SOĞUK ZAMANIMIN AKIŞINDA…

“Niçin durayım?/ Dört elemente itaat ediyorum/ ve kalbimin yasalarını düzenlemek/ körlerin yerel yönetimlerinin işi değil.” – Füruğ Ferruhzad Yağmur yağıyor… Geceden beri… Beklediğimiz, özlediğimiz yağmur… Adana’da, soğuk mevsimdeyiz. Soğuk ve nemli… Ve sisli ve karanlık mevsimde… Ben şiir okuyorum. Füruğ’un şiirlerini. Füruğ’la baş başayım. Bir “eski” yılın bitmek üzere olduğu günde doğmuş o da. 29 Aralık’ta, benim gibi. “Soğuk mevsimin başlangıcında”… Doğaya, doğanın kendi döngüsüne inananların takvimine göre bir başlangıçta… “Zaman geçti ve saat dört kez vurdu/ dört kez/ bugün aralığın yirmi biri” diyor ya… En uzun gece… Şeb-i yeldâ.…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

FÜRUĞ’LA SOĞUK MEVSİMİN BAŞLANGICINDA…

“Ve bu, benim/ yalnız bir kadın/ soğuk bir mevsimin başlangıcında/ yeryüzünün kirlenmişliğini/ ve gökyüzünün yalın, kederli umutsuzluğunu/ ve bu beton ellerin güçsüzlüğünü/ anlamanın eşiğinde…” “Zaman geçti ve saat dört kez vurdu/ dört kez/ bugün aralığın yirmi biri/ mevsimlerin sırrını biliyorum ben/ ve anlıyorum anların dilini/ kurtarıcı, uyumaktadır mezarında/ ve toprak, bağrına basan toprak/ dinginliğe işarettir.” – Füruğ Ferruhzad, ‘İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına’ (Rüzgâr Bizi Götürecek, s.277) Füruğ. İranlı kadın şair. Ölümünden sonra yayınlanmış şiir kitabının adı olan… Aynı zamanda kitabın da ilk şiiri bu uzun şiir: ‘İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına’……

Devamını Oku
EDEBİYAT 

MUZAFFER SUNGUR’UN ÖYKÜLERİ VE ANILAR; IHLAMUR KOKULU…

Bu bir sonbahar yazısı… Ekim biterken… Çok acılar yaşanmış bir eylülü hatırlatan… Uzun yıllar “o eylül”ün hiç dinmeyen acılarını hatırlatan… Çok yıllar öncesinin ıhlamur kokan Ankara sokaklarını, Dil-Tarih’i, 85 mezunu Türk Dili Kürsüsünü hatırlatan, hatırlayan… İçe dönme zamanı… Bu kadar eskiye gitmek gerekiyor muydu? Bu öyküleri okuyunca, başka türlüsü olmuyor ki… Aylar önce okuduğum öyküleri tekrar okuyorum ve tekrar üzerinde düşünüyorum. İçinden şarkılar geçiyor bu öykülerin. Bu şarkılar, okuyanı neşelendirmiyor. Anılar… 80’li yılların başları… Dil-Tarih’in iç bahçesi, merdivenler, camlı kapı, tekrar merdivenler, sağda Öğrenci İşlerine açılan kapı, solda Farabi Salonunun…

Devamını Oku
YAŞAM 

YAZDAN SONRA…

“İnsanlık dışı diye bir şey var ama olay hep insanlar arasında geçiyor.” – Hay Huy, Elif Sofya, Epigraf Günlerce ormanlarımız yandı. Manavgat, Akseki, Gündoğmuş, Marmaris, Milas, Köyceğiz, Bozdoğan, Mersin’de Aydıncık, Yeşilovacık… Yeşille mavinin birleştiği, en gözde yerlerimiz… Söndürülemedi… Günlerce havadan müdahale edilmedi, edilemedi. Ağaçlar yandı, ormanlar yok oldu. İçindeki birçok canla birlikte… Orman bir yaşam alanı… Biyolojik çevre… Fauna… Can kaybımız yok dendi önce… Yanan kaplumbağa fotoğrafı, patileri yanan köpekler, ineğini, keçisini kurtarmaya çalışan köylü kadınlar takılınca objektiflere, hatırladı insanlar onlar da ‘can’dı. Bütün canlar eşitti, değerliydi… Birden üsluplar değişti,…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

FLAMİNGOLAR, ‘CAZİBE İSTASYONU’, GÖL VE DİĞER ŞEYLER

“Önce su vardı. Sevdiğimiz su! Önce su geldi. Sonra göl doğdu. Yer altı dediğin damar damar. Suya doydukça başını yukarıya çeviren cinleri var toprağın. Hayat ve ışık fışkırıyor.” (s.65) Tuz Gölü kurudu. Onu besleyen, ona su taşıyan kanalların önüne set çekildi sulama yapabilmek için. Flamingoların yurdu olan Tuz Gölü, yumurtadan çıkmış yavrulara mezar oldu. Flamingolar gitti, su gidince, göle gelmeyince… Hayatın olağanlığı diye tanımladığımız yaşamımızın pratikleri, kayboluyor bir bir. Alışageldiğimiz döngüleri dünyanın, mevsimler gibi, gözümüzün önünde değişiyor… Yazın ortasında sonbaharda bile ender rastlanacak şiddetli yağışların yarattığı sel felaketiyle mücadele ederken…

Devamını Oku
EDEBİYAT POLİTİKA 

‘BİR YALNIZ NAR AĞACI’, ‘KARAYEL HÜZNÜ’, ‘BİR ACIYA KİRACI’…

“Bedenim üşür, yüreğim sızlar./ Ah kavaklar ah kavaklar…” 93 sonbaharıydı… Buket Uzuner, ‘Karayel Hüznü’ndeki epigrafın altına “Ölü Ozanlar Ülkesi” yazmıştı. Çünkü 28 yıldır acısı dinmeyen, davası sonuçlanamayan Madımak Oteli’nde çoğunluğu şair, sanatçı, yazar olan 37 canın yakılarak aramızdan ayrılışına tanıklık ettiğimiz bir yazdı, 93 yazı. Buket Uzuner, ‘Karayel Hüznü’ başlığını verip bir şiirle anıyordu bu acıyı: “Şimdi, bu akşamüstü,/ Hemen/ Bir şiir yazabilseydim eğer,/ Şöyle serin, nane yeşili,/ Bahar kokan, gencecik teni./ Hani ‘Yaşamalıyım, ayaktayım hâlâ’/ dedirten insana,/ ‘Hem yapacaklarım var daha!’ // Haydi şair kalk,/ Birazdan güne varır gece,/…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ÇOCUK EDEBİYATI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

“Kristof Kolomb sadece Amerika’yı keşfetti. Bense çocukluğu keşfettim.” Çukurova Sanat Girişimi Çukurova Okulu’nun 2021 Mayıs ayı edebiyat programında ‘Çocuk Edebiyatı ve Yaratıcılık’ başlığında bir söyleşi yapılacağından çocuk edebiyatı üzerine okurken bir makalede rastladım Victor Hugo’nun bu cümlesine. Çocukluğun keşfi… İnsanın yaşadığı dünyayı keşfinden daha zor olmuş kendini keşfi; üstelik daha geç, belli ki. Çocuğa, yetişkin insanın küçüğü olarak bakılmış; yetişkin insana sunulandan ayrı ihtiyaçları olacağı pek düşünülmemiş uzun zaman. Jean-Jacques Rousseau’nun çocuğun doğuştan masum olduğunu, onun gelişiminin çevre etkisiyle biçimlendiğini söylemesi, çocuğa ve çocukluğa bakışı büyük ölçüde değiştirmiştir. Avrupa’da Aydınlanma…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

‘HEP SONDAN BAŞLAR’, TEVFİK FİKRET, ANILAR…

“Babam biz Paris’e giderken okulu bıraktığım için kırgın olsa da, bana Tevfik Fikret’in şiirlerini hediye etmişti. Bu bana o zamana kadar verdiği ilk hediyeydi. Annem ikisi adına bazı hediyeler verirdi, bayramda seyranda. Babamın bu yegâne hediyesi hep dolaştı durdu benimle. Şimdi sarı kapağı iyice eskimiş, sayfalarının içlerine kadar sirayet etmiş. Sanki o da yaşlanmış, hatta hasta olmuş. Acaba bir kitap ne zaman ölür?” (Hep Sondan Başlar, s.140) Sahi, bir kitap ne zaman ölür? Taçlı Yazıcıoğlu’nun ilk romanı ‘Hep Sondan Başlar’da okurların en beğendiği kahraman, bir “kahraman” olarak gördükleri Zerrin, babasının…

Devamını Oku