EDEBİYAT 

MUZAFFER SUNGUR’UN ÖYKÜLERİ VE ANILAR; IHLAMUR KOKULU…

Bu bir sonbahar yazısı… Ekim biterken… Çok acılar yaşanmış bir eylülü hatırlatan… Uzun yıllar “o eylül”ün hiç dinmeyen acılarını hatırlatan… Çok yıllar öncesinin ıhlamur kokan Ankara sokaklarını, Dil-Tarih’i, 85 mezunu Türk Dili Kürsüsünü hatırlatan, hatırlayan… İçe dönme zamanı… Bu kadar eskiye gitmek gerekiyor muydu? Bu öyküleri okuyunca, başka türlüsü olmuyor ki… Aylar önce okuduğum öyküleri tekrar okuyorum ve tekrar üzerinde düşünüyorum. İçinden şarkılar geçiyor bu öykülerin. Bu şarkılar, okuyanı neşelendirmiyor. Anılar… 80’li yılların başları… Dil-Tarih’in iç bahçesi, merdivenler, camlı kapı, tekrar merdivenler, sağda Öğrenci İşlerine açılan kapı, solda Farabi Salonunun…

Devamını Oku
YAŞAM 

YAZDAN SONRA…

“İnsanlık dışı diye bir şey var ama olay hep insanlar arasında geçiyor.” – Hay Huy, Elif Sofya, Epigraf Günlerce ormanlarımız yandı. Manavgat, Akseki, Gündoğmuş, Marmaris, Milas, Köyceğiz, Bozdoğan, Mersin’de Aydıncık, Yeşilovacık… Yeşille mavinin birleştiği, en gözde yerlerimiz… Söndürülemedi… Günlerce havadan müdahale edilmedi, edilemedi. Ağaçlar yandı, ormanlar yok oldu. İçindeki birçok canla birlikte… Orman bir yaşam alanı… Biyolojik çevre… Fauna… Can kaybımız yok dendi önce… Yanan kaplumbağa fotoğrafı, patileri yanan köpekler, ineğini, keçisini kurtarmaya çalışan köylü kadınlar takılınca objektiflere, hatırladı insanlar onlar da ‘can’dı. Bütün canlar eşitti, değerliydi… Birden üsluplar değişti,…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

FLAMİNGOLAR, ‘CAZİBE İSTASYONU’, GÖL VE DİĞER ŞEYLER

“Önce su vardı. Sevdiğimiz su! Önce su geldi. Sonra göl doğdu. Yer altı dediğin damar damar. Suya doydukça başını yukarıya çeviren cinleri var toprağın. Hayat ve ışık fışkırıyor.” (s.65) Tuz Gölü kurudu. Onu besleyen, ona su taşıyan kanalların önüne set çekildi sulama yapabilmek için. Flamingoların yurdu olan Tuz Gölü, yumurtadan çıkmış yavrulara mezar oldu. Flamingolar gitti, su gidince, göle gelmeyince… Hayatın olağanlığı diye tanımladığımız yaşamımızın pratikleri, kayboluyor bir bir. Alışageldiğimiz döngüleri dünyanın, mevsimler gibi, gözümüzün önünde değişiyor… Yazın ortasında sonbaharda bile ender rastlanacak şiddetli yağışların yarattığı sel felaketiyle mücadele ederken…

Devamını Oku
EDEBİYAT POLİTİKA 

‘BİR YALNIZ NAR AĞACI’, ‘KARAYEL HÜZNÜ’, ‘BİR ACIYA KİRACI’…

“Bedenim üşür, yüreğim sızlar./ Ah kavaklar ah kavaklar…” 93 sonbaharıydı… Buket Uzuner, ‘Karayel Hüznü’ndeki epigrafın altına “Ölü Ozanlar Ülkesi” yazmıştı. Çünkü 28 yıldır acısı dinmeyen, davası sonuçlanamayan Madımak Oteli’nde çoğunluğu şair, sanatçı, yazar olan 37 canın yakılarak aramızdan ayrılışına tanıklık ettiğimiz bir yazdı, 93 yazı. Buket Uzuner, ‘Karayel Hüznü’ başlığını verip bir şiirle anıyordu bu acıyı: “Şimdi, bu akşamüstü,/ Hemen/ Bir şiir yazabilseydim eğer,/ Şöyle serin, nane yeşili,/ Bahar kokan, gencecik teni./ Hani ‘Yaşamalıyım, ayaktayım hâlâ’/ dedirten insana,/ ‘Hem yapacaklarım var daha!’ // Haydi şair kalk,/ Birazdan güne varır gece,/…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ÇOCUK EDEBİYATI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

“Kristof Kolomb sadece Amerika’yı keşfetti. Bense çocukluğu keşfettim.” Çukurova Sanat Girişimi Çukurova Okulu’nun 2021 Mayıs ayı edebiyat programında ‘Çocuk Edebiyatı ve Yaratıcılık’ başlığında bir söyleşi yapılacağından çocuk edebiyatı üzerine okurken bir makalede rastladım Victor Hugo’nun bu cümlesine. Çocukluğun keşfi… İnsanın yaşadığı dünyayı keşfinden daha zor olmuş kendini keşfi; üstelik daha geç, belli ki. Çocuğa, yetişkin insanın küçüğü olarak bakılmış; yetişkin insana sunulandan ayrı ihtiyaçları olacağı pek düşünülmemiş uzun zaman. Jean-Jacques Rousseau’nun çocuğun doğuştan masum olduğunu, onun gelişiminin çevre etkisiyle biçimlendiğini söylemesi, çocuğa ve çocukluğa bakışı büyük ölçüde değiştirmiştir. Avrupa’da Aydınlanma…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

‘HEP SONDAN BAŞLAR’, TEVFİK FİKRET, ANILAR…

“Babam biz Paris’e giderken okulu bıraktığım için kırgın olsa da, bana Tevfik Fikret’in şiirlerini hediye etmişti. Bu bana o zamana kadar verdiği ilk hediyeydi. Annem ikisi adına bazı hediyeler verirdi, bayramda seyranda. Babamın bu yegâne hediyesi hep dolaştı durdu benimle. Şimdi sarı kapağı iyice eskimiş, sayfalarının içlerine kadar sirayet etmiş. Sanki o da yaşlanmış, hatta hasta olmuş. Acaba bir kitap ne zaman ölür?” (Hep Sondan Başlar, s.140) Sahi, bir kitap ne zaman ölür? Taçlı Yazıcıoğlu’nun ilk romanı ‘Hep Sondan Başlar’da okurların en beğendiği kahraman, bir “kahraman” olarak gördükleri Zerrin, babasının…

Devamını Oku
YAŞAM 

YENİ GÜN

“Bayram yeli çardakları yıkanda,/ Novruz gülü, kar çiçeği çıkanda” Bugün 21 Mart: Nevruz. Yeni gün yani… Doğanın uyanışı. Birçok etkinliğin, farkındalığın dünya çapında kutlanışı, anılışı, çok şey… Şiir günü örneğin; Çukurova Sanat Girişimi Çukurova Okulu’nun bir etkinliği olarak şiirler okuyacağız çevrimiçi etkinlikte. Ben genç yaşta ölüp giden bir şairden Türkçeye ilk kez çevrilmiş ve ilk kez seslendirilecek bir şiir okuyacağım. Şiirin çevirmenlerinden biri Çukurova Türkoloji’den… DTCF’de Türkoloji okumanın ayrıcalıklarından biriydi, seksenli yıllarda kürsü sayısı kırk üç olan okulda alan dışı seçecek bir sürü dersin arasından seçim yapabilmek. Osmanlıcadaki Farsça unsurların…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

DEMİR ÖZLÜ’YE VEDA EDERKEN

13 Şubat’ta Demir Özlü’nün vefat haberi geçerken bültenlerden, 2009’da Çukurova Üniversitesi’nin düzenlediği ‘Edebi Yaratılarda Anlatıcı’ konulu bir söyleşi geldi aklıma. Tıp Fakültesi’nin Hipokrat Salonu’ndaydı toplantı. Demir Özlü gayet sakin bir sesle edebi yaratılardaki anlatıcıyı anlattı, kendi eserlerinden örneklendirerek. Büyük salonun öndeki üç dört sırasını ancak dolduruyordu dinleyiciler ve çoğu edebiyat öğrencisiydi. Diyordu ki Demir Özlü, felsefeyi de sosyolojiyi de psikolojiyi de edebiyattan öğrenirsiniz, kuram kitaplarından daha iyi. İyi edebiyat size hayatı öğretir. Demir Özlü, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun, Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nde 1961- 1962 arasında felsefe okumuş, sonra İstanbul Üniversitesi’nde…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

KEDİLER, KİTAPLAR VE EDEBİYAT

Ocak ayında olmamıza rağmen dışarıda baharın ilk günlerine özenen güneşli ılık hava, mavi gökyüzü… Yine pandemi, yine önlemler, yine hafta sonu kısıtlamaları… İçimde bir ses “Hadi gülümse” diyor, “bulutlar gitsin/ … / yoksa ben nasıl yenilenirim/ / bir kedim bile yok, anlıyor musun/ iklim değişir Akdeniz olur, gülümse”… Bir kedim bile yok. Oysa edebiyat ve kedi nasıl da tamamlıyor birbirini. Tamamlamasa bu kadar kedili anlatı olur muydu? Kedi sahiplenmek, biz çocukken çok kolaydı. O zamanlar okuma yazma bile bilmiyordum, hiçbir şey okumamıştım ve hayatın her alanı gibi bunun da derin…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘DİKEN UCU’NDAN ‘YOLUN GÖLGESİ’NE BEHÇET ÇELİK’İN ÖYKÜLERİ ÜZERİNE – 2

“… Masalı dinleyen uyur, anlatan uyumaz. Masal anlatan gecenin bekçisidir, nöbetçisidir.” Çukurova Sanat Girişimi bünyesindeki Çukurova Okulu’nun çevrimiçi etkinliği olarak Behçet Çelik söyleşisini gerçekleştirdik, 17 Aralık’ta. Uzaklara rağmen içten, izleyenlerin katkılarıyla zenginleşen sıcak bir söyleşi oldu. Behçet Çelik öyküleri üzerine yazdığım ilk yazı, bu yazının ilk bölümü de diyebiliriz, 20 Ağustos’ta yayımlanmıştı Son Baskı’da. Şimdi o yazıya girmeyen son öykü kitapları üzerinde durmak istiyorum: ‘Diken Ucu’, ‘Kaldığımız Yer’ ve ‘Yolun Gölgesi’. Son üç öykü kitabında, 2007’de basılan ‘Gün Ortasında Arzu’da bir an önce kurtulmak istediği kente, ana baba evine dönen…

Devamını Oku