EDEBİYAT 

ORUÇ ARUOBA’NIN DİZELERİYLE KISA BİR KİŞİSEL TARİH

“Her ölüm dünyada bir çatlak açar – bir boşluk bırakıp öyle gider her kişi: öteki kişiler de, şimdi, o çatlağı kapatmakla, o boşluğu doldurmakla görevlendirilmiş hissederler kendilerini. (…) Oysa, önemli olan, çatlağı açıkça görebilmek, boşluğu olduğu gibi yüklenebilmekti. Çünkü, ölüm, onmaz; yaşam, onarılmazdır.” (Uzak, s. 33) Uzak’ta ikinci kitap diye belirtilmiş Özlem Çekene Kılavuz bölümü… O bölümün başında Oruç Aruoba, “Babamın anısına” başlığı ile böyle diyor; ölüm onmaz, yaşam onarılmaz… 19 Kasım 1993 tarihi var altında… Daha önce basıldığı halde 1996’da okumuşum buradaki şiirleri, metinleri… Daha önceden başka eserleri de…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

“NOLYA” – ‘TEK BAŞINA’ YA DA ‘BİRLİKTE’ SIKILANLAR İÇİN SIKILMANIN ÖYKÜSÜ ÜZERİNE

Bahar geçip gitti. Bir bayram daha… Salgının gölgesinde… Adana’da uzun sıcak yaz başlangıcındayız. Teoman şarkısındaki gibi “vakit bir türlü geçmezken/ yıllar, hayatlar geçiyor”. Evlerde, temassız ve kendimizle baş başa geçen bugünlerin de en iyi yoldaşı kitaplar ve duygudaşlığımı fark ettiğim için hep yanı başımda, cümleleri zaman zaman zihnimde gezinen yazarlar. “‘Canım çok sıkılıyor’ dedim. ‘Benim de öyle’ dedi. Onun da canı sıkılıyormuş demek ki; ama eminim, başını sertçe çevirip yoluna devam ederken daha çok sıkılacak. ‘Birlikte yürüsek mi?’ dedim. ‘Birlikte sıkılmak için mi?’ dedi.” (BBSK, s. 22) Bir Cemil Kavukçu…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

GÖL, DOĞA ŞİİRİ, ELİF SOFYA, İNSAN, İNADINA CANLI…

Mayıs yağmurlarla geldi… Arada güneş yüzünü gösterse de alışılmış mayıs değil artık… Alışılmış ne kaldı hayatımızda? Derken bu hafta da birdenbire mevsim normallerinin üzerine çıktı sıcaklık. Anlıyoruz ki biz karantinadayken evimizde, bahar geçip gitmiş Adana’dan… Salgının dokuzuncu haftasındayız. Vaka sayılarında düşme, iyileşenlerde yükselmeyle olumlu bir tablo gözlenmeye başlasa bile kısıtlamalar devam ediyor. En azından biz, risk almak istemediğimizden önlemlerimizi sürdürüyoruz. Hayatı eve sığdırmaya devam… Korona günlerinin başından beri evden çalışıyoruz birçok kişi gibi. Geçen hafta, okuldaki odalarımızdan almamız gereken birkaç kitap için kampüse gittik. Terk edilmiş gibiydi, ıpıssızdı kampüs. En…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

KORONA GÜNLERİNDE JAPONYA’DAN BİR ROMAN: ‘KASİYER’

“Her şey başka, bambaşka olacak” diyor herkes, koronadan sonra. Hiçbir şey aynı kalmayacak. Normale dönemeyeceğiz ya da yepyeni bir normalimiz olacak. İyi mi bu, kötü mü? Normal neydi, sahi? Koronadan önceki hayatımız… “İlkel çağlardan beri bu değişmez. Köyün en genç ve hoş kızları, güçlü ve avda usta erkeklerin olur. Güçlü genler kalır, diğerleri içinse kendileri gibi geriye kalanlarla birbirlerini teselli etmekten başka yol kalmaz. Modern toplum lafı bir hayalden ibaret… Biz ilkel çağlardan farksız bir dünyada yaşıyoruz.” (s. 58) Böyle diyor Şiraha. Okumaya devam… Yapabildiğim ya da yapmaktan zevk aldığım……

Devamını Oku
KÜLTÜR-SANAT 

KORONA GÜNLERİNDE BİR FİLM: ‘MAUDIE’

Ülkemizde ilk koronavirüs vakasının görülmesinden bu yana 1 ay geçti. Sağlık Bakanlığı’nın “Herkes kendi OHAL’ini ilan etsin, karantinasını oluştursun” dediğinden bu yana da ilk kez geçen hafta sonu 30 büyükşehir ve riskli bulunan Zonguldak’ta sokağa çıkma yasağı uygulandı. Sokağa çıkma yasağının olduğu cumartesi günü içi içine sığmayan sıcakkanlı insanlar memleketi Adana’da 17.00’dan itibaren gökyüzü rengârenk uçurtmalarla gönendi. Önceki günlerde de uçurtmalar gökyüzünde salınmış mıydı, bilmiyorum; dikkat etmemiştim. Adana, bir güzel kent. Damdan bol ne var Adana’da? Çok katlı apartmanların damları, tek katlı, birkaç katlı evlerin damları… Biz çıkamasak da uçurtmalar…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

KORONA GÜNLERİNDEN ‘KÖPEKLİ ÇOCUKLAR GECESİ’NE DOĞRU MU?

Köpekli Çocuklar Efsanesi… “Bir yanıyla bakarsan yoksul, kimsesiz, yersiz yurtsuz, zavallı çocuklarla başıboş sokak köpekleri, öte yandan bakarsan bir masal, bir efsane…” (s. 55) diyor Adam… Bir masal… Belki efsane… Belki kâbus… Üç haftadır pandemi ile yatıp kalkıyoruz. Alıştığımız, alıştığımız için de “normal” diye nitelediğimiz hayatlarımızın akışı tamamen değişti. Önceden de bu hızda okuyordum; ama sanki bu süreç okumak eylemini daha görünür kıldı. Bu hafta okuduğum son kitap, arka kapak yazısında “edebiyatımızın ilk ekolojik distopyası” ibaresiyle küresel iklim krizinin anlatıldığı ‘Köpekli Çocuklar Gecesi’ oldu. ‘Köpekli Çocuklar Gecesi’, Oya Baydar’ın son…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

KORONA GÜNLERİNDE ‘FEMİNİZM VE DOĞAYA HÜKMETMEK’, ‘UYUMSUZ DEFNE KAMAN’

Geçen yıl tam da bugünlerde mayısta Ardahan’da yapılacak ‘Mitoloji Sempozyumu’ için yoğun bir okuma ve çalışma içindeydik. 4-7 Mayıs arasında yapıldı o sempozyum. Yoğun geçen zamanın karşılığı; ülkenin en kuzeyinde bin 583 metrede Kura Nehri’nin kıyısında yeni yeni bahara uyanan bir doğada ciğerlerimize dolan oksijendi, farklı disiplinlerin mitolojiyi yorumlayışına tanıklık etmek, yeni insanlarla tanışmak, yeni ufuklar kazanmaktı. Ben o sempozyumda Buket Uzuner’in ‘Tabiat’ dörtlemesinin ilk üç cildini –‘Su’, ‘Toprak’ ve ‘Hava’ romanlarını– Türk mitolojisi ve ekofeminizm açısından değerlendirmiştim. Buket Uzuner, ‘Tabiat’ dörtlemesinin ilk üç cildinde okurunu, ‘Uyumsuz Defne Kaman’ın peşine…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘KÖTÜ KALP’İN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Bu, biraz gecikmiş bir yazı… Gündemin hızla değiştiği ve her şeyin yerini bir başka önemli durumun, olgunun aldığı bir çağda belki de “zamansız”lığa bir övgüdür bu tutumum… 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü… 1857’de eşit hak arayışı için grev yapan 139 dokuma işçisi kadının direnişte öldüğü gün… Bir kutlamadan ziyade bir anma… Bu nedenle birkaç yıldır Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kadın yazarlardan, feminist kuramla ilgili paylaşımlar yapıyor ve eşitlik bağlamında, kadının bilinçlenmesinin öneminin fark edilmesine dikkat çekmek istiyorum. Bu yıl ise kuram değil, kurmaca bir eser seçtim. “Bu kötü kalpler…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

BİR HAFTA SONU OKUMASI ÜZERİNE: ‘NORMAL İNSANLAR’

Hafta sonu, günlük yaşamın pratiklerinden uzaklaştığımız zaman dilimi… Bir edebiyatçı olarak benim de hafta sonu okumalarım, rutinim Türk edebiyatından eserler okumak olduğundan onun dışına çıkmak olarak biçimleniyor. Her şeyin gayet normal(!) olduğu bu hafta sonu okumam, geçen ay Ankara’daki Dost’tan yeni çıkanlar bölümünden seçtiğim Sally Rooney’nin ‘Normal İnsanlar’ adlı romanı oldu. The New York Times’ın çok satanlar listesindeki bir roman bu. The New York Times’ta Ellen Berry imzalı bir yazıda, “Prekarya’nın Jane Austen’i” olarak tanımlanmış Sally Rooney. Prekarya’nın İngiliz ekonomist Guy Standing tarafından ortaya atılan “güvencesizler topluluğu” olarak çevirebileceğimiz yeni…

Devamını Oku