EDEBİYAT 

ÇOCUK ROMANLARINDA FEMİNİST YANSIMALAR / ‘DÜNYAYI DÖNDÜREN KIZ’, ‘ERKEKLER KIZLARA KARŞI’ VE ‘KÜÇÜK FEMİNİSTİN KİTABI’

Ben, benim ve olduğum gibi olmalıyım!” – Küçük Feministin Kitabı

Uzun sıcak yazı bozkırın kalbinde geçirirken okumalar beni bambaşka okumalara taşıyor. Günlerdir dergiler arasında gezinip duruyorum. Notos’un edebiyatın yürüyen kadınları, Ecinniler’in Türkçe edebiyatta feminist dalgası, Kitap-lık, bazen eski sayıları dergilerin… Lacivert’in Bildungsroman dosyası gibi…

Ben, benim ve olduğum gibi olmalıyım!

Ecinniler’in ‘Türkçe Edebiyatta Feminist Dalga’ dosyasında karşıma çıktı, feminist anlayışın çocuk edebiyatına yansımaları. Nilay Özer, çocuk edebiyatındaki feminist yansımalardan söz ederken on – on beş kadar yazarı ve eseri anıyordu. İşte o eserlerden ikisinden ve kitaplara ulaşmak için Dost’ta çocuk kitapları arasında gezinirken dikkatimi çeken bir romandan kısaca söz etmek istiyorum.

Bir yıldan fazla süredir çocuk edebiyatı üzerine okumalarımı sürdürüyorum. Geçen yıl Son Baskı’daki yazımdan (*) beri de bu konuda değinmek istediklerimi kategorize etmekle meşgulüm; o çalışma devam ediyor. Ancak bu üç kitabı hemen yazmalıyım: Aslı Tohumcu’nun ‘Dünyayı Döndüren Kız’ (bu bir roman); Sassa Buregren’in ‘Küçük Feministin Kitabı’ (çocuklara kısa feminizm tarihi) ve kitaplar arasında gezinirken keşfettiğim Silvia Vecchini’nin ‘Erkekler Kızlara Karşı’ (bu da bir roman).

Bu üç kitap da aynı tarihlerde yayınlanmış, ilginç bir şekilde. ‘Küçük Feministin Kitabı’ 2015; diğer ikisi 2016’da. ‘Dünyayı Döndüren Kız’ ve ‘Erkekler Kızlara Karşı’ on yaş ve üstü için yazılmış romanlar. Türkiye’nin iyi ve tanınmış yayınevlerinin (Can ve YKY) çocuk kitapları serilerinden basılmış her ikisi de…

Kristof Kolomb sadece Amerika’yı keşfetti. Bense çocukluğu keşfettim.” diyordu 19’uncu yüzyılın Fransız edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan Victor Hugo.

18’inci yüzyıldan beri yetişkin olmak, kendi doğal gelişimine bırakılamayacak kadar ciddiye alınan bir yol alma süreci olarak görülmekteydi. Alman aydınlanma dönemi düşünürleri ve sanatçıları genç bireylerin topluma entegre edilme süreçlerini anlatan edebi eserleri önemsiyorlardı. Alman edebiyatında gencin olgunlaşması ve toplumun istediği birey olmasıyla sonuçlanan Bildungsromanlar işte böyle bir işleve sahipti. Elbette başka edebiyatlarda da Bildungsroman örneklerine rastlanmaktadır, tam olarak tür tanımına yer verilmemiş olsa da. (Günümüzde her romanda geçebilecek bir durum olarak kahramanın romanın başından sonuna kadar yaş almış olmasına bakarak büyüme romanı diye etiketlenmesinin aksine Bildungsromanın gerçekten bir tanımı yapılmıştır Alman edebiyatında 19’uncu yüzyıl başlarında.) Bildungsroman, kendi bildiği yoldan giden gencin birtakım maceralar yaşadığı yolculuğun sonunda kendinden beklenen kişi olmayı seçerek geri dönmesine ve yetişkin dünyasındaki –topluma uyumlu birey olarak– yer almasına odaklanmaktaydı.

Toplumun beklentisine uygun bireylerin yetişmesinin bireylere çocukluktan itibaren “doğru ve istenen değerler”in kazandırılmasıyla mümkün olduğu da anlaşıldı zamanla. Edebiyat eserleri de, yani kurgusal eserler de kuramsal eserlerden her dönemde daha fazla etkili olmuştur bir düşüncenin aktarılmasında. O halde ne yazıldığı, ne anlatıldığı ve nasıl anlatıldığı çok önemli değil mi çocuklara da?

Çocuk edebiyatının başlangıcı için önceden yazdığımdan yeniden aynı şeyleri tekrarlamak istemem. Günümüzden üç kitaba da odaklanarak anlatmak istiyorum daha çok.

Küçük Feministin Kitabı’, kısa bir feminist tarih anlatıyor ama Sassa Buregren bunu sıkıcı ve yorucu bir dille vermiyor; tam da çocukların (10+ yaş diyelim) anlayacağı yalın dille ve akıcı bir üslupla veriyor.

Sassa Buregren, İsveç’in batı kıyısında Gothenburg’un güneyinde küçük bir balıkçı köyünde, Bua’da, ailesiyle birlikte yaşayan bir yazar ve sanatçı. Yazarın hayatı ile ilgili bilgilerde deniz kenarında yaşamayı ve geniş ufka bakmanın verdiği huzuru sevdiğinden söz ediliyor. İsveç Yazarlar Birliği’nin çocuk yazarlar seksiyonunun yönetim kurulu üyesi, Sassa Buregren. 2002 yılında çocuklar ve gençler için yazdığı ‘Demokrasi El Kitabı’ adlı çalışmasıyla Carl von Linne ödülünü almış. Hanna, Mans, Susanne, Hilda, Lina, Leyla, Jorinda ve gökyüzündeki anneanne Ebba’ya adadığı ‘Küçük Feministin Kitabı’, bizde Güldünya Yayınları’dan 2015’te basılmış ilk kez.

Sassa Buregren, adını anneannesinin anneannesi Ebba Maria’dan alan Ebba’nın bilinçlenme sürecini anlatıyor kitapta. Ebba; karşılaştığı “tuhaflık”larla ilgili sorular sorar kuzenine, annesine, anneannesine. Sorularına onların verdikleri cevaplarla, özellikle anneannesinin açıklamalarıyla başka bir pencereden bakmayı öğrenir olaylara. Ebba, anneannesinden öğrendikleriyle daha barışçıl, daha eşitlikçi, kardeşçe bir dünyanın kurulabilmesi için neler yapılmalı, nasıl düşünülmeli, onu da anlamaya başlar. Bu bilinçlenme yolculuğunun sonunda ne diyor Ebba, ona kulak verilmeli:

Ben, benim. Elbette başkası olamam. Bu benim kendi bedenim: Noktalarıyla, yara izleriyle, zayıf bacaklarımla ve sadece bana özgü kokumla. İçim de aynı. Düşüncelerim, duygularım ve hafızam, hepsi çok tanıdık ve güven verici. Düşüncelerim ve bedenim uyum içinde –hepsi birlikte ve uyumlu– bu benim. Elbette olduğum gibi olmalıyım. Neden başkası olacakmışım? Bunun tersini kim söylüyor? Benim başkası olmam için bana baskı yapan kim? Benim güzel olmadığımı kim söylüyor?” (Buregren, s.86-87)

Kitapta çizimler ve çeşitli fotoğraflarla desteklenen kısa bir kadınlık tarihi on yaşındaki bir çocuğun anlayabileceği düzeyde olmasının yanında ara ara Ebba’nın sınıf arkadaşlarıyla kurdukları Beşler Grubu’nun yaptıklarına yönelerek sürükleyici bir boyut da kazanıyor. Ayrıca kitabın adı yanıltmamalı okurları, Beşler Grubu’nda Ebba ile Ylva ve Fina’dan başka Axel ve Simon da yer alıyor. Yazar böylece toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dikkat çekmek için düz bir mantıkla kızlardan oluşan bir toplumu sunmuyor okurlarına, bu konuları konuşabilecek oğlanları da dâhil ediyor çözüme. Bu ise, kitabın en değerli mesajı.

Adından başlayarak herkesi kışkırtan bir yanı var kitabın sanırım. Ama okuduğunuzda, eminim bu konuda ön yargısı olanların bile düşünceleri değişecektir. Kitabın sonu sürprizli çünkü…

* * *

Kahkahan eksilmesin yeter! Kaç yaşına gelirsen gel… Kahkahan eksilmesin yeter!” (Dünyayı Döndüren Kız)

Dünyayı Döndüren Kız’, 2016’da Can Çocuk’tan yayımlanmış 108 sayfalık bir roman. Bu roman, yayınevinin kitabın arkasında 10+ yaş için olduğu ibaresiyle yayımlanmış. Aslı Tohumcu, romanda komşu kasabalarda yaşayan İpek ve Burak adlı iki çocuğun aniden ortaya çıkan kötü kokuyu araştırmak için ormana girmelerinin macerasını anlatmakta.

Herdemtaze ile Küpeçiçeği kasabalarında hayat her günkü akışıyla devam ederken nasıl olduğu anlaşılmayan bir şekilde güneş eskisi gibi parlamaz, yağmurlar vakitsiz yağar, gökkuşağının renkleri çamur renginin tonlarına döner. Bu değişikliklerin ortaya çıkmasıyla birlikte insanların davranışları da değişmeye başlar. İşe giden anneler eve keyifsiz döner, yemek pişiren babalar tatsız yemekler yapar, büyükanneler ve büyükbabalar torunlarının seslerine bile katlanamaz olurlar.

Aslı Tohumcu, 1974 yılında Leverkusen’de doğmuş, çocukluğu Bursa’da geçmiş. İngiliz Dili ve Edebiyatı’nı bitiren yazarın yetişkinler için yazdığı eserlerinin yanında çocuk edebiyatında bu romandan başka da kitapları olduğunu, ayrıca çocuk edebiyatı üzerine yazılar yazdığını da belirtmeliyim.

Dünyayı Döndüren Kız’ romanında yazar, mesajlarını iletmek için toplumsal cinsiyet rollerini tersine çevirerek anlatmayı seçmiş. Anneleri evin mutfağına hapseden anlayışın aksine romandaki anneler evin dışında çalışmakta, babalar ise mutfakta yemek pişirmekteler.

İklim değişikliği, Herdemtaze ve Küpeçiçeği kasabalarındaki insanların davranışlarını da etkiler, kasabalarda yaşayanların gündelik yaşamları da değişmeye başlar. Dışarıda çalışıp gelen anneler, babaların pişirip masaya getirdiği yemeği beğenmemeye, bu emeğinden dolayı eşine teşekkür etmemeye; babalar ev içlerindeki rutin işlerini isteksiz yapmaya başlarlar. Kasabaların adları bile değiştirilir zamanla. Herdemtaze kasabasının adı Heptenbayat olarak; Küpeçiçeği kasabasının adı ise Koparçiçeği olarak anılmaya başlanır da kasabalılardan hiç itiraz gelmez bu adlara.

Romanda Aslı Tohumcu; toplumsal cinsiyetçi anlayışın kadınlar açısından nasıl yaralayıcı bir durum yarattığını tersine çevirme yöntemi ile göstermeyi seçmiş. Romanda kullanılan bu yöntemi eleştirmek mümkün. Başkahramanlar İpek ve Burak karakterleri oluşturulurken de yine aynı yöntem izlenmiş.

Burak top oynamayı sevmeyen; sesini yükseltmeyen; karanlıktan, yüksekten ve gök gürültüsünden, şimşekten korkan bir çocuk olarak çizilmiş romanda. İpek ise yüksek sesle gülen; en yavaş koşan; kolay kolay bir şeyden korkmayan; yanlış bulduğu durumlarda karşısında kim olursa olsun itiraz etmekten çekinmeyen bir kız olarak… Yazar, okuruna daha en başından, anlatacağı maceranın alışageldik bir çizgide ilerlemeyeceğini ve onu sürprizli bir sonun beklediğini hissettiriyor böylece.

Tam on üç gün önce on üç yaşına giren BurakHeptenbayat kasabasından; “tam on iki gün önce on iki yaşına giren İpek” ise Koparçiçeği kasabasından, birbirlerinden habersiz, kasabalarının içlerine kadar yayılan kokudan, ağızlardaki kötü tattan rahatsızlık duyarak ne olduğunu anlamak için yola çıkarlar. Ormanın kendi kasabalarının çıkışına yakın noktalarından yavaş yavaş ormana girerler.

Burak on üç yıllık yaşamında bir kez bile karanlıkta ve dışarıda yatmamış bir çocuk olarak ormanda karşısına çıkan tümseğe çekinerek, dizlerinin üstünde nerdeyse emekleyerek yaklaşır. Bu tümseğin geceyi geçirmek için uygun olduğuna karar verir. Uykuya dalmasını kolaylaştıracağı düşündüğü bir şarkıyı söylemeye başlar:

Uykuçelen uykuçelen,/ Gözkapaklarımı aşağı çeken,/ Bir an önce gelsen/ Sabaha kadar da gitmesen/  Uykuçelen uykuçelen,/ Kirpiklerime düş üfüren,/ Bir an önce gelsen/ sabaha kadar da gitmesen.” (Dünyayı Döndüren Kız, s.36)

Burak uykusunda, uykusundan bir an önce uyanmak isteyen güzel gülüşlü bir kız görür. Güneş yavaş yavaş ortalığı aydınlatırken gözlerini açan Burak rüyasında gördüğü gibi uyanmak isteyen bir kızın olup olmadığını düşünürken üzerinde uyuduğu tümseğin üzerindeki kozalakları, yaprakları temizlediğinde orada uyuyup kalmış ve bir an önce uyanmak isteyen İpek’le karşılaşır. Bundan sonrası da onların ormanın içlerinden gelen “Defolun buradan! Zavallı ormanı bari rahat bırakın!” diyen sesi takip ederek ormandaki canlıların da yardımıyla ormanın kalbine doğru çıktıkları bir yolculuğa dönüşür.

Roman bundan sonra doğanın insan eliyle nasıl bozulduğuna işaret eden çevreci bir anlayışın öne çıktığı olaylarla devam ediyor. Elbette birçok güçlükle karşılaşıyor Burak ve İpek, birçok badire atlatıyor. Bunların hepsinde İpek’in asla vazgeçmeyen, kararlı ve yürekli tutumu ormanın kalbine ulaşmalarını sağlıyor. Ormanın kalbinde kim mi var? Sadece bunun için bile okunmaya değmez mi bu roman?

Aslı Tohumcu romanda yer yer “İpek’in kahkahasıyla bazı dalların yeşerdiğini, akşam karanlığında kimse görmedi elbette – ama sen gördün, değil mi romanı okuyan çocuk!” (Tohumcu, 2021, s.50) gibi cümlelerle küçük okurlarını romanda anlatılan maceranın heyecanından sıyırıp anlattıkları üzerinde düşünmeye de davet ediyor.

Aslı Tohumcu son sözü de ormanın kalbindeki kişiye veriyor:

İçimden bir ses, bundan böyle dünyayı döndürenin hep kızların kahkahası ve yazdıkları hikâyeler olacağını söylüyor. Bize düşen de onların kahkaha ve hikâyesini çoğaltmak…” (Tohumcu, s.106-108)

* * *

Erkekler Kızlara Karşı’ ise Silvia Vecchini’nin yine 10+ yaş grubu için yazılmış romanı. Silvia Vecchini İtalya’da Trasimeno gölüne yakın, küçük bir köyde yaşıyor öğrendiğimize göre. Çocukları, şiiri, masalları seviyor yazar. Anlattığı hikâye tam da kendi yaşadığı yere benzeyen küçük bir köy okulunda geçiyor.

Romanda Giovanni ve okula yeni gelen Zoe’nin hikâyesini anlatıyor Silvia Vecchini. Zoe geldiğinden beri sınıfın alışılagelen düzeninde değişimler yaşanmaya başlanmıştır. Zoe sınıfın diğer kızlarına hiç benzemez. Bu nedenle de kızların arasına kabul edildiği söylenemez. Erkekler ise zaten sınıfın kızlarına karşıdır, kızlarla erkekler arasında her konuda bir çekişme ve yarış vardır. Haftalık yarışı kazanan grup oyun bahçesini kullanma hakkını elde etmektedir. Zoe’nin gelişinden sonra sınıftaki birbirine eşit olan kızlar ve erkeklerin sayısı değiştiği gibi okula erken gelme, derste bir soruya doğru cevap verme gibi gruba puan kazandıran konulardaki başarı da değişkenlik göstermeye başlar.

Zoe, okula çiftçi olan dedesi bıraktığı için herkesten erken gelir; uyarı cezası almayı göze alıp üzerinde suni yollarla yetiştirilen tavuk yumurtalarının reklamı olan voleybol formasına itiraz edebilir; Kuzey Amerika yerlilerine özgü olan bir düş kapanını pencerenin perdesinin altına asmaya kalkar. Üstelik bunun için Giovanni’den yardım istemekten de çekinmez.

Giovanni, bu sıra dışı kızın kendisinden yardım istemesine, üstelik sınıfta erkekler ve kızlar arasındaki yarıştan öte bir “savaş” olmasını fark etmemesine şaşırmakla birlikte kendini ona yardım ederken ve onunla konuşurken bulur.

Zoe’nin annesi uzaklardadır, çünkü o bir kamyon şoförüdür. Çiftçi olan Celestino, kızının yokluğunda torunu Zoe’ye bakmaktadır. Çok iyi yemek pişiren, ekmek yapan Celestino’yu önünde mutfak önlüğü ile ilk kez gördüğünde şaşırsa bile Giovanni, annesiyle konuştuğu zaman babasının da vakti olduğunda onlara hamurunu yoğurarak elleriyle erişte pişirdiğini hatırlar. Zoe’nin annesinin kamyon kullanmasına da şaşırır Giovanni. Annesiyle konuşur bütün bu kafasını karıştıran konuları:

Sanırım kullanamam. Arabayı bile park etmekte zorlanıyorum… Öyle bir aracı kullanabilmek için öncelikle kursa gitmek ve C sınıfı ehliyet almak gerekir. Bu durumda sen yapabilir misin? Sınavı geçmek gerekir, ama bunu yapmayı gerçekten istiyorsam, sanırım kullanabilirim. Neden sordun? Annem bir süre sustu, sonra bir anda zihnimden geçenleri okudu. Sen bazı şeyleri kızların yapamayacağını mı düşünüyorsun?” (Vecchini, s.70)

Sonrası…

Hikâye çok akıcı bir dille, macerası ve merak unsuru hiç eksilmeden ilerliyor.

* * *

Bu yazının yolculuğu ağustos başında bozkırın kalbinde başladı; benimle Güney Ege’nin ılık denizinde, esintili akşamlarında, dolunayda, Orta Ege’de gezindi, başladığı yerde tamamlandı.

Uzun sıcak yaz…

Bana kalanlar:

Çocuk edebiyatı, hiç hafife alınmamalı. Eğitimciler inceliyor ama başka bir inceleme ve edebiyat eleştirisine de tabi tutulmalı yazılanlar.

Aslı Tohumcu iyi bir yazar, 10+ yaşındaki okurlar onu tanısın isterim. Silvia Vecchini’yi ben çok sevdim. Sassa Buregren’den öğrendim (Bilmediğim neydi, 10+ için üslup).

Toplumsal cinsiyet çalışmaları son yıllarda önem kazandı. Daha da yoğunlaşmalı bu konuya. Hepimiz üslubumuzu ve bakışımızı gözden geçirmeye ihtiyaç duyabiliriz.

Kızların kahkahasının ve hikâyesinin eksilmediği bir dünya mümkün. O günlerin yakın olması dileğiyle…

KİTAPLAR:

– Aslı Tohumcu, ‘Dünyayı Döndüren Kız’, Can Çocuk, 2020.

– Silvia Vecchini, ‘Erkekler Kızlara Karşı’, YKY, 2021.

– Sasa Buregren, ‘Küçük Feministin Kitabı’, Güldünya Yayınları, 2019.

(*) Neşe Apaydın’ın Son Baskı’daki ÇOCUK EDEBİYATI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER yazısının linki: https://www.sonbaski.com/neseapaydin/cocuk-edebiyati-uzerine-dusunceler/

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar