YAŞAM 

UMUT AVI

Onca fotoğrafın, onca acının, onca insanın içinde tek bir umut, tek bir umut ışığı… Steinbeck’in ‘Gazap Üzümleri’ kitabından kalp parçalayıcı şu satırları hatırlayarak: “Gece karanlıkta ortalıklarda olacağım, anne. Bakabileceğin her yerde olacağım. Aç insanların karnını sayesinde doyuracağı bir kavga varsa, ben orada olacağım. İnsanların çaresizlikten çılgına dönüp haykırışında ben olacağım. Bebeklerin açken akşam yemeğinin hazır olduğunu bilip gülüşlerinde ben olacağım. Ve insanlar kendi yetiştirdiklerini yiyip kendi yaptıkları evlerde yaşadıkları zaman ben orada olacağım.” Her alevin içinde tek bir hayvanın hayata dönüşünü izleyebilmek; sulara kapılmış bir bebeğin günler sonra nefes alışını…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

BİR DOĞANIN HATIRA DEFTERİ

Kalemleri tamir edelim herhangi bir ülkenin herhangi bir şehrinde. Gogol’un ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ndeki gibi. Kalem öyle bir konuştursun ki her şeyi, o kitaptaki gibi tanımlasın şehirdeki mutluluğu. Verdiği şu ince mesajla: “Ama bu dünyada hiçbir şey kalıcı değildir. Mutluluk, bir kez geldikten hemen sonra azalır. Biraz zaman geçince hemen bitmeye yüz tutar. En sonunda da tükenir ve biz her zamanki ruh halimize döneriz. Tıpkı suya atılan bir çakıl taşının yüzeyde oluşturduğu dalgalar ve sonra o dalgaların giderek kaybolması gibi…” İlk önce kalemi gökyüzü şehirlerine uzatalım. Yazsınlar içlerinden geçenleri; şunları…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

MAGDA SZABO’DAN ‘IZA’NIN ŞARKISI’

“- 1’den 10’a kadar bir sayı söyle! – 4 – Kazandım mı? – Hayır, ben kazandım. – 10 tane kitap var elimde, okunmamış 10 kitap. Bir türlü seçemedim hangisini okuyacağımı. Üst üste koyup sana sordum. – 4’üncü kitap hangisi, peki? – ‘Iza’nın Şarkısı’, Magda Szabo.” ‘Iza’nın Şarkısı’ ile tanışmam bu diyalogla başladı. Kitabı okuduktan sonra kazananın ben olduğumu kesinlikle biliyorum. Bu kitapla beni tanıştıran arkadaşıma çok teşekkür ediyorum. ‘Iza’nın Şarkısı’, Macar yazar Magda Szabo’ya ait. Hermann Hesse, Szabo için şunları söylemiş: “Magda Szabo’yu keşfettiyseniz, altın bir balık yakaladınız demektir. Yazmakta…

Devamını Oku
YAŞAM 

KİMSİNİZ?

Göğünde uçsuz bucaksız bulutlara ev sahipliği yapan gökyüzü gibi sayısız sırrı saklar bazı satırlar. Bir matruşka bebeğini açar gibi okudukça içinden farklı anlamlar çıkar. Bir sabah kelimeleri cımbızladığınız rüyanızdan uyanıp puslu, bir o kadar da dingin aynada ağlayan yüzünüzü merak edersiniz mesela. Gözyaşlarınız düşüncelerinizi savurur, mimiklerinizde kaderin yontularını deler geçer. İşte, tam o anda, gölgeniz ile göz göze gelirsiniz. Gözlerinizin kanıksadığı bu hale gölgeniz de eşlik eder. Sadece gölgeniz değil aslında! Suretinize eşlik eder evin her duvarı, mutfağın lavabosu, hatta ve hatta çöp bidonun kapağındaki suretiniz bile. İyice kanıksarsınız bu…

Devamını Oku
YAŞAM 

‘BENİM DÜNYAM, BENİM; SİZİN DÜNYANIZ, SİZİN!’

Gece sessiz, parkta hiç çocuk yok. Bir kadın var. Sesini tüm dünyaya bağırmak istiyor: “Benim dünyam, benim; sizin dünyanız, sizin!” Bir kez daha haykırıyor: “Benim dünyam, benim; sizin dünyanız, sizin!” Her gece aynı çocuk parkında, aynı acıyla… Odamın penceresini açıp “Sana yardım etmek istiyorum” demek geliyor içimden. Çıkamıyorum. Yardımcı olabilecek birilerini arıyorum. Geliyorlar. Bir neden bulamıyorlar ona yardımcı olmak için. Dünyasını farklı kılan her neyse onunla baş başa bırakıp sirenleriyle ayrılıyorlar parktan. Aklıma Mine Söğüt’ün kitabındaki Sevim Teyze geliyor. Beş Sevim Apartmanı’nda yaşayan Sevim Teyze… Küçük yaşta evlendirmişler Sevim Teyze’yi.…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

KİLİT SEVDASI

On yaşında, aşırı zayıf, hassas bir çocuktu Nuri. Ne bir yerinin kanadığı ne ciddi ciddi bir arkadaşı ile kavga ettiği ne de bisikletten düşüp kolunu veya bacağını çizdiği görülmüştü. Sınıftaki arkadaşlarından, mahalledeki diğer çocuklardan hep farklıydı. Hiç oyuncak merakı olmamıştı, kitap okumayı sevmezdi, bir kez bile lunaparka gitmek istememişti. Hele dondurma, çikolata, şeker yediği hiç görülmemişti. Dışarıda, okulda, sokakta hep içine kapanıktı. Merkez lokantasında aşçılık yapan babası, ev hanımı olan annesi onu bu çemberden dışarıya çıkarmak için ellerinden geleni yapmışlardı. Kredi çekip psikiyatriste bile götürdüler oğlanı. Bağarası’ndaki meşhur Kamil Hoca’ya…

Devamını Oku
YAŞAM 

YALNIZ DEĞİLSİN

Orta yaşlı bir portakal ağacının tam karşısında oturuyorum. Ağacın yaşını kestirdiğimden değil, öyle geçiyor içimden sadece. Onlarca yaprağın içinde tek tük renklenen portakallar… On taneyi geçmez sayıları. Yapraklar, nereden baksan yüzlerce… Sarıp sarmalamışlar kendilerinden olmayanları yapraklar. Koruyorlar, çevreliyorlar. Dinginliği görmeyi bırak, adeta sesi bile geliyor baktığında. Gözlerinle duyuyorsun. Tam yanında tarihi bir sur, heybetli bir duvar… Yüzlerce taş var. Taş renginde… İrili ufaklı, çelimsizi de var, bir krokiden fırlamış gibi olanı da… Bu sefer koruma altına alınan yapraklar var. “İster buradan, ister şuradan çıkarım” diyorlar taşlara. Gerçi, taşlar da hiç…

Devamını Oku
TEKNOLOJİ TOPLUM 

SOSYAL MEDYA KUYUSU

Facebook’un kurucusu ve CEO’su Mark Zuckerberg’in yıllar önce söylediği, “Özel alanın yokluğu ve paylaşım, yeni sosyal norm oluyor” diye bir sözü var. Zuckerberg artık sadece Facebook’un değil, Instagram’ın da sahibi. Bu sözü kanıtlarcasına “yeni bir normalimiz” var artık. El birliğiyle Zuckerberg’in görüşünün arkasından koşan bir sürü insan… Neler, neler görüyoruz her gün, nasıl olaylarla karşılaşıyoruz… Şaşkınlıkla tepkimizi göstermeye çalışırken bazen de olan bitene, güce giden her şeye bir heykel gibi bakıyoruz. Onca hasırlaşan şey arasında tek yapabildiğimiz karşıdan bakmak. Sanki bütün kapılar aynı, hiçbir deniz birbirinden farklı değil. Biraz açıyı…

Devamını Oku
YAŞAM 

ZEYTİN

Yüz yaşında bir zeytin ağacı… Bir sürü dalı var gövdesinden çıkan… Tıpkı Ezgi’nin Günlüğü’nün ‘Delice Zeytin’ şarkısında olduğu gibi… Delice her bir daldan fırlıyor meyveleri… “Bak, bu ışık senin ışığın/ dallarına ay doğmuş delice delice zeytin/ bu bahar yine gelin olacak/ omzunda yeşil bir duvak delice delice zeytin/ bak, bu ışık senin ışığın/ dallarına ay…” Bu şarkıyı adeta bizler için söylüyor zeytin ağacı… Her bir dalın her bir zeytin meyvesi bizlere –biz insanlara– bir şeyler anlatmak ister gibi… Diyor ki zeytin ağacı: Sabırlı ol, bekle, elbet bir gün alacaksın meyveni.…

Devamını Oku
EĞİTİM PSİKOLOJİ 

DOĞAN CÜCELOĞLU’NA SAYGI İLE…

Haritalar hep kuzeyi gösterir. Çoğu insan kuzey dendiğinde yukarıyı, güney dendiğinde ise aşağıyı algılar. Bu temel düşünceyi Avrupa’ya uyarladığımızda pek çok örneğine de rastlıyoruz. Bu kıtanın pek çok yerinde kuzeyli-güneyli ayrımı vardır. İtalya’da Milano sanayinin, sanatın, modanın merkezidir. Refahtadır. Oysaki Napoli tam bir güney yerleşimidir. Trafik her daim karışıktır; arabalar birbirine çarpar, çoğu zaman durup ne olduğuna bakmazlar bile, çamaşırlar evden eve asılıdır sokaklarda. İngiltere’de, Fransa’da ve pek çok diğer Avrupa ülkesinde insanlar genelde ikiye ayrılır: Kuzeyli-güneyli, zengin-fakir, eğitimli-eğitimsiz… Türkiye’de hiç kuzeydenim ya da güneydenim diyen birine rastlamadım. Hatta Karadenizliyim…

Devamını Oku