YAŞAM 

MASALLAR YALAN DİYE KANDIRIYORLAR BİZİ

“Masal en dürüstümüzdür; çünkü en baştan yalan olduğunu söyler size” demiş uzun zaman önce birisi. “Bir varmış bir yokmuş” diye başlar çoğu masal. “Var”dan “yok”u çıkar elde var sıfır. Zaman hiçbir zaman kurulmamış; bir guguklu saatin masalın en heyecanlı yerinde “Saat başı geldi!” diye haykırdığı görülmemiştir. Akrep yelkovana, “Peşimi rahat bırak, saatte bir beni rahatsız edip durma!” dediği de görülmemiştir. Zaman her zaman, bir o kadar da hiçbir zamandır. Masalın içindeki o minyatür insanlar, peki? Hepsi mi yalan? Siz hiç, bir üvey annenin çocuğuna kötü davrandığını gördünüz mü? Ayakkabıları kendi…

Devamını Oku
YAŞAM 

KAMERİYELİ KAFE

Sıcak bir yaz günü, nemli, öğlen saati. Üç kameriyeli, üç masalı, altı sandalyeli bir kafe! Yeni doğum yapmış bir köpek yanaşıyor iki kadının oturduğu masaya. Kadın hazırlıklı. Yarım litre su şişesine doldurduğu mamaları çıkarıyor çantasından. Köpeğin başını okşuyor önce. Soruyor köpeğe: “Nerede senin yavruların?” Kuyruğunu sallıyor köpek. Garson, köpeğin yerine cevap veriyor: “Yan taraftaki Roma Hamamı’nın içine saklamış yavrularını, biz de görmedik. Birkaç güne salar sokağa.” Kadın döküyor mamaları yere. Cimrilikle bonkörlük arasındaki sınırda… Her halinden anlaşılıyor tutumu, diğer köpeklere de saklıyor mamalardan. Kuyruğunu sallıyor köpek, mamayı yiyip gidiyor. Sütünü…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

KİTAPLARA DÖNÜŞEN AĞAÇLAR

Yirmili yaşlarda iki genç kız konuşuyor. Konu: “Iphone”. Nereden, nasıl, hangi şartlarda kredi alıp Iphone alabileceklerini konuşuyorlar. Masanın sağ tarafında oturan diyor ki, “A e-ticaret sitesi alışveriş kredisi veriyor, oradan alalım”… Diğeri, “X banka öğrencilere kredi veriyormuş, oraya başvuralım”… Tüketim deviniyor, tüketim devingen. Oyunun adı “Tüketim İyidir”. Sahnenin dört bir tarafına oyuncular dağılmış. Başroldekilerin ellerinde bu oyuncular, sanki kuklaları. Bir fenomen bir rimel öneriyor, bir diğeri bir gözlük, bir başkası bir etek. Rimel, gözlük ve etek peşinde koşan insanlar… Başka biri geliyor, “Bu kadar tükettiniz, artık biraz da geri kazanma…

Devamını Oku
YAŞAM 

UNUTMAYACAĞIM!

Arama kurtarma ekibindekileri enkazdaki sahibinin olduğu yere götürmek için ayakları altında dolanan kediyi… Gözlüklerini kaybedenlere bedava gözlük dağıtan gözlükçüleri… Enkazdan çıkan Çiçek Sepeti notunu: “Özür dilerim, sevgilim, beni affet!” Ekmek verilen köpeğin enkazı patileriyle kazıp ekmeği enkaz altındaki sahibine vermeye çalışmasını… Yıkılan duvarda sapasağlam duran Atatürk fotoğrafını… Enkazdan çıkarılan insanlara sevinenlerin dillerine takılanları… Eğitimin en gerektiği zamanda, ilk başta elimizden alınmasını… Dört trans depremzedenin araçlara alınmamasını… Alman kurtarma ekibinin iki kelime de olsa Türkçe öğrenme çabasını… Sadece 256 kişinin yaşadığı Samos’un Agathonisi köyünden bir kamyonet dolusu çıkan yardımı… Kravatı olmadığı…

Devamını Oku
YAŞAM 

UMUT AVI

Onca fotoğrafın, onca acının, onca insanın içinde tek bir umut, tek bir umut ışığı… Steinbeck’in ‘Gazap Üzümleri’ kitabından kalp parçalayıcı şu satırları hatırlayarak: “Gece karanlıkta ortalıklarda olacağım, anne. Bakabileceğin her yerde olacağım. Aç insanların karnını sayesinde doyuracağı bir kavga varsa, ben orada olacağım. İnsanların çaresizlikten çılgına dönüp haykırışında ben olacağım. Bebeklerin açken akşam yemeğinin hazır olduğunu bilip gülüşlerinde ben olacağım. Ve insanlar kendi yetiştirdiklerini yiyip kendi yaptıkları evlerde yaşadıkları zaman ben orada olacağım.” Her alevin içinde tek bir hayvanın hayata dönüşünü izleyebilmek; sulara kapılmış bir bebeğin günler sonra nefes alışını…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

BİR DOĞANIN HATIRA DEFTERİ

Kalemleri tamir edelim herhangi bir ülkenin herhangi bir şehrinde. Gogol’un ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ndeki gibi. Kalem öyle bir konuştursun ki her şeyi, o kitaptaki gibi tanımlasın şehirdeki mutluluğu. Verdiği şu ince mesajla: “Ama bu dünyada hiçbir şey kalıcı değildir. Mutluluk, bir kez geldikten hemen sonra azalır. Biraz zaman geçince hemen bitmeye yüz tutar. En sonunda da tükenir ve biz her zamanki ruh halimize döneriz. Tıpkı suya atılan bir çakıl taşının yüzeyde oluşturduğu dalgalar ve sonra o dalgaların giderek kaybolması gibi…” İlk önce kalemi gökyüzü şehirlerine uzatalım. Yazsınlar içlerinden geçenleri; şunları…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

MAGDA SZABO’DAN ‘IZA’NIN ŞARKISI’

“- 1’den 10’a kadar bir sayı söyle! – 4 – Kazandım mı? – Hayır, ben kazandım. – 10 tane kitap var elimde, okunmamış 10 kitap. Bir türlü seçemedim hangisini okuyacağımı. Üst üste koyup sana sordum. – 4’üncü kitap hangisi, peki? – ‘Iza’nın Şarkısı’, Magda Szabo.” ‘Iza’nın Şarkısı’ ile tanışmam bu diyalogla başladı. Kitabı okuduktan sonra kazananın ben olduğumu kesinlikle biliyorum. Bu kitapla beni tanıştıran arkadaşıma çok teşekkür ediyorum. ‘Iza’nın Şarkısı’, Macar yazar Magda Szabo’ya ait. Hermann Hesse, Szabo için şunları söylemiş: “Magda Szabo’yu keşfettiyseniz, altın bir balık yakaladınız demektir. Yazmakta…

Devamını Oku
YAŞAM 

KİMSİNİZ?

Göğünde uçsuz bucaksız bulutlara ev sahipliği yapan gökyüzü gibi sayısız sırrı saklar bazı satırlar. Bir matruşka bebeğini açar gibi okudukça içinden farklı anlamlar çıkar. Bir sabah kelimeleri cımbızladığınız rüyanızdan uyanıp puslu, bir o kadar da dingin aynada ağlayan yüzünüzü merak edersiniz mesela. Gözyaşlarınız düşüncelerinizi savurur, mimiklerinizde kaderin yontularını deler geçer. İşte, tam o anda, gölgeniz ile göz göze gelirsiniz. Gözlerinizin kanıksadığı bu hale gölgeniz de eşlik eder. Sadece gölgeniz değil aslında! Suretinize eşlik eder evin her duvarı, mutfağın lavabosu, hatta ve hatta çöp bidonun kapağındaki suretiniz bile. İyice kanıksarsınız bu…

Devamını Oku
YAŞAM 

‘BENİM DÜNYAM, BENİM; SİZİN DÜNYANIZ, SİZİN!’

Gece sessiz, parkta hiç çocuk yok. Bir kadın var. Sesini tüm dünyaya bağırmak istiyor: “Benim dünyam, benim; sizin dünyanız, sizin!” Bir kez daha haykırıyor: “Benim dünyam, benim; sizin dünyanız, sizin!” Her gece aynı çocuk parkında, aynı acıyla… Odamın penceresini açıp “Sana yardım etmek istiyorum” demek geliyor içimden. Çıkamıyorum. Yardımcı olabilecek birilerini arıyorum. Geliyorlar. Bir neden bulamıyorlar ona yardımcı olmak için. Dünyasını farklı kılan her neyse onunla baş başa bırakıp sirenleriyle ayrılıyorlar parktan. Aklıma Mine Söğüt’ün kitabındaki Sevim Teyze geliyor. Beş Sevim Apartmanı’nda yaşayan Sevim Teyze… Küçük yaşta evlendirmişler Sevim Teyze’yi.…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

KİLİT SEVDASI

On yaşında, aşırı zayıf, hassas bir çocuktu Nuri. Ne bir yerinin kanadığı ne ciddi ciddi bir arkadaşı ile kavga ettiği ne de bisikletten düşüp kolunu veya bacağını çizdiği görülmüştü. Sınıftaki arkadaşlarından, mahalledeki diğer çocuklardan hep farklıydı. Hiç oyuncak merakı olmamıştı, kitap okumayı sevmezdi, bir kez bile lunaparka gitmek istememişti. Hele dondurma, çikolata, şeker yediği hiç görülmemişti. Dışarıda, okulda, sokakta hep içine kapanıktı. Merkez lokantasında aşçılık yapan babası, ev hanımı olan annesi onu bu çemberden dışarıya çıkarmak için ellerinden geleni yapmışlardı. Kredi çekip psikiyatriste bile götürdüler oğlanı. Bağarası’ndaki meşhur Kamil Hoca’ya…

Devamını Oku