YAŞAM 

ZEYTİN

Yüz yaşında bir zeytin ağacı… Bir sürü dalı var gövdesinden çıkan… Tıpkı Ezgi’nin Günlüğü’nün ‘Delice Zeytin’ şarkısında olduğu gibi… Delice her bir daldan fırlıyor meyveleri…

Bak, bu ışık senin ışığın/ dallarına ay doğmuş delice delice zeytin/ bu bahar yine gelin olacak/ omzunda yeşil bir duvak delice delice zeytin/ bak, bu ışık senin ışığın/ dallarına ay…

Bu şarkıyı adeta bizler için söylüyor zeytin ağacı… Her bir dalın her bir zeytin meyvesi bizlere –biz insanlara– bir şeyler anlatmak ister gibi…

Diyor ki zeytin ağacı:

Sabırlı ol, bekle, elbet bir gün alacaksın meyveni. Beni örnek al! Bak benim çiçeklerime. Ben kaç yaşına gelirsem geleyim, çiçeklerim ilk açtığı gibi tazedir, mükemmeldir. Sen sabırsız olursan, sen telaşına yenik düşersen, nasıl göreceksin kendi çiçeklerinin güzelliğini. Boş sıkıntılarla, gereksiz üzüntülerle bu çiçekleri görmekten alıkoyma kendini.

Benim dostluğumu örnek al. En yakın arkadaşım, koruyanım, dostumdur benim: İncir. Yan yana, omuz omzayız biz. Meyvemizi bile aynı dönemlerde veririz. Uzun yıllardır dostum olduğu için, benim için elinden ne geliyorsa yapar. Üstüme konan zeytin sineklerini, kendi balı ile üstüne çeker ve bir süre sonra zehirler sinekleri, öldürür. Bizi örnek al sen de! Dostun dediğin insanı yeri geldiğinde korumasını bil, arkasından konuşma, kıymetini bil. Senin ömrün bizimki kadar bile uzun değil…

Azla yetinmekte bana bak. Yoksulluğu hatırlatsın her yediğin zeytin. Çeyrek somun ekmeğin içine bir sıra dizilmiş dört-beş zeytin, hele yanında çay da varsa ziyafetten öte değil de ne? Acele de olsa karın doyurmayı hatırla. Evden bir koşu ekmeğin arasına yine bir sıra sıkıştırılan zeytinle oyuna yetişmeyi… Çocukluğu, çocukluğun telaşını, sadeliği, güzel zamanları hatırla. Zeytinsiz sofranın içini buruklaştıracağını da unutma. Eski bir dost, çocukluk arkadaşı, tadına doyulmaz bir anı olarak konuk olsun sofrana zeytin.

Doğduğun topraklara, memleketine sahip çık benim gibi. Ben hep sadık kaldım. Sılam Akdeniz oldu hep. Karadan atla, deveyle, hayvanların ve insanların midelerinde yolculuk etsem de, Akdeniz patikalarından yol almayı, bu yerleri vatanım bilmeyi hep bildim ben. Bazen azık çantalarında olsa da seyyahların, tüccarların, askerlerin… Ama illaki Akdeniz’e paralel patikalardan yol aldım. Zaten başka türlüsü mümkün müydü?

Benim meyvemi dişlediğin zaman da içinden de ki ona –Halil Cibran’ın ‘Ermiş’inde olduğu gibi:

Senin çekirdeklerin bundan böyle/ benim tenimde sürdürecekler yaşamayı,/ tomurcukların benim gönlümde/ çiçek açacak,/ rayihan benim soluğumla bütünleşecek/ ve seninle birlikte/ tadını çıkaracağız mevsimlerin.

Ve son bir rica ile kapatıyorum sana söyleyeceklerimi. Benim adım kutsaldır, mübarektir. Pek çok kutsal kitapta ‘mübarek ağaç’ tamlamasıyla onurlandırılır meyvem. Apartman dikmek için beni kesme, beni katletme. Bir gecede beton yığınları için beni katletme, yakma beni.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar