ENVER GÖKÇE (3) / ‘BEN ŞAİRİM; HALKLARIN EMRİNDE, SAFINDA’
-KOCAELİ-
“Enver Gökçe, çağdaş bir halk ozanıdır; halk şiirinin bir sözcüsü değil, yeni koşullar altında bir sentezcidir.” (Ergün)
Katı bir sınıf aydını olma tavrını hep korumuştur Enver Gökçe. Eserlerinde bunun izleri rahatça görülebilir. “Ben sınıf edebiyatı yapıyorum. Türk halkının – hayatın her dönemde aktif olan, güzel olan, büyük olan bu halkın sanatını yapmaya çalışıyorum. Bence sanat her şeyden önce bu sınıfın yaşam kavgasındaki gücünü kudretini ortaya koymasındadır.” Kendini boylu boyunca, bu kavganın içine atmaktan çekinmemiş, kelimenin tam anlamıyla, kendini adamıştır. “1940 yılına gelinen zamanlarda Türkiye’de çeşitli sanat görüşleri var olmuştur. Bilhassa endüalist (idealist-bn) sanat biçimine karşı ve toplumcu yanı olan cereyanlar bu devrede etkili olmuştur. Gayet tabii olarak bu toplumcu yanı kuvvetli olan akımın içindeydim. Ve içinde olacağım. Hani eski bir söz vardır: İnsan nasıl yaşarsa öyle düşünür. Bu çok doğrudur. Yani düşüncesini, yani bilincini onun sosyal hayatı, sosyal pratiği belirler. İnsana kendi çevresinde olan ilişkiler gene diyalektik bir bakışla açıklanabilir. Sanat ise daha karmaşık bir olaylar zinciridir. İyi, başarılı bir eseri meydana getirebilmek için önce sosyal bir içerik, sonra da estetik bir kılıf zorunludur.”
Sanatın en büyük silahı, estetiktir. Estetik yönü zayıf kalan bir eserin etkinliği de o oranda olur. Bu açıdan bakıldığında, Enver Gökçe, estetiği dışlamayan bir tavır içerisinde olmuş ve içerik kaygısını hep ön planda tutmuştur. Ancak biçim-içerik bütünlüğünü yadsımamıştır. “Sosyal içeriği ve estetik yönü kuvvetli eserler ancak başarılı olur. Ben büyük sanatçılarda bu içeriği ve estetik yanın kuvvetli olduğunu görmüşümdür. Örneğin, Nâzım’da ve Neruda’da bu sosyal ve estetik yönler bir bütün halinde ortaya konmuştur. Güzel ve kuvvetli olmak buradan gelmektedir.”
Enver Gökçe sınıf kavgasının yoğunlaştığı dönemlerde, özgürlüğü ilk kısıtlananlardan olmuştur. İçindeki insan sevgisi, insanın mutluluğu için yürüttüğü mücadelesi, var olan ve ideallerine uymayana karşı takındığı “keskin” tavrı, onun bir “tehdit unsuru” olarak algılanmasına yetmiştir. “Bir sanatçının doğru, devrimci bir yönde bir şeyler verebilmesi için, pratik ve teori arasındaki işbirliğini daima göz önünde tutması gerekir. Dünyayı ve olayları ancak diyalektik metodun ışığında kavrayıp yorumlayabiliriz. Sanatla, bilinçle, duyarlılık arasında tam bir uyum olmalıdır. Ne salt bilinç ne salt duyarlılık tek başına yeterlidir. Bir sanat eserinden, devrimci sanattan söz ettiğimizde, devrimci bir görüş açısında hareket ediyoruz. Yani dünyamızı insanca yaşanacak bir hale getirmek için şiiri ve sanatı, sosyopolitik bir mücadelenin tanımlayıcı araçları olarak görüyoruz.”
Aydın olmanın asıl ayıracı duyarlılık ise eğer, Enver Gökçe’de bu fazlası ile vardır. Hem duyarak, duyurarak ve müdahale ederek yaşamış hem de bunları sanatına yansıtmıştır. Bir halk adamı olmanın gereği olarak görmektedir bunu. Üretken bir sanatçının, üretiminin bittiği bir nokta yoktur; olmamalıdır da. Sanırım bu nedenle, yapmak istediklerinin pek çoğunu yapmaya ömürleri yetmemiştir. Pek çok sanatçının da eserleri yarım kalmıştır. “Şimdi benim yapmak istediğim bir iş var. 951 Tevkifatı’nı yazmak. Eğer sağlığım el verirse, ömrüm vefa ederse, 951 Tevkifatı’nın destanını yazacağım. Bunun için kafamda bazı tasarılarım vardır. Eğer bu işi başarabilirsem çok mutlu olurum.”
O da bunu yapacak zamanı, gücü bulamamıştır.
Sanat adamı olmak ne demektir? İyi sanatçı nasıl olunur? Sanatın sınırları nedir; nerede başlar ve nereye kadar gider? Sübjektif değerlendirmelere açık olan bu soruların karşılığı, her birey için farklı olacaktır, kuşkusuz. Sanat, biraz da toplumun ‘üzerinde’ olmayı gerektirmektedir. Soyutlamadır. Bu özelliği bile, topluma yabancılaşmayı gerektirir. Uzaklaşmak, esasında yabancılaşma ile aynı yerde durur. Enver Gökçe, işte tam da bu noktada kendi tavrını, farkını belli eder: “İyi bir sanatçı olmak için önce, kendini halkını sevmesi, daha doğrusu bu halkın içinden (olması-bn), bu halkın en devrimci sınıfına bağlılık göstermesi (gerekir-bn). İçtenlikle bunu yapmak şarttır.”
O, bunu yaşama bağlılığın bir gereği olarak addeder. Doğa sevgisinin de, mücadeleye koşut, sanatçının hamurunda bulunması gerekir. “Hayatı tüm yönleriyle seveceksiniz. İyilik kötülükleriyle, pisliğiyle; fakat seveceksiniz. Suyunu, dağını, toprağını, çevreyi de kendisi kadar her şeyini seveceksiniz. Bunu sevdiğiniz bir sürede, bunları yapıtlarınıza geçirebildiğiniz ölçüde büyük ve yol gösterici olacaksınız.”
Halk adamı olmanın gereklerini, bir aydın olarak, yerine getirmiş, adına leke sürmemiştir. Enver Gökçe, nasıl yaşıyorsa, öyle yazmış; yazdığı gibi de yaşamıştır. Halk ozanlarının binlerce yıldır süzülüp gelen, kendini ifade etmenin en dolaysız yolu olarak oluşturdukları o saf dil, ona aynen geçmiştir. Şiirlerini, o dilin inceliklerini ustaca kullanarak işlemiştir. Bu ince işçilik, yeri geldiğinde en vurucu ve en acımasız ifadelere dönüşebilmekte; yeri geldiğinde ise, ideallerinin, sevdasının en içten ifadesini oluşturabilmektedir. Onun şiirindeki lirik tarafın kaynağı da budur. Halk, sevdalandığı özne konumuna gelmiştir.
“(…)Ben şairim/ halkların emrinde, kolunda, safında./ Satırlarım vardır kahraman,/ aatırlarım vardır cılız, cesur ve sıtmalı./ Ahdim var:/ Terli atlet fanilalı göğüslerden/ püfür püfür geçeceğim./ Bir de aşığım, kanlı bıçaklı/ yâr için serden geçeceğim./ İnan ki ciğerparem, inan ki sevgilim/ bu hususta:/ ‘Üçten, beşten, senden geride kalan değilim.’”
Yüreğini akıttığı şiirlerinden geriye kalanlar, ömrü boyunca yazdıklarının çok az bir bölümünü oluşturmaktadır. Özellikle ‘Yusuf ile Balaban Destanı’ birkaç şiir dışında kayıptır. Bunun ötesinde yine kayıplara karışan, azımsanmayacak sayıda şiiri olduğu tahmin edilmektedir. Zaten şiirlerinden bir bölümü de “yarım”dır. Bu şiirlerinin elde kalan kısımları, ölümünden sonra basılan ‘Yaşamı ve Bütün Şiirleri’ (1981) adlı kitapta toplanmıştır. Dağınık bir yaşam süren şairin çok önem verdiği eserleri, ne yazık ki, gün ışığına çıkamamıştır.
Uzun süre Enver Gökçe’ye mesafeli duran, onu neredeyse yok sayan “sanat çevreleri”, 1970’lerin sonuna doğru onu adeta yeniden keşfetmişlerdi. Dostlarının hatırına düşmüştü. Şiir kitaplarının ve çevirilerinin yeniden basılmaya başlaması, ona maddi destek de sağlamıştı. Biraz rahata ermiş ve yeniden anımsandığı, yeni kuşakların ilgisini çektiği için mutlanmış, tabir yanlış olmazsa, onur duymuştu. Bu yeniden dirilme, onu şevklendirmişti. Ankara’daki Seyranbağları Huzurevi’ne yerleştikten sonra, morali düzelmeye başlamıştı.
Ama sonunu getiremedi. Bu başı dumanlı, bu heybetli, bu sapasağlam ve o kadar da alımlı dağ, sessiz sedasız, 19 Kasım 1981’de yaşamının son nefesini verdi.
Enver Gökçe şiiri ile içinden çıktığı, yüreğinin derinlerinde hep yaşattığı ‘Eğin türküleri’ arasındaki ilişki dikkate değerdir. O, bir Eğin türküsü gibi duyumsadı, bir Eğin türküsü gibi yaşadı… Aslında bir Eğin türküsü gibi, iç burkarak öldü.
“Ben/ böyle/ taşların/ çukurların/ içinde/ kalmışsam/ yalnızsam/ hor/ görülmüşsem/ arkasızsam/ ve/ böyleyse/ bahtı/ siyahım/ yemin/ kasem/ olsun/ ve/ and/ olsun/ şart/ olsun/ yerde/ kalmaz/ ahım.”
ESERLERİ:
1– 1945-1951 yılları arasında şiirleri, imzalı imzasız yazıları ‘Ülkü’, ‘Yurt ve Dünya’, ‘Ant’, ‘Gün’, ‘Söz’, ‘Yağmur ve Toprak’, ‘Yeryüzü’ dergilerinde yayımlandı.
2– 1973-1979 yılları arasında ‘Yansıma’, ‘Yeni Adımlar’, ‘Yarına Doğru’, ‘Doğrultu’, ‘Halkevi’ (Ankara) dergilerinde yazdı.
3– Şilili şair Pablo Neruda’dan şiirler çevirdi.
4– ‘Dost Dost İlle Kavga’ (1973) – Dergilerde kalan şiirlerinin bir bölümü (bulunabilenleri), Ömer Hayyam’dan çevirdiği rubailer de yer alır.
5– ‘Panzerler Üstümüze Kalkar’ (1977) – Son dönem şiirleri
6– Ölümünden sonra yayınlanan eserleri: ‘Şiirler’ (1982), ‘Eğin Türküleri’ (1982, DTCF bitirme tezi), ‘Yaşamı ve Bütün Şiirleri’ (1981)
DİZİNİN TÜM KAYNAKÇASI:
1– Enver GÖKÇE, Yaşamı ve Bütün Şiirleri (1981), (Kendi kaleminden yaşam öyküsü, Ankara, 1977-1980)
2– http://www.siir.gen.tr/siir/biyografi/enver_gokce.htm
3– İlhan BAŞGÖZ, Enver Gökçe ile Bir Nice Yıl, İmece, Sayı: 7 / Ocak 1999 http://web.archive.org/web/20010822204450/imece.org/arsiv/enver.html
4– İlhami SOYSAL, 20. Yüzyıl Türk Şiiri Antolojisi, 3. Bası / 1998, Bilgi Yayınevi, Ankara
5– Enver GÖKÇE, Âşık Veysel Üzerine, Yaba Yazın Dergisi, Temmuz 1982: 23 http://www.alewiten.com/edebiyatozanlar2701041.htm
6– Tahir ABACI, Varlık Dergisi, Temmuz 2000
7– Yurt Ansiklopedisi, Anadolu Yayıncılık
8– Mehmet Ergün, Enver Gökçe Şiiri (Dost Dost İlle Kavga, İstanbul, 1977)