TOPLUM YAŞAM 

“ABİME CENNETTEN BİR-İKİ PARSEL!..”

“Satranç oynayacak zekâya sahip olanlara, cennetten arsa satamazsınız.” – Ernesto Che Guevara Sabah atölyemde gazetemi okuyordum. İçeriye bolca bir pantolon giymiş, başında yeşil takke, elindeki tespihi sallayarak sakallı biri girdi. Onunla birlikte ağır bir hacıyağı esansı kokusu da girdi. “Selamünaleyküm” dedi sündürerek. “Günaydın” diye mırıldandım. Yüzü ekşiyiverdi. Belli ki günün aydınlığı pek hoşuna gitmemişti. Ayağa kalktım, “Buyurun” dedim. Tam karşımda durmuş, dudakları kıpır kıpır bir şeyler mırıldanıyordu. Dua mı ediyordu, yoksa bana küfür mü ediyordu, anlayamadım. Mırıldanması bitince başını önce sağa, sonra sola çevirdi, avuçlarını yüzüne sürdü. “Hayırlı işler, hacıağa!”…

Devamını Oku
YAŞAM 

SAÇMA SAPAN BİR YAZI

Üzgünüm! Hem de çok! Son günlerdeki gelişmeler beni öylesine yıprattı ki… Umarsızlık ne kadar acı. Sinirlerim oldukça bozuldu. Alıp kendimi bir ustaya götürdüm. “Usta, şu Aydın’a bir bakıver; son günlerde fena halde bozuk” dedim. Usta beni uzun uzun inceledi. “Öncelikle kafatasının attığını söylemeliyim. O eksik. Sinirleri fena halde bozulmuş. Dingilde çarpıklık var. Müthiş bir depresyona girmiş. Karbüratör delinmiş ve…” Ve diğer bozulan taraflarımı anlatırken sessizce oradan ayrıldım. Bir ağacın altına oturup derin düşüncelere daldım. Ve sonra alıp başımı yürümeye başladım. Farkında olmadan öylesine uzun yürümüşüm ki kendimi Trabzon’da buluverdim. Yol…

Devamını Oku
YAŞAM 

HÜCREDE YAŞAMAK

Yirminci kattaki hücrenizden çıkıyorsunuz, asansör sizi yıldırım hızıyla aşağı indiriyor. Şifreli, devasa cam kapıdan çıkıyorsunuz. Ne sizin “Merhaba” diyeceğiniz ne de başkasının “Günaydın” diyeceği biriyle karşılaşıyorsunuz. Kapının önünde başınızı geriye atıp yaşadığınız kuleye bakıyorsunuz. Ve her defasında olduğu gibi kendinize şu soruyu soruyorsunuz: “Bu hapishanede sadece ben mi yaşıyorum?” * Sokağa girince sıcacık günaydınlar, sevgi dolu merhabalar karşılardı sizi. Bakkalın önünden geçerdiniz. “Merhaba, Hüseyin Amca!” Manavın önünden geçerdiniz. “Kamil Abi, saygılar!” Kasabın önünden geçerdiniz. “Celal Abi, hayırlı işler!” Hal hatır sorarak… Sevgiler, saygılar sunarak… Selamlar söyleyerek… Çocuklar haber götürürdü komşuya:…

Devamını Oku
YAŞAM 

“GADASINI ALDIĞIM, NERELERDESİN?”

Geçenlerde anam aradı. “Gadasını aldığım, nerelerdesin?” diye biraz dertlendi. “Bugün sevdiğin yemekleri yapacağım, akşama bekliyorum” dedi. Bir süredir Amerika’dan ziyaretime gelen arkadaşım Meg Ryan’a Adana’yı gezdirmekle meşguldüm. Bu nedenle anamları biraz ihmal etmiştim. Bu davete çok sevindim. “Abovvv! Anacığım, gelmez olur muyum? Şöyle bol eşgili dulavrat çorbası da yapacak mısın?” deyip gönlünü alacak hoş sözleri arka arkaya sıralamaya başlayınca “Hoşşikliği bırak, akşama erkence gel” deyip telefonu kapattı. Akşama doğru Siptilli’deki pide fırınından anneme sevdiği tırnak ekmeğinden, babama da bol deneli, biraz acılı şalgam aldım. Karasoku’daki Tahtacılar Sokağı’ndan geçip Büyüksaat’e çıktım.…

Devamını Oku
YAŞAM 

“HAYAT KISA, KUŞLAR UÇUYOR…”

“Sevinçten uçabilirim” dedim. Güldü. “Sahiden, uçabilir misin?” “O kadar güzel bir haber verdin ki uçarım” dedim emin bir şekilde. Tabii ki olanaksızdı uçabilmem. Mutlu olsun diye öyle demiştim. Gittim, pencerenin kanatlarını açtım, pervazına çıktım, kollarımı yanlara kaldırdım. Şaşırmıştı. Donup kalmıştı adeta. Ve sonra “Dur!” diyerek bana koştu. Kendimi boşluğa bıraktım. Kurşun gibi aşağı düşüyordum. Biraz sonra yerle buluşacaktım. Birden kollarımı bir kuşun kanat çırpması gibi indirip kaldırmaya başlayınca havalanıverdim. Uçuyordum. İnanmayacaksınız ama uçuyordum. Gittikçe yükselmeye başladım. Bulutların arasına daldım. Pamuk gibi yumuşak ve serindiler. Sağımdan bir yolcu uçağının geçtiğini gördüm.…

Devamını Oku
YAŞAM 

“AKŞAM OLDU, HÜZÜNLENDİM BEN YİNE…”

Būyūksaat’in gongu altı kez vurduğunda arastanın sokaklarından paydos eden dükkânların daraba sesleri duyulmaya başladı. Cemal Usta’nın çırakları, aletleri yerlerine yerleştirmiş, hızla ve neşeyle ortalığı temizliyorlardı. Neşeliydiler çünkü biraz sonra haftalıklarını alınca mahallelerindeki internet kafeye koşup yeni gelen savaş oyununu oynayacaklardı. Kalfalar onları beklerken kapı önünde birer sigara tüttürmüşlerdi. İhsan Kalfa’nın içi kıpır kıpırdı. Akşam kız arkadaşıyla buluşacaktı. Ve bu kez kararlıydı. Ellerini tutup gözlerinin ta içine bakarak “onu canından çok sevdiğini” söyleyecekti. Tabii cesaret edebilirse… Murat Kalfa, geceden beri, ilk çocuklarına hamile karısının –bebek erkekmiş– akşam izlediği diziye, Adana usulü…

Devamını Oku
YAŞAM 

FOTOĞRAF ÇEKMEK

Adana’da, sıcak bir ekim günü sabaha doğru, sanki bu dünyada acelem varmışçasına ebeyi dahi beklemeden, komşu teyzenin ellerinde dünyaya gelip de, ilk çığlığımı attıktan sonra gözlerimi açıp fotoğraf çekmeye başladım. Gözlerim benim doğal fotoğraf makinem oldu. Önce şaşkın ve telaşlı komşu teyzeyi, sonra mutlu ama yorgun annemi ve daha sonra da beni sevgiyle kucaklayan babamın neşe taşan fotoğraflarını çektim. Hayatımın bu ilk fotoğraflarını alıp kalbimin en sıcak ve en derin yerine yerleştirdim. Tozlu sokaklarda bitkin düşünceye kadar top peşinde koştuğumuz, “gulle” oynadığımız, gazoz çekiştiğimiz, kanallarda neşeyle çimdiğimiz, “fırındak” çevirdiğimiz hayatın…

Devamını Oku