YAŞAM 

SAÇMA SAPAN BİR YAZI

Üzgünüm! Hem de çok!

Son günlerdeki gelişmeler beni öylesine yıprattı ki…

Umarsızlık ne kadar acı.

Sinirlerim oldukça bozuldu.

Alıp kendimi bir ustaya götürdüm.

Usta, şu Aydın’a bir bakıver; son günlerde fena halde bozuk” dedim.

Usta beni uzun uzun inceledi.

Öncelikle kafatasının attığını söylemeliyim. O eksik. Sinirleri fena halde bozulmuş. Dingilde çarpıklık var. Müthiş bir depresyona girmiş. Karbüratör delinmiş ve…

Ve diğer bozulan taraflarımı anlatırken sessizce oradan ayrıldım.

Bir ağacın altına oturup derin düşüncelere daldım.

Ve sonra alıp başımı yürümeye başladım.

Farkında olmadan öylesine uzun yürümüşüm ki kendimi Trabzon’da buluverdim.

Yol kenarında birkaç kişi neşeyle horon tepiyordu.

Beni de aralarına aldılar.

Zangır zangır horon tepiyoruz.

Birden toprağın altından sesler geldi, “Kesin artık, uyuyamıyoruz!” dedi birisi sertçe.

Bıraktım horonu, toprağa dönüp, “Uyanın artık! Uyuma zamanı değil. Bakın neler oluyor ülkede. Çıkın deliklerinizden!” diye bağırdım.

Ve oradan ayrıldım.

Bir çocuğun evlerindeki merdivenin tırabzanından kaydığını gördüm.

Öylesine neşeliydi ki…

Ben de kayabilir miyim?” dedim.

Gülümseyerek başını salladı.

Trabzon’dan kaydım.

Ve bir gölün tam ortasına düştüm.

Yüzme bilmediğim için çırpınmaya başladım.

O an aklıma parlak bir fikir geldi.

Gölün suyunu içmeye başladım.

Suyun tümünü içince göl boşaldı ve boğulmaktan kurtuldum.

Sonra içimde yüzen gemilerden birine atladım.

Gemi aydınlarla(!) doluydu. Gerçeklerden, sorunlardan kaçanlarla doluydu.

Bencillerle, ikiyüzlülerle doluydu. Gittikçe çoğaldık.

Ve gemi battı. Zorlukla bir adaya çıkabildim.

Koca adada yapayalnızdım.

Belki Cuma’ya rastlarım umuduyla adayı dolaştım.

Aklıma geldi, bugün perşembeydi. Sanırım yarın onu görebilirdim.

Cuma oldu ama Cuma yine ortalıkta görünmüyordu.

Robenson’un giderken onu da götürdüğünü anladım.

Yapayalnız kalmıştım. Aradan ne kadar zaman geçti, bilmiyorum.

Bir gün bir helikopterin tepemde döndüğünü gördüm.

Öylesine bitkindim ki ayağa kalkamadım.

Sadece parmağımı yukarı doğru kaldırdım.

Bunu gören öğretmenim, “Aydın, tahtaya gel” dedi.

Fırladım yerimden.

Dersimiz ‘Yurttaşlık Bilgisi’ydi.

İnsan haklarını anlatmaya başladım.

Ben coşkuyla anlattıkça öğretmenimin yüzü karardı.

Oğlum, bu bilgiler bir gün başına iş getirebilir” dedi.

Dikkat et!

Ama öğretmenim, bu işsizlikte başımıza iş gelsin. Zaten babamı da geçenlerde işten çıkardılar” dedim neşeyle. “Böylece işi olur…

Ertesi gün asık suratlı iki adam geldi ve babamı kelepçeleyip götürdüler.

Ben babamın arkasından şaşkın ve sessizce bakarken annem hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar