“GADASINI ALDIĞIM, NERELERDESİN?”
-ADANA-
Geçenlerde anam aradı.
“Gadasını aldığım, nerelerdesin?” diye biraz dertlendi. “Bugün sevdiğin yemekleri yapacağım, akşama bekliyorum” dedi.
Bir süredir Amerika’dan ziyaretime gelen arkadaşım Meg Ryan’a Adana’yı gezdirmekle meşguldüm. Bu nedenle anamları biraz ihmal etmiştim. Bu davete çok sevindim.
“Abovvv! Anacığım, gelmez olur muyum? Şöyle bol eşgili dulavrat çorbası da yapacak mısın?” deyip gönlünü alacak hoş sözleri arka arkaya sıralamaya başlayınca “Hoşşikliği bırak, akşama erkence gel” deyip telefonu kapattı.
Akşama doğru Siptilli’deki pide fırınından anneme sevdiği tırnak ekmeğinden, babama da bol deneli, biraz acılı şalgam aldım. Karasoku’daki Tahtacılar Sokağı’ndan geçip Büyüksaat’e çıktım. Ellerinde bohçaları, sıcaktan pembeleşmiş yüzleriyle Çarşı Hamamı’ndan yeni çıkmış teyzelerin arasından geçip Kazancılar arastasına daldım. Dükkânlardan dışarı yayılan ve bana hoş bir melodi gibi gelen çekiç seslerini dinleyerek yoluma devam ettim. Annemler bahçe içinde tek katlı bir evde oturuyorlar. Önce takadan baktım. Anamı göremedim. Kapı gındırıktı. İçeri dıkıldım. Kedimiz Farfara’nın manığı da arkamdan dıkıldı.
“Kele anam, neredesin?” diye ünledim.
Mutfaktan geldi sesi. “Gadasını aldığım, buradayım. Çok sevdiğin yemeği, analı-kızlıyı yapıyorum” dedi.
Yanına gidip pambık gibi yanaklarından öptüm.
“Bayaktan seni düşündüm, nerede kaldı bu oğlan diyordum” dedi.
Sonra sıcacık ve coşkulu bir konuşmanın içine daldık.
“Anacığım, balcan da kızartsan, pideyle sokum yapıp yemek çok hoş oluyor” dedim. “Olur” anlamında başını salladı.
“Sen dolaptan banadura ver de salata yapayım, sonra da karakuş yapacağım” deyince bir allöşşşş çekip sevinçle boynuna sarıldım.
“N’olur, bolamadı yap, çok severim, biliyorsun” dedim. Ve “Sen böyle tatlılar, yemekler yaparsan mitilimi atar hiç gitmem” dedim.
Manalı bir şekilde “Hep böyle dersin ama mısmıl oturmazsın” dedi. “Hadi bakalım, lavgarlık yapacağına şu helkeyi al da duldanın altındaki çiçekleri sula, sonra da zibili dökersin” deyip beni işe koştu.
Dediklerini yaptıktan sonra mutfak kapısına dayanıp onu izlemeye başladım.
“Orada dinelip durma, yanıma gel, duyduğuma göre şu Amerikalı artizle sokaklarda ziv ziv dolaşıp fort atıyormuşsun, dikkat et, etrafa beni malamat etme” dedi.
“Anacığım, böyle konuşup da beni dellendirme, n’olur” deyince güldü.
“Ben böyleyim, denişmem” dedim.
“Hadi hadi, şu bocite su koyup sofraya götür, baban biraz sonra pavlikeden gelir” dedi ve neşeli bir türküye başladı.
“Köprünün altı ırmak,/ Su gelir barmak barmak/ Her yiğidin kârı mı/ Adana’dan kız almak.”
MERAKLISINA ADANACA:
- Gadasını almak: Belasını almak
- Eşgi: Ekşi
- Hoşşik: Yalaka, yağcı
- Dene: Tane
- Taka: Pencere
- Gındırık: Aralık
- Dıkılmak: İçeri girmek
- Manık: Kedi yavrusu
- Kele anam: Kadına bir hitap şekli
- Pambık: Pamuk
- Bayaktan: Biraz önce
- Balcan: Patlıcan
- Banadura: Domates
- Sokum: Dürüm
- Allöşşş: Bir sevinç sözü
- Abovvv: Bir şaşırma ünlemi
- Bolamadı: Bol miktarda
- Mitil: Yatak, yorgan eskisi
- Mısmıl: Doğru düzgün
- Lavgar: Boş ve çok konuşan
- Helke: Kova
- Dulda: Gölgelik, kuytu yer
- Zibil: Çöp, ‘çok – oldukça fazla’ anlamına da gelir.
- Dinelmek: Ayakta durmak
- Ziv ziv dolaşmak: Boş boş dolaşmak
- Fort atmak: Hava atmak
- Malamat: Rezil, kepaze
- Dellenmek: Delirmek
- Denişmek: Değişmek
- Bocit: Bakır sürahi
- Pavlike: Fabrika
- Dulavrat çorbası, analı-kızlı: Yöresel yemekler
- Karakuş: Cevizli bir hamur tatlısı
- Siptilli, Karasoku: Eski semtler
|