‘KÖTÜ KALP’İN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
-ADANA-
Bu, biraz gecikmiş bir yazı… Gündemin hızla değiştiği ve her şeyin yerini bir başka önemli durumun, olgunun aldığı bir çağda belki de “zamansız”lığa bir övgüdür bu tutumum…
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü… 1857’de eşit hak arayışı için grev yapan 139 dokuma işçisi kadının direnişte öldüğü gün… Bir kutlamadan ziyade bir anma… Bu nedenle birkaç yıldır Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kadın yazarlardan, feminist kuramla ilgili paylaşımlar yapıyor ve eşitlik bağlamında, kadının bilinçlenmesinin öneminin fark edilmesine dikkat çekmek istiyorum. Bu yıl ise kuram değil, kurmaca bir eser seçtim.
“Bu kötü kalpler çok fena, insanın içindeki iyiliği öldürüyor. Bu insanlar çok fena, insanın içindeki iyiliği öldürüyor.” (s. 57) diyor ‘Kötü Kalp’in anlatıcısı.
‘Kötü Kalp’, Aslı Tohumcu’nun son romanı. 2020’nin ilk aylarında basıldı. Taptaze bir kitap… Ama yazarı, bu romanı, nereden başlayıp nasıl yazacağını, üslubunu, anlatıcısını nasıl belirleyeceğini bulabilmek için üç yıl beklettiğini söylüyor Aynur Kulak’a verdiği röportajda…
‘Kötü Kalp’e gelinceye kadar da ‘Abis’, ‘Yok Bana Sensiz Hayat’, ‘Şeytan Geçti’, ‘Taş Uykusu’, ‘Sevil de Sevme’, ‘Durmadan Leyla’ adlı kitapları basılmış, birkaç seçkide öyküsü yer almış Aslı Tohumcu’nun. ‘Abis’ten itibaren sözünü sakınmadan kadına yönelmiş olumsuz olan her ne varsa anlatmış Aslı Tohumcu. ‘Kötü Kalp’te de onun üslubunu tanıyanlar için hiç de yabancı olunmayan bir dille kadına yönelik her türlü şiddeti ve suçu anlatıyor.
“Ölülerimizi ‘sık kullanılanlara’ ekliyoruz. / Ölülerimize ölülerimiz ekliyoruz.” diye başlıyordu Birhan Keskin ve Aslı Serin’in birlikte yazmaya başladıkları “http://www.anitsayac.com” adlı şiir. İki şairin amacı, erkek şiddetine maruz kalıp öldürülen kadınlar için sanal ortamda oluşturulan “Anıt Sayaç”ı şiirin başlığı yaparak bu şiddete dikkat çekmekti. Şiirin oluşturulduğu iki aylık süreçte nerdeyse her gün bir kadının öldürüldüğüne tanık olunduğunu söylüyor şairler. Özgecan’ın katledilmesinin ardından kendileri için şiirin devam ettirilmesinin de bir başka tür acizliğe dönüşeceğinden bir noktada bitirilmiş şiir.
İşte, ‘Kötü Kalp’, bu şiirde anlatılanları anımsatıyor, şiirin temasındaki acıyı, isyanı, adaletsizliğin yaşattıklarını duyumsatıyor. Roman bir adli tıp raporuyla başlatılıyor. Sonra soruyor anlatıcı: “İnsan olan böyle bir şeyi unutabilir mi? Unutamaz asla. Bu hatırlayıştan biliyor hâlâ insan olduğunu. ‘İnsan kalabilmek için yaptın bunu’ diyor kötü kalbi alarma geçerek. Bu hayata arsızca senin vicdanınla tutunan o sürüye rağmen insan kalabilmen için.” (s. 9)
Roman boyunca şiddetin ve suçun sıradanlaştığına tanık oluyor okur. Üstelik de bu anlatılanların, bir kurmaca eserde yazarın kurguladıklarından ibaret olaylar olmadığını, benzerlerini her gün haberlerde okuduğumuzu, televizyon kanallarında izlediğimizi düşündüğümüzde hayat nerede bitiyor, kurmaca nerede başlıyor diye geçiriyoruz içimizden. Kurgu bu kadar örseliyorsa içimizi, hayatın içindekiler nasıl yaralamaz insanı?
Yazar romanına bir epigrafla başlamış: “Adaleti hak edip de alamamışlara… Keşke elimden gerçek bir şey yapmak gelseydi…” Bu epigrafla aslında roman boyunca bize dinlettiği “kötü kalp”in sesinin peşinde olduğu adaletin günümüzde hiç de istendiği gibi çalışmadığına işaret ediyor. “Adaletin terazisini dengeye oturtmayı seçti o çünkü. O terazi ki ne zamandır sadece arsızlardan yana ağır basıyor. O teraziyi, dengesini bozanlara yedirmeye geldi o. Hayatın dengesini kurmaya geldi.” (s. 79)
Tecavüz, istismar, çalışanların haklarının ihlali, trafik kazalarında hayatını kaybedenler, işten çıkarılmalar, barış akademisyenleri… Son yıllarda yaşanan, tanık olunan her ne varsa romanın içinde ondan bir izi bulmak mümkün. Kendisi de bir barış akademisyeni olan ve işsiz kalan başkahraman, eşini ve evini de bırakmak zorunda kalmıştır. Benzer nedenlerle onursuzlaştırılan ve yalnızlaştırılan insanlardan intihar edenler olur. Bunlardan biri de hocasıdır. Ekrem Hoca’sının, oğlunun okulunda dışlanmasına katlanamayıp kendini astığını öğrenir başkahraman. “Yaşamak zorunda bırakıldıklarıyla asla barışamayacağını biliyor. (…) Bunları kendilerine yaşatanlarla da barışmayacak. (…) Bozulan şey ne kadar tamir edilirse edilsin bir yerinde kalır o arızanın anısı. Kalır, iyileşmez.” (s. 103) diyor “kötü kalp”.
Yazar; roman boyunca bir taraftan tanık olduğu, fark ettiği, maruz kaldığı bütün kötülüklerin cezasını “iyi kalp”ini susturup “kötü kalp”inin sesini dinleyerek veren başkahramanın, onun peşine düşen emniyet güçlerinin ve zaman zaman da suçluların iç sesiyle okura sesleniyor. Olayları farklı anlatıcıların bakış açısından da görmemizi sağlıyor böylece.
Suçluların ensesinde, görünmeyen, nereden geldiği fark edilemeyen bir ses olarak var, başkahraman. Sesini duyuyor ama onu göremiyorlar. Tacizcinin, suçlunun kulağının arkasında bir sestir sadece duyduğu, “Ayıptır kardeşim yapma, ne hakkın var karıyı kızı taciz etmeye” diyen. Gözlere görünmeyen, tacizcinin cezasını keserken bile göremediği bir ses… Romanın sonlarına doğru giderek küçülen, zayıflayan, eriyen, tükenen, kötü kalbinin sesi, iyi kalbini yok eden bir başkahraman…
Emniyette bu vakayla ilgilenen ekibin başındaki Başkomiser Levent de karısını trafik kazasında kaybetmiştir. Romanın bir yerinde karısını ondan koparan kazayı yapan genç adamın elleri plastik kelepçeli bir arazinin ortasında yüzükoyun yatarken, arkadan bir sesin “Göze göz, dişe diş” diyerek istediğince bir araçla üstünden geçebileceğini fısıldadığı bir rüya görür.
Romanda kötülüğün sıradanlaştığına, şiddetin şiddeti doğurduğuna, adaletin dengesi bozulunca haksızlığa ya da şiddete maruz kalanın kendi adaletini sağlamak için harekete geçtiğine tanık oluyoruz.
“Zıvanalı geçme tekniği nedir Aslı, bilir misin? / Bak öğren bunu. / Çünkü bu şiir birbirine geçmiyor. / Acıyor, soğuyor, acıyor, soğuyor, acıyor, soğuyor. / Bitişmiyor. Birinin acısı öbürüne geçmiyor. / Bütün kadınlara bundan böyle başka türlü ‘ateşli’ olmayı, / ‘şiddetle’ öneriyorum Aslı. / Çıkıp iki oda bir salondan, / Ateşli silahlar elimizde, Uma’nın kılıcı belimizde, / Savunma ve dövüş sanatlarında ustalıklı. / Anitsayac’ta bu kadar kadın ismi yeter. / Yeter artık, yeter çıkalım zıvanadan.” demiş Birhan Keskin ve Aslı Serin.
“Kötü Kalp” de bu dizelerdeki gibi, dengesi bozulmuş adaletin terazisini düzeltmeye geliyor. Aslı Tohumcu’nun iyi kalbini susturup kötü kalbini dinleyen başkahramanı, olması gerekeni mi gösteriyor? Geciken adalet, adalet olabiliyor mu? Gecikiyorsa adalet, herkes kendi adaletini mi sağlamalı? Okuyun, yorum sizin… Benim yorumum mu?
Şiddetin tanımı da biçimi de günümüzde genişledi. Ömrünün birinci yarısında erkekten değil, eril zihniyetten (kadının kadına uyguladığı hem de) engellenmeler yaşamış bir kadın olarak diyorum ki dünyanın bilimle, akılla, düşünceyle güzelleşeceğini unutmadan; emeğimizi önce kendi bilinçlenmemize adamalıyız. Kimsenin bizi tanımlamasına, kategorize etmesine de izin vermemeliyiz.
Emeğinin bilincinde olan, ona sahip çıkan ve kendi emeğiyle dünyasını güzelleştirmek isteyen bütün kadınlara selam olsun…