BATTANİYE
Hasan, elli sekiz yaşındaydı, uzun boylu ve omuzluydu. Çok erken yaşlarda gelen yaşam yükü bu omuzlara anca sığardı. Bu yüzden en çok omuzlarına atarken ceketi, biraz mağrurlanırdı. Güleç yüzünde yaşanmışlıkların izini, gözlerinin çakırında solmuş bahçelerde tek kalan ve yaşama tutunan ağaçları taşırdı. Çocukluk, abilik, babalık hepsi bir arada, iç içe tutunuyordu kendinde. Kendi kendisiyle baş başa kalmayı sevmezdi Hasan, bilmezdi de! Altmışına dayanana kadar hiç bilmedi de. Bilmediği için mi sevmedi, sevmediği için mi bilmedi, bu da bilinmez! Korkar mıydı kendisiyle baş başa kalmaktan, bu da fark edilmezdi. Çevresi kalabalıkların,…
Devamını Oku