BİR DİPSİZ KUYU

Dört duvara mahkûm olduğumuz son aylarda her şeyin başkalığında kaybolmaya fazlasıyla zamanımız vardı sanırım. Hayatımızın sınırları, o büyük ve karmaşık boyutundan sıyrıldı da küçücük bir eve, hatta odaya sığıverdi. (Sığdırabilenler olarak şanslıydık, şüphesiz.) İçinde bulunduğumuz denklem basit bir hal aldı. Şairin düşünmediğimizden yakındığı o ince şeyler durup düşünüldü belki, düşünülmeliydi ya da. Hayatı işine endeksli yaşamaya çalışan bizler, bu sığ, sıkıştırılmış, içi boşaltılmış “yaşamak” tanımına kendimizce kafa tuttuk. O “özgür” olduğumuz –ki bize göre dilediğimizce gezmek olan– zamanlara hasretlik duyarken birbirinin aynı olan mekânlara ve benzer zamanlara hapsolduğumuz bütün yaşanmışlıkların…

Devamını Oku