EDEBİYAT 

‘NÂZIM HİKMET İYİ İNSAN’

“Bana yeter/ yirminci asırda olduğum safta olmak/ bizim tarafta olmak/ ve dövüşmek yeni bir âlem için…” Şiirlere kendine özgü ses ve sazıyla adeta can veren Ruhi Su, Nâzım Hikmet’in eserlerinin bestelenmesi konusunda, “Aydın bir ozanın şiirini bestelemek kolay bir iş değil” der ve ekler ‘Ezgili Yürek’te: “Memleketimizde bilimin ve bilim insanının boş kalan yerini sanat ve sanat insanı almış, toplumun sorunlarını bir bilim insanı gibi incelemek zorunluluğu duymuştur. Batı’daki gelişme içinde toplum düzeninin kurallarına aykırı gelen düşüncelerinden dolayı işkence gören, ölüme mahkûm edilen bilim insanlarına karşılık bizim memleketimizde çoğunlukla hep…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘DİKEN UCU’NDAN ‘YOLUN GÖLGESİ’NE BEHÇET ÇELİK’İN ÖYKÜLERİ ÜZERİNE – 2

“… Masalı dinleyen uyur, anlatan uyumaz. Masal anlatan gecenin bekçisidir, nöbetçisidir.” Çukurova Sanat Girişimi bünyesindeki Çukurova Okulu’nun çevrimiçi etkinliği olarak Behçet Çelik söyleşisini gerçekleştirdik, 17 Aralık’ta. Uzaklara rağmen içten, izleyenlerin katkılarıyla zenginleşen sıcak bir söyleşi oldu. Behçet Çelik öyküleri üzerine yazdığım ilk yazı, bu yazının ilk bölümü de diyebiliriz, 20 Ağustos’ta yayımlanmıştı Son Baskı’da. Şimdi o yazıya girmeyen son öykü kitapları üzerinde durmak istiyorum: ‘Diken Ucu’, ‘Kaldığımız Yer’ ve ‘Yolun Gölgesi’. Son üç öykü kitabında, 2007’de basılan ‘Gün Ortasında Arzu’da bir an önce kurtulmak istediği kente, ana baba evine dönen…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

EL ÖRGÜSÜ YASTIK

“Bunları yaz. Vallahi yaz. Benim böyle bir yeteneğim yok, vallahi bak, yaz ama… Söz…” “Ama senin duygularını nasıl aktarabilirim ki? Bu zamanı deneyimleyen sensin.” “Olsun, ben sana yazdıklarımı vereceğim zaten, ama ben öyle bir öykü gibi anlatmadım. Öylesine, hissettiklerimi yazdım.” Birbirine geçmiş duygularla kâh ağlamaklı kâh gülerek anlatıyordu: “Valla bak, bu Adana insanı bir başka… Kadını da erkeği de… Ben böyle bir saygı, böyle sıcaklık görmedim başka bir yerde!” Her zamanki gibi seslerin değerini basa basa konuşuyordu. Bu akşam biraz daha farklı bir heyecan içindeydi. “Kafayı yemek üzereydim. Yok, bu…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

HER ŞEY BİR ANIYA DÖNÜŞÜYOR

Her şeyden ve herkesten çok uzağa gitmeyi istiyordum. İnsanlardan, eşyalardan kaçarken onlara daha bağımlı hale geldiğimi de itiraf etmeliyim. Evet, uzaklaşmanın, kendi içime kapanmanın bir kurtuluş olduğuna hem inanmış hem de arkadaşlarım tarafından inandırılmıştım. Onca söz söylenmiş, onca öğüt verilmiş olsa da ben yine mantığımın dediğini değil de yüreğimin sesine kulak vermiştim. Yalnız kalmaya tahammülüm yoktu. İşim olsun olmasın dışarıya atıyordum kendimi. Sokaklarda kalabalıklar arasında yürümek, parkta saatlerce amaçsızca oturup etrafı seyretmek, tanıdık birilerine rastlamak ve akşam olunca da çok sevmesem de, anlaşamasam da sırf yalnız kalmamak adına bir arkadaşı…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

KALANLAR

Çok mu seviyorum bu sokağı? Ne işim vardı sürekli dolanıp duruyorum. Ellerimde kedilere aldığım mamalar, bir şişe su. Ortada kediler yok? Nereye gitti hepsi yine bir gün içinde? Aklım almıyor. “Gel pisipisi” diye seslene seslene yürüyorum, yanımdan geçenler tebessümle bana bakıyorlar, tebessüm olduğunu farz ediyorum, alay ediyorlarsa sonuçta kendilerine ediyorlar. Hiç dert olmaz bana zaten, bir başkasının benim için ne düşündüğü. Belki yalnızca geceleri. O da vaktim varsa. “Gel pisipisi!” Nihayet en tombul olanı geldi, Laz Müteahhit olur kendisi. “Kediye öyle mi denir hiç?” derdi rahmetli annem bu kedinin burnunu,…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

CORONIC BİR OLAY

Posta kutumda bir zarf duruyor olması şaşırttı beni. Daha doğrusu, bir kurumdan değil de üzerindeki el yazısından anladığım kadarıyla, bir kişiden gelmesine şaşırdım. Özel bir mektup almayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki… Çarşamba günü iş dönüşü aldım mektubu. Pandemi nedeniyle eve erken geldiğim günlerden biriydi. Kahverengi ve biraz da kabarık bir zarf posta kutumun dışına sarkmış halde duruyordu. Merakla alıp birinci kattaki daireme çıktım. Üstümü hızlıca değiştirip poşet çay eşliğinde incelemeye başladım zarfı. Milano damgasını gördüm üzerinde. Yurtdışından gönderilmişti demek. Zihnim, saliseler içerisinde, bana oralardan mektup yazacak kimse var…

Devamını Oku
EDEBİYAT TOPLUM 

ORHAN VELİ VE “GARİP” ŞİİRİ

“Bu umut özgür olmanın kapısı;/ Mutlu günlere insanca aralık./ Bu sevinç mutlu günlerin ışığı;/ Vurur üstümüze usulca ürkek.” – Oktay Rıfat Her geçen gün biraz daha fazla baskı altına alındığımız toplumsal koşullarla yaşamaktayız. Ekonomik koşullar, hayat pahalılığı, sık sık karşılaştığımız zam haberleri, enflasyon denilen canavar ve bir türlü sonu gelmeyen ekonomik paketler hangimizi garipleştirmiyor ki? Hangimiz biraz garip, hangimiz biraz şair değiliz ki? Aziz Nesin’in “Türkiye’de her üç kişiden beşi şairdir” demesi belki de bundan… Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday ve Ali Oktay Rıfat’ın 1937’de ‘Varlık’ dergisindeki çıkışları Orhan…

Devamını Oku
EDEBİYAT TOPLUM 

TEREDDÜT

“Canlı mıydım? O uğursuz kıyıda/ Öldüğüm gün de bilemedim.” – Melih Cevdet Anday, ‘Teknenin Ölümü’ Yabancı olanla karşılaşma dışlamayı getirir ilkin. Bu, zamanla çekinceye dönüşür. Çekince, asimilasyona evrilir sonra: Erki elinde bulunduranın bir şok dalgası gibi kırılgan olana abanması. Anlar tiksintiyi tetikler, anlama çabası nefretle, nefret bulantıyla kirlenir. Varoluş, anlık yanan ve –belki– binlerce yıl sönük kalacak cılız ışık belirleniminin içinde kavranır: Vakayiname yazarı Roquentin üçüncül bir göz olarak bu imgelemi aktarır bize. Anlamsızlık okyanusu, bulantı, savruluş, bayılma, ölüme yakın deneyim, iç sıkıntısı ve tüm kudretiyle devinen, kaynayan, ısıran, kanayan,…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ALFABE

Alfabe; eskiden yazılmış, bir yerlerde yitip gitmesin diye buraya bırakılmak istenmiş uzun bir öyküdür. Her harf aslında bir biçimler evrenidir. Biçimleri de hep bir şeyler hatırlatır insana. “A”; asildir, ilktir. “E”, uykuya henüz dalmış bir kedi yavrusudur. “Ü”; alfabenin en güler yüzlü harfidir, iyi niyet gelir akla. “Ö”, biçim itibariyle biraz şaşkındır. “İ”, güzel suratlı bir insanın dudağının yanındaki bendir. “J”; en içe dönük, en yalnızıdır alfabenin. “K”, çok tercih edilen bir makas gibi keskindir. “Z”; sonu, bitişi simgeler, sonrası yoktur. Noktalar vardır bir de harfleri güzelleştiren, “sus” derken iki…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

BİR TÜKENİŞİN VE TUTUNAMAMANIN SERENCAMI: ‘OSMAN’

Bir roman hakkında yazmaya ya da bir yazıyı kaleme almaya başladığımızda yazının giriş cümlesine karar vermek sanırım meşakkatli bir iş oluyor. Hele bu yazı sevdiğiniz yazarın romanı ise bu meşakkatlilik ve duraksama süresi biraz daha artabiliyor, şüphesiz. Ayfer Tunç benim için ayrı yeri olan yazarlardandır. Özellikle 1950 sonrası çağdaş edebiyatta fikrimce hak ettiği yerde olmayan, iyi metinler yazmasına rağmen geminin önemli ama görünmeyen çok iyi mürettebatındandır. Türk edebiyatının verimli yazarlarından olan Ayfer Tunç’un son romanı ‘Osman’, eylül ayında yayınlandı. Dünya salgın sessizliğinde daha da içlere çekilmişken sessizce yayınlandı; ama heyecanla…

Devamını Oku