EDEBİYAT 

DON KİŞOT

Rosinante’nin motorunu çalıştırdı. Saçlarını arkasında toplayıp kaskını taktı. Rosinante’nin kişneyişleri “Artık gidelim” diyordu, kırmadı atını, bastı gaza. Rüzgârı hissetmeye başlayınca özgürlüğün rüzgâr koktuğunu düşünürdü. Tüm şehri ardında bırakmak istercesine sürüyordu atını. Sigara isteği şehri ardında bırakma isteğinin önüne geçmişti, Rosinante’nin yularını çekip durdu. Rosinante’yi bağlayıp kaskını çıkardı. Saçları dağılırken yıldız kaydı, dilek tutamayacağı yıldızlardan biri daha kaymıştı, işte. Bankın köşesine otururken zırhından bir sigara çıkarıp yaktı. Bu zırhı yeni almıştı ve birilerinin ona motorcu ceketi demesi onun için önemli değildi, zırh zırhtı. Birilerine bakarsa, o birileri çok şeyler söylüyordu ve…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

DÜNYA EDEBİYATINDA FANTASTİK/BÜYÜLÜ GERÇEKÇİLİK

Fantastik, 17’nci yüzyıldan sonra edebi eserlerde yer almaya başlamış bir kurgulama türdür. İngiliz korku romanlarında yer alan doğaüstü varlıklar, canavarlar, hayaletler roman kurgularının içine geçmiş ve böylece gerçekliğe aykırı durumlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Tam anlamıyla 18’inci yüzyılda Fransa’da edebi bir tür olarak kabul edilmiştir. 20’nci yüzyılda ortaya çıkmaya başlayan ve yeni edebiyat biçimlerine uyum sağlayarak değişikliğe uğramış ve sadece perili evleri, şatoları, şeytanları anlatan bir tür olmaktan uzaklaşmıştır. Bu kurgulama türün yaygınlaşması, 1634’te Kepler Samnium’un ‘Rüya ve Cyrano de Bergerac’ın Öteki Dünyası’ adlı eserinde Nodier’in 1920’li yıllarda kurduğu çılgınlar okuluyla…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

BEHÇET ÇELİK’İN ÖYKÜLERİNİN DÜNYASINA KISA BİR YOLCULUK

“Adana’ya kar yağmış/ Karın altında gül kalmış” 2006 yılı olmalı… O yıllarda üniversitede anlattığım ders, uzaktan eğitimle verilmiyordu, sınıf dersiydi, yüz yüzeydi. Her dönem mutlaka bir roman, bir öykü, bir şiir ve bir deneme kitabı okurduk girdiğim sınıflarla birlikte, değerlendirirdik. Böylece hiç olmazsa liseden yükseköğretime yeni geçmiş gençlerle sınava hazırlıkla geçen yıllarında ilgilenme fırsatları olmadığını düşündüğüm güncel edebiyattan, yeni kitaplardan konuşurduk. Dil çalışmaları edebiyattan ayrı düşünülebilir mi zaten? İletişim’in o yıllarda kent kitapları yeni çıkmaya başlamıştı. ‘Adana’ya Kar Yağmış’ kitabını da öyle okuduk o yıl ve sonraki birkaç yıl daha.…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

NÂBİ VE ORTANIN DÜNYASI

“Çok da mağrur olma kim meyhane-i ikbalde/ Biz hezarân mest-i mağrurun humarın görmüşüz” – Nâbi Türkler, Anadolu’ya doğru bir ilerleyiş gösterdiklerinde pek çok şeyle karşılaştılar. Bu ilerleyişin güzergâhında İran vardı. Türkler, İran’da sosyal ve siyasi pek çok yeni şeyin yanında İslamiyet ve şiir ile karşılaştı. İkisini de kabul ederken kendi ruh dünyasına uygun bir kıyafetle sergilemiştir. İslamiyet’i İran’dan öğrenen Türk Müslümanlığı, Arap ve Fars Müslümanlığından farklılıklar arz eder. Tıpkı bu inanç gibi Türkler bu yeni şiir tarzını alıp kendi ruh dünyalarında geliştirerek zamanla Fars şiirine denk şiirler meydana getirmişlerdir. Bu…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

GÜN BATIMININ FISILTISI

“İnsanlar ilk ve son kez analarının karnından çıktıkları gün doğmazlar, yaşam kendilerini defalarca yeniden doğurmaya mecbur kılacaktır onları.” – Gabriel Garcia Márguez Her zaman olduğu gibi şafak sökerken uyanmıştı. Dağlara ovalara giderken giydiği uzun basma elbisesini geçirdi üzerine. Büyük cepli önlüğünü beline bağlayıp ot sökme çakısını cebine koydu. Evden çıkmadan aynaya baktı. Aklına düşen muzip düşünceyle bir göz kırptı suretine. Saçlarına düşen gri tellerin güzelliği kendini de güzel göstermişti. Daima başına bağladığı renkli yazmasını bu kez boynuna dolayıp kara kıvırcık saçlarını serbest bıraktı. “Güzelim” dedi aynaya bakarken. Kapıyı açıp beton…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

DİYAGONAL DİYALOGLAR – 8: PASTORAL

+ Şu manzaranın güzelliğine bak. İnsan bakmalara doyamıyor. Sence de güzel değil mi? Şimdi içine dalıp yuvarlanmalı. Çocukken söylediğimiz bir şarkı vardı: “Kıır çiçekleri ovalara yayılıır…” – Karşıdan bakması daha güzel. İçinde olunca ürperiyorum ben. + Olur mu? Çimenler, çiçekler, kelebekler… “İinsan yine hayran olur sarılıır…” – İşte, o çimlerin arasında dolanan karıncalar, böcekler kaşıntı yapıyor bende. Lafı bile yetti; bak, tüylerim diken diken oldu! + Yapma böyle. Onların doğal ortamı bu, evi. Yakından baksan her birinin ne harika, ne benzersiz olduğunu görürsün. “Bal yapanlar peteklere konarlar…” – Elimde değil,…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

EDO; DİZGİNLENEMEYEN SÜVARİ

Bazen kütüphanemin camlı kapaklarını açar, bir yaz akşamı serin Akdeniz kıyılarında dolaşırcasına kitaplarımın arasında gezinirim. Aradığım herhangi bir şey yoktur. Öyle boş boş, dalgaların kıyıdaki izlerini takip eder gibi kitapların sırtında iner-çıkar parmaklarım. Bazen kitabın adı, bazen önceden okumuş olmanın tadı ya da güncele ilişkin konusu veya yazarı beni dost meclislerine çağırır gibi davet eder. Ben de bazen ayaküstü hal hatır sorma, bazen uzun uzun derinlikli sohbet etme düzeyinde davete icabet ederim. Şiir kitaplarının üzerinde dolaşan elim o gün Adnan Yücel’in ‘Soframdaki Kaval Sesi’ kitabında durdu. Hemen yanı başında farklı…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘KONÇİNALAR’, HALDUN TANER, CİNSİYETÇİ SÖYLEMİN SİNİR UÇLARI…

“İskambil destesinin en sevdiğim kâğıtlarından biri, üzerine The Jolly Jocker yazılı, o delişmen, o uçarı, o biraz cambaz, biraz sihirbaz, bir miktar da düzenbaz; ama neşe dolu, hayat ve hareket dolu kanı sıcak delikanlıdır. Ne yazık ki, Jocker’lere Kanasta’dan, Kumkan’dan, Remi’den başka oyunlarda pek yer verilmiyor. Verilse, her girdikleri oyuna renk ve hareket, canlılık ve şaklabanlık katarlardı.” (1996, s.40) İskambil kâğıtlarıyla aranız nasıldır? Benim iskambil oyunlarıyla pek aram yoktur; çocukken kuzenler bir araya geldiğinde oynadığımız papazkaçtıda papazın, pisyedilide yedililerin elimde kaldığını hatırlıyorum. Konçinaların da altılıdan küçük kâğıtlar demek olduğunu bu…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

TAŞINARAK AŞINMAK

İç mimarımız, yeni aldığımız evin tadilatında son dokunuşlarını da yapmış, aradı. Evin görüntülerini WhatsApp’tan atacakmış. Dilediğimiz zaman görüp teslim alabilir, istediğimiz zaman da taşınabilirmişiz. Taşınmak. Bir sözcüklük eylem. Ülkemizde her yıl bir milyon iki yüz elli bin kişi bir yerden bir yere taşınıyor. 21’inci yüzyılda hâlâ göçebe bir toplum olmaktan kurtulamadık. Gerçek anlamda bir yere kök salamıyoruz. Özellikle gençliğimde liseden sonraki on beş yıllık zaman diliminde ne kadar çok yer değiştirdiğimi kaç kez saymaya yeltendiysem de her seferinde taşınma serüvenlerimden birini unuttuğumu ayrımsamışımdır. Söz konusu on beş yıllık sürede bekâr…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

KUZEY YILDIZI’M

Şimşekler çakıyordu, hepsi aynı renk olan şemsiyeler adeta altında saklanan insanın ruhunu yansıtıyordu. Hepsi benliğini kaybetmiş birer bedene saklanıyordu. Duygusuz. Otobüs durakları tıklım tıklım, herkes küçük bir çatı altında yağmurdan saklanıyordu. Telaşlı gözler arada bir yola kayıyor, otobüs ne zaman gelecek diye bekliyordu. İşten yeni çıkmıştı ve elinde son birkaç ayın raporlarını ıslanmasınlar diye sıkı sıkı tutmuştu. Kızıla kaçan saçları hafiften ıslanmaya başlayınca sarı yağmurluğunun gözlerini saklayan kapüşonunu taktı ve ağır adımlarla insan kalabalığına karıştı. Gözleri saçından daha da kırmızı bir haldeydi ağlamaktan. Kovulmuştu; boşlukta ve çaresizdi. Gökten kayan yağmur…

Devamını Oku