EDEBİYAT 

FÜRUZAN İÇİN…

“Edebiyatımın ve diğer çalışmalarımın önüne hayatımla ilgili konulardan hiçbirinin geçmemesini önemsedim, önemsiyorum. (…) Ben, benim.” – Kitap-lık, S.152, s.8 2019 yılının Ekim ayında Çukurova Sanat Girişimi’nde (ÇSG) ayda bir kez cumartesi günleri ‘Öykü Serüvenine Yaklaşımlar’ üst başlığında bir yolculuğa çıkmıştık. ÇSG’nin bir “okul olma” çabasının yansıması olarak edebiyat da önemli bir yere sahipti bu yolculukta. O dönem dört ay kadar bu etkileşimli okumaları sürdürdük Sevim Sezer arkadaşımla. Bu öykü serüvenini biz Füruzan’la ve onun 1971’de Sait Faik Hikâye Armağanı alan ilk kadın yazar olarak anılmasını sağlayan, yayınlandığında çok ses getiren…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ÇOK SATMAK, ÇOK KAZANMAK

Kitap, elbette bir metadır; yani herhangi bir ticari eşya gibi alınıp satılan bir şey! Kapitalizm, şeylerin kullanım değerlerini geriye iterek değişim ya da mübadele değerlerini öne çıkardığından beri kitabı temellük edeni kullanım değerini temsil eden ‘okur’dan değişim değerini temsil eden ‘alıcı’ya dönüştürdü. Marx’ın Das Kapital’de ‘meta fetişizmi’ diye kavramsallaştırdığı durum, kitap bağlamında, ‘okur’un ‘alıcı’ya dönüşmesinden başka bir şey midir acaba? Kitap da, bütün öteki emek ürünleri gibi, meta, yani ticari mal kimliğiyle piyasada dolaşıma girdiğinde fetişleşiyor. Fetişleşme ya da insan emeğinin ürünü olan bir şeyin –burada söz konusu şey kitaptır–…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

VİCDANI ŞİİRİNE DÂHİL ETTİ SALİH BOLAT

“Ve gece, yani şiirin zamanı./ Çünkü şiir alacakaranlıkta/ görebilen bekleyiştir.” [1] Salih Bolat ile 1970’li yılların başında, Çıkrıkçılar Yokuşu’ndaki –bol cıgara dumanlı– ‘Petek’ edebiyat dergisi bürosunda tanışmıştım. Onu nasıl anlatabilirim? Şairi (şiirini) anlatmaya kalkışmak zor olsa da şiirinin hakkını verendir şair, dizeleri okurlarıyla bütünleşip topluma mal olandır; tabii ki Füruğ Ferruhzad’ın “Şair olmak, insan olmaktır,” deyişini “es” geçmeden… “Dostum, tam da budur şairin işi, düşlerini yorumlayışı ve fark edişi. İnan bana, düşlerinde kapılır insan en gerçek kuruntusuna: Tüm şiir sanatı ve şairlik gerçek düş yorumculuğundan ibarettir,” [2] satırlarıyla Friedrich Nietzsche’yi……

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘995 KM’LİK BİR YOLCULUK

995 kilometrelik bir yolculuğa çıkıyoruz, hazır mısınız? Yolculuk nereye? Yolculuğu başlatan, sizi yola davet eden kim? Daha önemlisi, 995 kilometre gibi görünen bu yol, ondan daha uzun. Otuz yıl önceye gidiyoruz. Belleğin girdaplarında dönüp duran, üzerine çok konuşulup yazılan ama aslında belki de görünenin aksine hiç yazılmayan bir döneme… Murathan Mungan’ın son romanı ‘995 km’ ekimde çıkar çıkmaz kitapla ilgili söyleşiler de gündeme gelmeye başladı. Bu söyleşilerin birinden öğrendim aslında bu romanın ilk bölümünün ‘Murathan 95’te yayınlandığını. (‘Murathan 95’i okumadım, bilmiyordum.) Ama zihnimi zorladığımda başka bir şeyi hatırladım: ‘Stüdyo Kayıtları’nda…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘VE İHTİMAL, SEN YİNE BENİ SEVMEYECEKSİN…’

“Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı…” 73 yıllık ayrılığa sanki tanıklık etmişim, yaşamışım da kalem tutarken onu görmüşüm gibi… Orhan Veli… Hem çocukluk hem lise çağlarımın en büyük dev şairi… Adı geçtiğinde şiir olur yüreğimde dökülür birer birer satırlar; “Cep delik, cepken delik,/ kol delik, mintan delik,/ yen delik, kaftan delik,/ kevgir misin be kardeşlik!” Melih Cevdet ve Oktay Rifat gibi şanslı olmayı, o zamanda Orhan Veli ile ‘Garip’ akımını yazmayı çok isterdim. Ama ben Orhan Veli’yi çok okudum, çok yazdım, çok anlattım ve çok yaşattım. Bu üç arkadaş bilmeseler de…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

BİR KALEMİN HATIRA DEFTERİ

Herhangi bir ülkede, herhangi bir şehirde kalemleri tamir ediyoruz. Kalem o kadar çok konuşmuş ki yorulmuş. Mutluluğu anlatmış, klasiklerdeki mutluluk. Demiş ki: “Ama bu dünyada hiçbir şey kalıcı değildir. Mutluluk, bir kez geldikten hemen sonra azalır. Biraz zaman geçince hemen bitmeye yüz tutar. En sonunda da tükenir ve biz her zamanki ruh halimize döneriz. Tıpkı suya atılan bir çakıl taşının yüzeyde oluşturduğu dalgalar ve sonra o dalgaların giderek kaybolması gibi…” İlk önce kalemi gökyüzü şehirlerine uzatalım. Yazsınlar içlerinden geçenleri şehirler: “Gökyüzündeki şehirleri bilir misiniz? En çok kaleleri ile meşhurlardır. Bulutların…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

AŞKIN ZEHRİYLE LANETLENMİŞ RUHLAR / ‘UĞULTULU TEPELER’

“Ama bana dokunmana fırsat kalmadan ruhum şu tepeyi tırmanmış olacak. Seni istemiyorum, Edgar. Seni istediğim günler geçti. Kitaplarına dön. Bir avuntun olduğu için mutluyum; çünkü bende neyin varsa hepsini yitirdin.” – Emily Brontë, ‘Uğultulu Tepeler’ Aşk, üç harften oluşan, söylerken kulağa hoş gelen ama duyguda ve anlamda bir o kadar büyük olan… Peki, kaç yüzü vardır aşkın? Çiçeğinde hep bal mı saklıdır yoksa dikenleri zehirli midir? Her aşk, içinde büyüdüğü yüreğe şifa mı olur yoksa bazen o aşk, insanın tüm benliğini ele geçiren illet bir hastalığın bizzat kendisi midir? Ben,…

Devamını Oku
EDEBİYAT KÜLTÜR-SANAT 

HAZİNELERİNİ KALPLERİNDE TAŞIYAN CESUR BİR HALK / HOBBİTLER

“Bir şey bulmak istiyorsan aramak gibisi yoktur. Aradığında çoğu zaman bir şey bulduğun doğrudur ama bu her zaman peşinde olduğun şey değildir.” – J. R. R. Tolkien, Hobbit Yaşam, içinde sonsuz olasılığın olduğu, her durağında bambaşka mucizelerin saklı durduğu hiç bitmeyen bir yolculuk… Kimimiz bu yolculuğa çok erken yaşta başlıyoruz ve yolumuzun üstündeki her durakta bambaşka versiyonlarımız ile karşılaşıyoruz. Kimimiz ise içimizdeki korkular yüzünden ya da çevremizin ayağımıza ve ruhumuza vurduğu prangalar nedeniyle olduğumuz yerde hapsolmaya mecbur bırakılıyoruz. Oysaki her benlik; ister bugün ister yarın olsun, sonu kendine varacak bir…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

BUDALALIĞIN KEŞFİ

Edward Said, ‘Şarkiyatçılık’ta, bilginin yozlaşmasına ve insani çabanın beyhudeliğine ilişkin ansiklopedik güldürü romanı ‘Bouvard et Pécuchet’te (Türkçeye ‘Bilirbilmezler’ adıyla çevrilmiştir), Gustave Flaubert’in, XIX. yüzyıl burjuvazisini, ‘kendi yetersizliklerinin, sıradanlıklarının acemi kurbanları haline getiren, hayal kırıklığına uğratıcı deneyimlerin’ tümünü ele aldığını belirtir: ‘Bouvard et Pécuchet’, bu iki ‘zavallı salak’, romanı Türkçeye çeviren Tahsin Yücel’in de yazdığı gibi, ‘yarı aydın’ tipinin en kötü örneğini sunarlar çoğu zaman; bilginin her türlüsünü eş değerli olarak görür, düzeysiz yapıtlarla gerçek araştırma ve düşünce yapıtlarını aynı kefeye koyar, hatta daha çok düzeysiz yapıtlardan yararlanırlar. Her şeyden önce…

Devamını Oku
EDEBİYAT KÜLTÜR-SANAT 

PAGANİZMİN İÇİNDEN DOĞMUŞ BİR EROTİZM / ‘KÜRKLÜ VENÜS’

“Tanrı onu cezalandırdı ve bir kadının ellerine teslim etti…” – Judith Kitabı, 16:7 Varoluşun dayanılmaz sancıları… Hepimiz çoğu zaman kendi varoluşumuzun bedenimize ve ruhumuza ağır gelen yanlarıyla mücadele ediyoruz. Bazen kendimizi bütünün uyumlu bir parçası gibi hissediyor bazense ayrıksılığın ve aidiyetsizliğin coğrafyalarında gezinip duruyoruz. Fikirlerimi, ilhamlarımı, cümlelerimi nadasa bırakmak istediğim bir koza döneminden geçerken insanın yaşamdaki kök salma çabası üzerine uzunca süre düşünebilme fırsatım oldu. Yaşarken belki kendi renklerimi, kendi insanlarımı bulabilirim umuduyla sürekli üreten ama yaptığı eserlerin kıymeti çok sonra anlaşılan Van Gogh’u düşündüm. Her gün hiç usanmadan kendine…

Devamını Oku