EDEBİYAT FELSEFE 

‘BULANTI’ / VAROLUŞ VE KAOS (2)

İnsanın varlık karşısında çoğunlukla fark etmediği yahut bu trajediyi örüntüleyip kendisini kutsal yolu ile avutan yahut da bundan kaçma isteği duyduğu trajik bir yüzü vardır. Bu kaçış ve kutsal olarak ifade edebileceğimiz tanrı inancı ortadan kalktığı vakit, avuntu perdesi ortadan kalkarak insanı bilince, düşünmeye iter. Dünya ile ilgili, dolayısıyla şeylerin ‘ne’liği sorusu, neden sorusu, önceliği sonralığı sorusuna yanıt bulma isteği doğar. Dinsel inanç ile tatmin etme kolaylığına kaçılmadığı vakit varoluş bir kaostan ibarettir. Varoluş kendisi hakkında sorulan sorulara kati cevaplar vermediğinden varoluş için bir düzenden bahsetmek mümkün değildir. Kaosun olduğu…

Devamını Oku
EDEBİYAT GEZİ 

“MAVİ GÖZLÜ DEV” ADAMLA MOSKOVA BULUŞMASI

Moskova’ya iki günlük kısa ziyaretimde iki olmazsa olmazım vardı. Birincisi Kızıl Meydan’ı gezmek, ikincisi ise ‘Mavi Gözlü Dev’ adamla buluşmaktı. Sabah uyanır uyanmaz ilk iş olarak kaldığım otelin yakınındaki Lubyanka İstasyonu’ndan metroya binerek Nâzım Hikmet’in mezarına doğru hareket etmek oldu. Bir sonraki durak, Kızıl Meydan’ın olduğu Okhotny Ryad İstasyonu. ‘Biblioteka Imeni Lenina’ (Lenin Kütüphanesi), ‘Kropotkinskaya’, ‘Park Kultury’, ‘Frunzenskaya’ istasyonlarından sonra Sportivnaya İstasyonu’nda inerek Nâzım’ın mezarının olduğu Novodevichy Manastırı Mezarlığı’na gidiyorum. Metrodan çıktıktan sonra sağ tarafa dönerek yaklaşık 100 metre sonra Novodevichy’in önünde kendinizi buluyorsunuz. Mezarlığın içine girdiğiniz anda buranın sıradan…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

BİR DİPSİZ KUYU

Dört duvara mahkûm olduğumuz son aylarda her şeyin başkalığında kaybolmaya fazlasıyla zamanımız vardı sanırım. Hayatımızın sınırları, o büyük ve karmaşık boyutundan sıyrıldı da küçücük bir eve, hatta odaya sığıverdi. (Sığdırabilenler olarak şanslıydık, şüphesiz.) İçinde bulunduğumuz denklem basit bir hal aldı. Şairin düşünmediğimizden yakındığı o ince şeyler durup düşünüldü belki, düşünülmeliydi ya da. Hayatı işine endeksli yaşamaya çalışan bizler, bu sığ, sıkıştırılmış, içi boşaltılmış “yaşamak” tanımına kendimizce kafa tuttuk. O “özgür” olduğumuz –ki bize göre dilediğimizce gezmek olan– zamanlara hasretlik duyarken birbirinin aynı olan mekânlara ve benzer zamanlara hapsolduğumuz bütün yaşanmışlıkların…

Devamını Oku
EDEBİYAT FELSEFE 

‘BULANTI’ / VAROLUŞ VE KAOS (1)

Bu çalışmamızda İkinci Harp’ten sonra tahakküm kılan varoluşçuluk felsefesinin kaos teorisi ile benzeştiği noktaları ele alacağız. Bizim edebiyatımıza da sirayet etmiş olan bu felsefenin sözcüsü niteliği taşıyan Sartre’ın ‘Bulantı’ adlı kitabında varoluş durumlarının hiçlik kaos ve varoluş ile örtüştüğü noktalara değinilecektir. Çalışmayı kısaltma çabaları insafsız göründüğünden dolayı bölümler halinde yayımlanması uygun görülmüştür. Dünya üzerinde var olma bilincine ulaşıldığı günden beri var olmanın sınırsız anlam arayışları son olarak varoluşçuluk fikrini doğurmuştur. Bu fikir yalnız düşün dünyası ile sınırlı kalmamış, özellikle başta edebiyat olmak üzere sanatın pek çok alanına yansımış ve bu…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

HALAM ENİKLEDİ, ANNEM PANİKLEDİ

Yağmur geceden beri hızını hiç kesmeden aralıksız yağıyordu. Kent içi ara sokaklara mutlak bir ıssızlık egemendi. Yazın ilk günleri yaşanıyor olsa da hava hâlâ ısınmamıştı. Soğuğu kırmaya programlanan klimalar bir süredir çekilmiş olduğu inziva uykusundan uyandırılmış, evleri ısıtıyordu. Elimde dumanı tüten çay fincanı, pencere önüne yerleştirdiğimiz iki sandalyeli oturma ünitesinin olduğu yerden ayakta durup dışarıyı izliyordum. Böyle havalarda oldum olası, yağmurda yürümek romantikliğindense sıcak bir mekânda bulunup dışarıda akan yaşamı izlemeyi daha ilgi çekici bulmuşumdur. Yağmurda ıslak sokakları arşınlayan aptal âşıklara da hem acırım hem de gülerim.  Sokağın ıssızlığını pencereden…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ÖZCAN ERGÜDER ÖYKÜCÜLÜĞÜ VE ‘MASKELİ BALO’

Türk edebiyatının “tek kitap”la efsaneleşen yazarları arasında akla ilk gelenidir Özcan Ergüder. Sait Faik’in 1949’da “İngiltere’den bir arkadaşım var, ne güzel yazıyor” sözleriyle müjdelediği; Vedat Günyol, Erdal Öz, Oktay Akbal gibi isimlerin öykülerinden övgüyle söz ettiği bir kalem. (Kitabın arka kapağından…) İlk öykülerini daha Robert Koleji’nde öğrenciyken yazan Özcan Ergüder, sıkı bir Sait Faik hayranıdır. Bu hayranlıkla S. Faik Abasıyanık, O. Veli Kanık ve B. Rahmi Eyüpoğlu jürisinde bir öykü yazma yarışmasında ‘Balıkçı Kâmil’ öyküsüyle birinci olarak çıkar. Edebiyat mecrasında yazdığı tek eserle adından söz ettirebilmiş ender kalemlerden olan Özcan…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

OĞUZ ATAY’IN SATIRLARINDA KENDİNİ BULMAK

“Aman felsefe yapma”cılara “Ülkemizde suç sayılan ne kadar şey varsa hepsini yapacağım” karşılığını mı verirdik hep? Düşünmek, zincirlerinden kurtulmanın ilk aşaması. Olur da abartılırsa bu eylem, tutsak etmek için sizleri ellerinden geleni ardına koymaz onlar. “Düşünüyorum, öyleyse tutukluyum!” diye sesleniyorum kalabalıklara tekrardan. Sonra bir de, “Artık hayatta yeteri kadar acı var, insanlar bunu görmek için tiyatroya gitmezler artık” derler. Hayır, efendim! Körü körüne bağlandık bir kere acıklı güldürülere. “Hem artık romantik hisler ve acılar öldü, gerçek acılardan yana insanlar” diye söylenip dururlar ya hani… “Hayır!” diyelim onlara, efendim. “Hayır, romantikler…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

‘HEP SONDAN BAŞLAR’, TEVFİK FİKRET, ANILAR…

“Babam biz Paris’e giderken okulu bıraktığım için kırgın olsa da, bana Tevfik Fikret’in şiirlerini hediye etmişti. Bu bana o zamana kadar verdiği ilk hediyeydi. Annem ikisi adına bazı hediyeler verirdi, bayramda seyranda. Babamın bu yegâne hediyesi hep dolaştı durdu benimle. Şimdi sarı kapağı iyice eskimiş, sayfalarının içlerine kadar sirayet etmiş. Sanki o da yaşlanmış, hatta hasta olmuş. Acaba bir kitap ne zaman ölür?” (Hep Sondan Başlar, s.140) Sahi, bir kitap ne zaman ölür? Taçlı Yazıcıoğlu’nun ilk romanı ‘Hep Sondan Başlar’da okurların en beğendiği kahraman, bir “kahraman” olarak gördükleri Zerrin, babasının…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘SABAH, MAYIS SABAHI; BİLET ZIMBALIYOR BİLETÇİ…’

“Söz vermiştim kendi kendime. Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada, namuslu insanlar arasında, sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekli? Yapamadım, koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Ada’nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum, öptüm. Yazmasam deli olacaktım.” – Sait Faik ABASIYANIK, ‘Haritada Bir Nokta’ adlı öyküsünden… Sait Faik, bir mayıs sabahı, yazamamaktan dert yanıyordu. “Sis vardı denizde,/ tepelerde, evimizin üstünde./ Bahçede yapraklar buğulu,/ su akıyordu demir parmaklıktan,/ el değince./ Ağaçlar puslu”…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

SANATIN YARATIM GÜCÜ VE ‘AKDENİZ EFSANELERİ’

Talip Apaydın, “Günler nisandan mayısa doğru gidiyor” dizesiyle başlıyor ‘Bahara Doğru’ şiirine. Yeni bir hayatın ucuna doğru ilerlerken, her şeyin daha iyi olması beklentisi içerisinde, “Son kez olur, sonra her şey düzelir” umuduyla bir kez daha kapandığımız evlerde iyi edebiyata, iyi sanata sarılarak; “İyi ki edebiyat, iyi ki sanat var” diyerek yaşıyoruz günlerimizi pek çoğumuz. Kitaptan, sanattan ve edebiyattan bağımsız bir yaşam düşünemiyorum. Nitelikli kalemleri, tüm heyecanımla ve tüm merakımla okumak, okumak ve okumak istiyorum. Okumak, onlar üzerine düşünmek, notlar almak ve paylaşmak istiyorum. Yaşasın edebiyat, yaşasın sanat! Çünkü yaşamalı…

Devamını Oku