EDEBİYAT FELSEFE 

‘BULANTI’ / VAROLUŞ VE KAOS (6)

İnsanı şeylerle ortak kılan, var olmasıdır. Ancak onu ayıran nokta ise bilinci, yani var olduğunu duymasıdır. Var olduğunun ayırdına varabilen tek şey insandır. İnsan diğer nesneler gibi var olduğunu anladığı an, varlık üzerine düşünmeye başlamıştır. Varlığın nasıl olduğu, nedenleri ve var olmanın amacı üzerine çeşitli düşünceler geliştirmişlerdir. Aristoteles’ten günümüze uzanan varlık sorunsalı çözümü henüz ve belki hiç bulunmayan, bulunamayacak olan bir meraktır. Varlığı Herakleitos ve Whitehead, ‘oluş’; Sokrates, Platon, Aristo ve Hegel, ‘idea’; Husserl, ‘görüngü’; Demokritos, Hobbes ve Karl Marx ise, ‘madde’ olarak ifade etmişlerdir. Bize göre varoluşçuluk felsefesi kendinden…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

KURMACADA BİR MEKÂN OLAN “EV”İN ÇAĞRIŞIMSAL ANLAMI ÜZERİNE

Kelimelerle aramızda anlaşılması güç bir bağ oluşur zaman içinde. Çağrıştırdığı duygu belirler, kafamızdaki resmini. Aydınlıktan karanlığa doğru yol alan bir ölçek üstünde kendi derinliğini seçerken yaşanmışlıklarımıza yaslar sırtını. Kelimelere dair algımız ise ancak hissettirdiğinin aksi duygular uyandıran tecrübelerle kendini yeniler. Bugünlerde bir mekân olarak “ev” ve “ev”in halleri üzerine düşünüyorum. Çağrıştırdıklarıyla başka duygular uyandırması, kişiden kişiye değişen yansımaları, hatta aynı kişide bile farklı duyguları ortaya çıkarabilmesine rastlıyorum okumalarımda. Mekân unsuru, metinlerin kurgusu için temel unsurlardan biri. Hal böyle olunca “ev”i ana mekân olarak her metinde görüyoruz. İç mekân olarak değerlendirilen…

Devamını Oku
EDEBİYAT POLİTİKA 

EDEBİYATIMIZIN TEMMUZ SICAĞI / RIFAT ILGAZ

“Rıfat Ilgaz” adıyla tanışmam ilkokul yıllarına gider. Onun ünlü ‘Hababam Sınıfı’, kaç yüz bin delikanlının gönlünü fethetmiştir, kim bilir? Meğer onun adını duyduğum o yıllarda oğlu, benim öğretmenimmiş de haberim yokmuş. Hatay’ın Samandağ ilçesine bağlı Sutaşı Köyü İlköğretim Okulunda –okulun şimdiki adı Seyfettin Sağaltıcı İlköğretim Okulu– ben okurken oğlu, aynı okulda Amerika’dan yeni dönmüş, gencecik bir vekil öğretmendir. Öteki öğretmenlerimizden daha havalı, daha modern giyinen ve öğrencilerine daha nazik davranan, pedagojik yönden daha insancıl yaklaşan bir öğretmen. Onun okulda düzenlediği bilgi yarışmalarında, o zamanlar bin bir güçlükle edindiğimiz yaprakları bin…

Devamını Oku
EDEBİYAT FELSEFE 

‘BULANTI’ / VAROLUŞ VE KAOS (5)

Hiçlikten söz edebilmek için evvela var olmak gereklidir. Varoluş felsefesinde de özne var olduğunu sezinlemeden önce hiçliğin taslağını çizemez. ‘Bulantı’ roman boyunca kahraman, varoluşu sezinlemeden önce hiçlikten söz etmez. Varoluşun uyanışı ile beraber daha evvel içinde olduğu durumu değerlendirmeye başlar. “Düşünülemez bir şeydi bu: Hiçliği tasarlamak için önceden burada, dünyanın ortasında, gözler fal taşı gibi açık, canlı olarak bulunmak gerekiyordu; hiçlik benim kafamdaki bir düşünceydi sadece, bu sınırsızlık içinde salınıp duran bir düşünce: bu hiçlik varoluştan önce gelmemişti.” (Sartre, 2020: 197) Hiçlik ve varoluş bağıntısı kaos ve düzen ile aynı…

Devamını Oku
EDEBİYAT POLİTİKA 

‘BİR YALNIZ NAR AĞACI’, ‘KARAYEL HÜZNÜ’, ‘BİR ACIYA KİRACI’…

“Bedenim üşür, yüreğim sızlar./ Ah kavaklar ah kavaklar…” 93 sonbaharıydı… Buket Uzuner, ‘Karayel Hüznü’ndeki epigrafın altına “Ölü Ozanlar Ülkesi” yazmıştı. Çünkü 28 yıldır acısı dinmeyen, davası sonuçlanamayan Madımak Oteli’nde çoğunluğu şair, sanatçı, yazar olan 37 canın yakılarak aramızdan ayrılışına tanıklık ettiğimiz bir yazdı, 93 yazı. Buket Uzuner, ‘Karayel Hüznü’ başlığını verip bir şiirle anıyordu bu acıyı: “Şimdi, bu akşamüstü,/ Hemen/ Bir şiir yazabilseydim eğer,/ Şöyle serin, nane yeşili,/ Bahar kokan, gencecik teni./ Hani ‘Yaşamalıyım, ayaktayım hâlâ’/ dedirten insana,/ ‘Hem yapacaklarım var daha!’ // Haydi şair kalk,/ Birazdan güne varır gece,/…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

İNGİLİZ ÇAY KUTUSU

En sevdiği andı yağmurun yağması… Pencereden bakarken biriken sulardaki yağmur halkacıklarını tebessümle izlerdi. Nefesinden buğulanan camı defalarca siler, ara ara da gülen suratlar çizerdi. Her çocuğun olduğu gibi bir oyuncağı olmamıştı onun, içine sevip benimsediği her eşyasını koyduğu ‘İngiliz Çay Kutusu’ sanki bütün hayatıydı… En sevdiği arkadaşıyla kan kardeş olduktan sonra ellerini kesen o cam kırığını; çok erken yaşta kaybettiği babasının kullanılmış mendilini; birinci sınıftayken, sınıflarına bir dönemliğine gelen arkadaşı Ali’nin ona verdiği kurumuş denizatını… Ve ardı sıra gelen hayallerini… Sanki bütün hayatı bunlardan ibaretti. Sokaktaki her çocuk onun tuhaf…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

GÜNLERDEN TARÇIN

Telaşla atıldı yataktan. Alarmı kapattıktan sonra uyuyakalmıştı. Hemen telefonunun saatine baktı: 25 dakika uyuyakalmıştı. Sınava yetişmesi gerekiyordu, otobüsü yakalamalıydı. Tuvalet ve diş fırçalaması, giyinmesi, saçlarını şöyle bir düzeltmesi… Omuz çantasını alıp ayakkabılarını giymesi, kapıyı çekip apartmanın dışına fırlaması toplamda on iki dakika sürdü. Otobüs durağı fazla uzak değildi neyse ki, koşturarak ulaştı. Telefonunun saatini kontrol etti. “Otobüs gelmek üzere olmalı” diye düşündü. Durakta bekleyen dört kişi daha vardı. Bir tanesini tanıyordu; aynı üniversitede öğrenci olmalıydı. Tanışmamışlardı ama sıkça durakta karşılaşıyorlardı. Üniversiteye bu yıl başlamış gibi bir hali vardı başlarda ama…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ÇOCUK EDEBİYATI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

“Kristof Kolomb sadece Amerika’yı keşfetti. Bense çocukluğu keşfettim.” Çukurova Sanat Girişimi Çukurova Okulu’nun 2021 Mayıs ayı edebiyat programında ‘Çocuk Edebiyatı ve Yaratıcılık’ başlığında bir söyleşi yapılacağından çocuk edebiyatı üzerine okurken bir makalede rastladım Victor Hugo’nun bu cümlesine. Çocukluğun keşfi… İnsanın yaşadığı dünyayı keşfinden daha zor olmuş kendini keşfi; üstelik daha geç, belli ki. Çocuğa, yetişkin insanın küçüğü olarak bakılmış; yetişkin insana sunulandan ayrı ihtiyaçları olacağı pek düşünülmemiş uzun zaman. Jean-Jacques Rousseau’nun çocuğun doğuştan masum olduğunu, onun gelişiminin çevre etkisiyle biçimlendiğini söylemesi, çocuğa ve çocukluğa bakışı büyük ölçüde değiştirmiştir. Avrupa’da Aydınlanma…

Devamını Oku
EDEBİYAT TOPLUM 

KUNDERA’DA ‘MODERN’ ÇIKMAZI VE İKTİDAR

Geçtiğimiz haftalarda ‘Gülüşün ve Unutuşun Kitabı’ üzerine yaptığım okuma sırasında Milan Kundera üzerine epey düşünme fırsatı buldum. İster toplum içindeki yerini ister bir başınalığını anlatsın bireyi ele alışındaki yaklaşımı hiç değişmiyor. Romanlarında tarih, psikoloji, sosyoloji, politika gibi birçok disiplinin kaynaklığından yararlanmış olan yazar, bu alanları varoluş meselesini daha somut kılmak için araç olarak görüyor adeta. Bu kitabında ise Çekoslovakya –bugünkü Çekya– tarihinden yola çıkarken, dönemin rejiminin bireyler üzerindeki farklı sonuçlarına, yani eylemlere odaklanıyor yazar. Kundera, –diğer romanlarında olduğu gibi– tarihsel çelişkileri yalnızca aktarıyor, bu çelişkiler üzerine herhangi bir görüşe varmayı…

Devamını Oku
EDEBİYAT FELSEFE 

‘BULANTI’ / VAROLUŞ VE KAOS (4)

Varoluş bir süreçtir ve ancak ölümle sonlanan bir şeydir. Bu süreç geçmişi kapsamadığı gibi “şimdi”de kalıp yaşamak imkânı da vermez. “Şimdi”, yani “içinde olunan zaman” da yok olup gidecektir. Var olan için “şimdi” sonludur. Var olan her şey için hem de… Geçip giden zaman ile birlikte zaman içinde var olanlardır da aynı zamanda. Varoluşçuluk felsefesinde de “dün” yoktur, “şimdi” ve “sonrası” vardır. “Yarın” şimdi de olmayacak, daha doğrusu “yeni bir şimdi” meydana gelecek ve bu varoluş süresince “şimdiler” hep yenilenerek kendinden öncekini yitirip yok edecektir. “Hiçbir şey değişmedi ama yine…

Devamını Oku