EDEBİYAT 

MİNİK KERTENKELE

Kocaman, tahta kasalı, lambalı bir radyomuz vardı. Radyonun arkasından çıkıp dama kadar uzanan, dama kadar uzanmakla da kalmayıp damdaki direkler arasında birkaç tur atan tel de, anten görevi görüyordu. Bu radyo, evimizin en büyük eğlencesiydi. Hele de akşamları, yemekten sonra annem çayı demler, bir bardak babama, bir bardak da kendine doldurur, getirir, ailecek radyonun başına kurulurduk. Bize akşamları çay içmek yasaktı. “Çocuklar akşamları çay içmez, altınıza işersiniz” derdi annem. Radyo tiyatroları, ‘arkası yarın’lar, yarışma programları… Artık o gün ne varsa programda, pürdikkat dinler, heyecanlanır, sevinir, üzülürdük ailecek. Annem, babam, kardeşlerim…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

MUCİZE ZAMANLAR

Bitiyor mu, ne? Evet, sanırım bitiyor. Mevsim değişiyor. Sabahtan kayganlaşmış yollarda yürümek beceri gerektiriyor. Daha dün yolda iki kişinin kayarak mabadının üzerine sert iniş yaptığını gördüm. Yollar, kaldırımlar buz tutmuş. Güneşi görünce eriyen karlar havanın ısındığının göstergesi olsa da gece vaktinde sıcaklıktaki ani düşüşler, eriyip etrafa yayılan kar sularının buz kesmesine yol açıyor. Öğleye doğru yine eriyecekler ama işte sabah saatlerinde her birimiz birer cambaza dönüşüyoruz. İşte, kızıl saçlı kadın da göründü, nihayet! Bayılıyorum bu kadına. Yine zarif, yine şık ve yine (tabii ki çok) güzel. Dizlerinin üzerinde kalan etek…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

“KÜL”LERİNDEN DOĞAN BİR GÜNLÜK: ONAT KUTLAR

“…çünkü bedenli varlığımızda hayatın alfabesini ve gramerini taşırız, ancak bu demek değildir ki kendimizde veya hayatta tamamlanmış bir anlam vardır…” – Maurice Merleau-Ponty, ‘Felsefeye Övgü’ Günlükler bir kişinin yaşamına tanıklık etmesi bakımından önemli role sahiptir. İnsan kimi zaman kimseyle paylaşamadığı duygularını açılan bir defter sayfasına paylaşır. Sadece kâğıt ve kalem şahit olur yazanın yaşadıklarına. Yaşamın her yönüyle dile getirildiği notlardır günlükler. Benim de hiç beceremediğim şeylerden biridir günlük tutmak. Öyle bir deneyimim olmadı şimdiye kadar. Ne bir anı kutusu ne de bir günlük defteri oldu hayatımda. Yazılan günlükleri okumaktan keyif…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

K/ALINTILAR

Sayfalar açılıyor, sayfalar kapanıyor. Kadınlar kendi dillerinde konuşuyor, erkekler kendi dillerinde. İyilik anlaşmaları, güzellikler, düzgün kitaplar, özenle seçilmiş kelimelerin yanında dile döküldüğünde anlamını kaybedenler, sadece bir tercüman vasıtasıyla anlaşılabilecek hikâyeler, kesip atılan harfler paylaşılıyor. Kemikleri kırılıyor kelimelerin. Kimi alçıda bekliyor aylarca. Bazen de alçıdan hiç kurtulamıyor ve kireçleniyor. Şimdilerde bunlar yaşanırken de bazıları hiç unutulmuyor. Çünkü onlar kuyuya kelimeler, dizeler atarken suyun tadını güzelleştirenler; bazen de dünyayı yerinden oynatanlar; ölseler dahi kovayı dolduranı eksik olmayanlar… Şimdi bu satırları okuduktan sonra aklınıza pek çok yazar, pek çok şair gelebilir. Benim aklıma,…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

NEDEN ÇOCUK KİTAPLARI OKUMALIYIZ?

“Yine günlerden son yaz/ yine yaşım çocuk/ yine hangi düşün kumarı bu yırtılan/ delik deşik” – Sözü ve müziği Mabel Matiz’e ait olan ‘Yaşım Çocuk’tan… ‘Yaşım Çocuk’, Çukurova Üniversitesi lisans dördüncü sınıfta Çocuk Edebiyatı dersinde proje olarak hazırlanan çocuk dergisine İpek’in verdiği isimdi aynı zamanda. Ocak ayının son günleri… Anlatılası değil yaşanası, yağmurlu İzmir günlerinden… Bir yıla yakın süredir hayatımızda var olan “pandemi” ve “kısıtlı” sözcükleriyle yaşamaya alıştığımız günler… Belki de tüm duyguları en yoğun biçimde yaşadığımız bir dönem… Kendimizle baş başa kaldığımız anlarda en çok yaptığımız şeylerden biri değil…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

AMNİYOTİK YAŞLAR

Gözyaşlarımı durduramıyordum bir türlü. Sağanak halinde, gözyaşı değil de gözseli gibi boşalıyordu. Sanki bütün acılarımı, hüzünlerimi ve tanımlayamadığım iç yakan duygularımı, kontrolsüzce akıtıyordum. Kazağım ıslandı önce. Onu pantolonum ve botum takip etti. Sırılsıklam olmuştum. Botlarıma dolmaya başlayan gözyaşlarım, etrafımda bir duvar oluşturmaya başladı. Acaba bunu bir tek ben mi görüyorum, yoksa caddedeki herkes durumun farkında mı diye bakındım. Ama gözyaşlarımdan etrafı görmem mümkün değildi. Dağılsın diye içine elimi uzattığımda zar gibi bir şeyle çevrili olduğunu fark ettim. Su, yükseldi yükseldi ve ağız hizama kadar geldi. Çevremi, içi gözyaşı dolu şeffaf…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ÜZERİNDEN NEHİR GEÇEN KÖYÜN HİKÂYESİ

Bu, üzerinden nehir geçen bir köyün hikâyesidir. Şaşırdınız mı? Şaşırmayın. Gerçekten nehir geçerdi bu köyün üstünden. İnsanlar, nehrin azgınlığından korunmak için taşlara tutunur, öylece yaşar giderdi. Nehir durgun akardı akmasına da, ortada bir şey yokken birden azgınlaşır, deli akar, sonra durulurdu. Anlayacağınız, ne yapacağı belli olmazdı. Nehrin altında yaşayan insanlar kayalara tutuna tutuna birbirlerine zor gider gelirdi. Nehir durgunlaştığında birbirlerine seslenir, sohbete, halleşmeye gayret ederlerdi. ‘Bizim oğlan’ genellikle konuşmaz, kimseyle dertleşmez, suların akışına dalar giderdi. Adı da deliye çıkmıştı bu yüzden. Arada, hem de suların en azgın olduğu zamanlarda, bir…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

KEDİLER, KİTAPLAR VE EDEBİYAT

Ocak ayında olmamıza rağmen dışarıda baharın ilk günlerine özenen güneşli ılık hava, mavi gökyüzü… Yine pandemi, yine önlemler, yine hafta sonu kısıtlamaları… İçimde bir ses “Hadi gülümse” diyor, “bulutlar gitsin/ … / yoksa ben nasıl yenilenirim/ / bir kedim bile yok, anlıyor musun/ iklim değişir Akdeniz olur, gülümse”… Bir kedim bile yok. Oysa edebiyat ve kedi nasıl da tamamlıyor birbirini. Tamamlamasa bu kadar kedili anlatı olur muydu? Kedi sahiplenmek, biz çocukken çok kolaydı. O zamanlar okuma yazma bile bilmiyordum, hiçbir şey okumamıştım ve hayatın her alanı gibi bunun da derin…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ERİT’OPİA

Hiç istemediği halde, zorunluluktan bu saate kadar işte kaldı Cansu. Karanlıkta eve gitmek en korktuğu şeydi muhtemelen. Hele işten gidiyorsa, iki araç değiştiriyor ve yaklaşık 15 dakika da, kendi lambalarının bile ihanet ettiği bir sokakta yürümek zorunda kalıyordu. Sokak köpekleriyle ilgili korkularını yenmeyi başarmıştı. Yanında taşıdığı yiyecek artıkları, aralarında mesafeli de olsa bir arkadaşlığı başlatmıştı. Yemeğin sunumundan sonra, herkes kendi yoluna çekiliyordu. Asıl korkusu insanlardı. Daha doğrusu tür olarak insan sınıfına giren yaratıklardı. Bunların sarkıntılıklarından ve saldırganlıklarından kaçabilmek için büyük mücadele vermek zorunda kalıyordu. Yanında taşıdığı küçük biber gazı kutusunu…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ORGAN NAKLİ

Konya Yetiştirme Yurdu’nda büyüyen Kemal, Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirip ‘Anadolu Kaplanları’ olarak tanımlanan Konya’daki bir holdingde işe girdiği gün tanıştığı laborant Sevdiye ile kısa bir süre sonra evlenmişti. Yetiştirme yurdundan arkadaşı, sırdaşı Kerim ve karısı Ünzile en yakınlarıydı. Kerim, meslek lisesi ağaç işleri bölümünü bitirmiş, iyi bir mobilyacı olmuştu. Ünzile, Kerim’le aynı lisenin makine ressamlığı bölümünü ondan iki yıl sonra bitirmişti. İş bulamadığı için de hiç çalışamamıştı. Ev kadınıydı ancak çizim konusunda Kerim’den çok daha iyiydi. Mobilya tasarımlarının çizimleri konusunda evden Kerim’e destek veriyordu. Kemal ile Kerim’in araya giren yıllar ve…

Devamını Oku