EDEBİYAT 

CORONIC BİR OLAY

Posta kutumda bir zarf duruyor olması şaşırttı beni. Daha doğrusu, bir kurumdan değil de üzerindeki el yazısından anladığım kadarıyla, bir kişiden gelmesine şaşırdım. Özel bir mektup almayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki… Çarşamba günü iş dönüşü aldım mektubu. Pandemi nedeniyle eve erken geldiğim günlerden biriydi. Kahverengi ve biraz da kabarık bir zarf posta kutumun dışına sarkmış halde duruyordu. Merakla alıp birinci kattaki daireme çıktım. Üstümü hızlıca değiştirip poşet çay eşliğinde incelemeye başladım zarfı. Milano damgasını gördüm üzerinde. Yurtdışından gönderilmişti demek. Zihnim, saliseler içerisinde, bana oralardan mektup yazacak kimse var…

Devamını Oku
EDEBİYAT TOPLUM 

ORHAN VELİ VE “GARİP” ŞİİRİ

“Bu umut özgür olmanın kapısı;/ Mutlu günlere insanca aralık./ Bu sevinç mutlu günlerin ışığı;/ Vurur üstümüze usulca ürkek.” – Oktay Rıfat Her geçen gün biraz daha fazla baskı altına alındığımız toplumsal koşullarla yaşamaktayız. Ekonomik koşullar, hayat pahalılığı, sık sık karşılaştığımız zam haberleri, enflasyon denilen canavar ve bir türlü sonu gelmeyen ekonomik paketler hangimizi garipleştirmiyor ki? Hangimiz biraz garip, hangimiz biraz şair değiliz ki? Aziz Nesin’in “Türkiye’de her üç kişiden beşi şairdir” demesi belki de bundan… Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday ve Ali Oktay Rıfat’ın 1937’de ‘Varlık’ dergisindeki çıkışları Orhan…

Devamını Oku
EDEBİYAT TOPLUM 

TEREDDÜT

“Canlı mıydım? O uğursuz kıyıda/ Öldüğüm gün de bilemedim.” – Melih Cevdet Anday, ‘Teknenin Ölümü’ Yabancı olanla karşılaşma dışlamayı getirir ilkin. Bu, zamanla çekinceye dönüşür. Çekince, asimilasyona evrilir sonra: Erki elinde bulunduranın bir şok dalgası gibi kırılgan olana abanması. Anlar tiksintiyi tetikler, anlama çabası nefretle, nefret bulantıyla kirlenir. Varoluş, anlık yanan ve –belki– binlerce yıl sönük kalacak cılız ışık belirleniminin içinde kavranır: Vakayiname yazarı Roquentin üçüncül bir göz olarak bu imgelemi aktarır bize. Anlamsızlık okyanusu, bulantı, savruluş, bayılma, ölüme yakın deneyim, iç sıkıntısı ve tüm kudretiyle devinen, kaynayan, ısıran, kanayan,…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ALFABE

Alfabe; eskiden yazılmış, bir yerlerde yitip gitmesin diye buraya bırakılmak istenmiş uzun bir öyküdür. Her harf aslında bir biçimler evrenidir. Biçimleri de hep bir şeyler hatırlatır insana. “A”; asildir, ilktir. “E”, uykuya henüz dalmış bir kedi yavrusudur. “Ü”; alfabenin en güler yüzlü harfidir, iyi niyet gelir akla. “Ö”, biçim itibariyle biraz şaşkındır. “İ”, güzel suratlı bir insanın dudağının yanındaki bendir. “J”; en içe dönük, en yalnızıdır alfabenin. “K”, çok tercih edilen bir makas gibi keskindir. “Z”; sonu, bitişi simgeler, sonrası yoktur. Noktalar vardır bir de harfleri güzelleştiren, “sus” derken iki…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

BİR TÜKENİŞİN VE TUTUNAMAMANIN SERENCAMI: ‘OSMAN’

Bir roman hakkında yazmaya ya da bir yazıyı kaleme almaya başladığımızda yazının giriş cümlesine karar vermek sanırım meşakkatli bir iş oluyor. Hele bu yazı sevdiğiniz yazarın romanı ise bu meşakkatlilik ve duraksama süresi biraz daha artabiliyor, şüphesiz. Ayfer Tunç benim için ayrı yeri olan yazarlardandır. Özellikle 1950 sonrası çağdaş edebiyatta fikrimce hak ettiği yerde olmayan, iyi metinler yazmasına rağmen geminin önemli ama görünmeyen çok iyi mürettebatındandır. Türk edebiyatının verimli yazarlarından olan Ayfer Tunç’un son romanı ‘Osman’, eylül ayında yayınlandı. Dünya salgın sessizliğinde daha da içlere çekilmişken sessizce yayınlandı; ama heyecanla…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

HİS YOLCULUĞU

Yüzündeki yaradan giriş yaptım kafatasına doğru. Elmacık kemiğinin hemen alt tarafından… Sert bir darbeyle açılmıştı yara. Yüzünü neredeyse ikiye ayıracak şekilde vurulmuş bir darbe. Sızan kan göğsüne doğru akmış ve aşağılarda kurumuş. Yaraya rağmen, yüzündeki şaşkınlık ifadesi net olarak görülüyor. Benim de çalışmalarımın sonuna geldiğimi gösteren bir tablo aynı zamanda. Uzun zamandır üzerinde çalıştığım bir projeydi bu. Kendimi adadığım, uğruna neredeyse –bunun dışındaki– tüm hayatımı dışladığım bir çaba. İnsanı tanımak için bundan daha iyisi yapılmadı bugüne kadar. Beden içi his yolculuğu üzerine tam 20 yıl çalıştım. 10 yıl da nöro-psikiyatri…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

KIŞ GÜNLÜKLERİ, ÇSG YAZARLAREVİ, HAYAT UZAKTAN…

Bugün soğuk, kapalı, nemli bir pazar… Günün güzelliği kız kardeşimin doğduğu gün olması… Daha… Onu düşünüyorum ben de: Daha? Hafta sonu ev kısıtlamaları var yine… Yakın çevreden hastalık haberleri geliyor. Dil nasıl değişti son dokuz ayda. Hasta demiyoruz artık, testi pozitif diyoruz. Pozitif sözcüğü bu dile girdiğinden beri hiç bu kadar negatif bir çağrışım yapmamıştır herhalde. Geçen şubatta yapılması planlanan ‘Behçet Çelik Öyküleri Üzerine’ başlıklı Yazarlarevi etkinliğimiz; önce İdlib şehitlerinden, sonra da 11 Mart’ta ilk Covid-19 vakasının açıklanmasından dolayı her şey “bir daha eskisi gibi olmamak üzere değişirken” ileriki bir…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ERKENCİ

Hemen hemen her günkü saatte açtı gözlerini. Hava hâlâ karanlıktı; ama yakınlardaki ağaçlardan, erkenci kuşların cıvıltıları çoktan gelmeye başlamıştı. Çok seyrek de olsa, yoldan geçen arabaların gecenin sessizliğinde yankılanan motor hırıltıları ve teker sesleri sabahın yaklaştığını söylüyordu. Bir süre yatakta yattı sessiz sedasız; evin içini, dışarıdan gelen sesleri dinledi. Hemen yanındaki sehpanın üzerine uzandı, el yordamıyla gözlüğünü ve saatini aradı, buldu. Gözlüğünü gözüne taktı, saati pencereden gelen sokak lambasının aydınlığına doğru tutup bakmaya çalıştı. Biraz uğraştıktan sonra akrebi ve yelkovanı gördü. Daha çok erkendi. “Biraz daha yatayım,” dedi kendi kendine,…

Devamını Oku
EDEBİYAT TOPLUM 

ARTIK KUŞLAR DA YASINA GİTMEZ

Doymak bilmeyen ruhumuzun çatlaklarından dökülür hastalıklarımız. Biz de bunları gizlemek için çeşitli örüntüler yaratır, çeşitli perdelerin ardına gizleriz onları. Fakat bu hastalıklar o kadar kuvvetlidir ki çatlaklardan sızan damlalar iken kendine yol açan ırmaklara dönüşür. Hasan Ali Toptaş da işte yazarlık örüntüsünün arkasına saklanmış bir hastadır. Sizlere Toptaş olayından evvel söylemek istediklerim var. Kadınların sırtına atılan cinselliğin dünyada, özellikle bizim gibi kendini Avrupa’ya yamama gayretinde olan Doğu milletlerinde, kadını konumlandırma biçimleri bir felakettir. Kadın, bir şahsiyetten çok cinselliğin odak noktası olarak görülür. Tacizler, tecavüzler gizlenmeye çalışılır. Çünkü bizde ayıp diye…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

KALEM

Dolma kalem zariftir. En güzel el yazmaları çıkar elinden. Süslüdür. Estetiktir. İnatçıdır da aynı zamanda. Mürekkebini bir tutkal gibi yapıştırır kâğıdın üstüne. Kalır yıllarca, sonsuz ve son güne dek. Kibirlidir de aynı zamanda; “Türümün en iyisiyim” diye gezer yazma âleminde. Gölgesi ile savrulur tüm harfler, kelimeleri perileştirip klasik müzik eşliğinde dansa kaldırır; fakat hiç ihmal etmez boşlukları da. Zordur yönetmesi de, ne de olsa kibirli! Tükenmez kalem vasat olduğu kadar mütevazıdır da. Çoğu zaman bir kâğıdın üstünde; bazen bir marangozun kulağının arkasında; bazen de gelişigüzel saçlarını toplayan gür saçlı bir…

Devamını Oku