POLİTİKA 

‘HÜZÜNLÜ BULUTLAR’ YOLDAŞIMIZ, ‘KIRIK GÖZLÜKLER’ HEP HATIRAMIZ…

Yine ocak ayı hüzünleri hep bizimle, ocakta demlenen çayın fokurtusu yıllar önce yitirdiğimiz gazeteci, yazar ve aydınların bıraktığı derin üzüntüleri hatırlatıyor. O hüzünlü türkü; ‘Uğur Mumcu’ların, ‘Hrant Dink’lerin bu toplumdan koparılışlarına bir gözyaşı niteliği taşıyor: “Uğurlar olsun, uğurlar olsun/ hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun/ bir keskin kalem, bir kırık gözlük/ yürekli yiğitlere hatıran olsun…” Hüzünler hüznü yağmur damlaları yanaklarımızdan dökülürken kırıklar kırığı o son bakışlar bize neleri neleri çağrıştırıyor? * * * Bir pazar sabahı, kar altında Ankara, zemheri ayazı, zalimler pusuda ve Uğur Mumcu’nun bedeni paramparça… Aydınlık, laik, demokratik bir…

Devamını Oku
TOPLUM 

KALEM KIRILMASIN, BÜKÜLMESİN

Yazan kalem kırılırsa yerine daha iyisi gelmez. Çünkü kırılan kalem yenilere güven vermez… Bugün onun kalemi kırıldıysa yarın senin kaleminin kırılmayacağının garantisi yoktur. Kalemine dört elle sarılanlara selam ederim… 1923’te Türk basını üzerindeki sıkıyönetimin kaldırılmasıyla başlayıp 2025 yılına uzanan günümüz basını; eskisi gibi saygın değil… Ve bunu çoğumuz kendi elimizle yaptık. Haber değeri olmayan mevzuları bile çıkar uğruna ekranlara, köşelere taşıdık. Bunu yaparken de basının güvenirliğini kendi elimizle sarstık. Gazete kupürlerini saklayan bizler; şimdilerde tirajı umursamaz olduk. İki cümle yazabilene “gazeteci” sıfatı yükledik. Gerçek gazetecileri es geçtik de sözde olanları…

Devamını Oku
YAŞAM 

YIRTIK UÇURTMA

İnsan yaşamının en saf ve yapmacıksız dönemi çocukluktur. İnsana iyi gelen, mutluluk veren oyunlar sadece masum çocukluk yıllarındaki oyunlardır. İnsan büyüdükçe kirlenir, doğallıktan ve içtenlikten uzaklaşır. Toplumun ona dayattığı sahte, yapmacık ve sevimsiz rollere bürünür. İnsan büyüyüp de masumiyetini ve saflığını yitirince oyunlar da değişir; zevk vermeyen, tehlikeli bir hal almaya başlar. Khaled Hosseini’ye minnet mi duymalı yoksa nefret mi hiç bilemiyorum. ‘Uçurtma Avcısı’nı okuduktan sonra insan kalbinin aynı hızla çarpması mümkün değil, paramparça oluyorsunuz çünkü. “Dünya artık bir daha hiç/ bir okul çıkışı gibi kokmayacak mı?” diyor ya Didem…

Devamını Oku
KÜLTÜR-SANAT 

UMUT IŞIĞININ DURUŞUDUR RESİM VE RESSAM

“Dar bir kafa hiçbir şeyi kavrayamaz.” [1] Resim ve ressamlar konusunda epeyce yazmış [2] olsam da bir şeylerin hâlâ eksik olduğu, “tamamlanması” gerektiği kanısındayım. Çünkü hayata, hakikate dokunan resmin ve ressamın bir dünya olduğunu ve ressamın karşımıza çıkardığı her tablonun derin bir anlam, estetik anlatım süreci içerirken Claude Monet’nin “Kişinin bir yol bulması, gözlem ve derinlemesine düşünmenin gücüne bağlıdır. Bu yüzden durmadan kazmalı ve kazmalıyız” gayretiyle müsemma olduğunu bilirim. Elbette Charles Bukowski’nin “Derin hakikatlerin, yazmanın, resim yapmanın sırrı sadeliktir” ile Edouard Manet’nin “Zanaatınızı bilmek yeterli değil – hisleriniz olmalı. Bilim…

Devamını Oku
YAŞAM 

YENİ YIL İLE DERTLEŞME

Ne badireler atlattık, ne kırıklıklar yaşadık. Az sevindik, çok üzüldük. Köy yanarken saç tarayanı görüp ne çok kızdık. Cumhuriyet tarihinin en zorlu yıllarından birini daha yaşadık. Zor zamanlar geçirdik hep birlikte… Kâh umudumuz baltalandı kâh cesaretimize oynandı. Adaletle, merhametle verdik en büyük sınavımızı. Nereden çıktığını kestiremediğimiz en şeytani düşüncelerle başlatmak zorunda kaldık savaşımızı. Mermimiz asalet, silahımız adaptan şaşmadı. Domatesin yetişemediği güneşsiz yerlere göndermeye meylettik çoluğumuzu çocuğumuzu. Yine de bilendikçe bilenen kindarlığa karşı, oturduk bir su kenarına, gülümsedik dalgalarla inadına. “Hayat, bizi kendi sınırlarımızın ötesine sürüklerken bile bir su kenarında oturup…

Devamını Oku
TOPLUM 

ZİHİNSEL GÜRÜLTÜLER

Bugünlerde yaşamıyor gibiyiz. Ortam o kadar kötü ve üzücü ki… Sözcükleri aşan bir güç var etrafta. Zihinler sorunlarla boğuluyor. Düşüncelerimiz karman çorman. Dinginliğimiz kalmadı. Özgür bir yaşam yok. Özgür bir yaşam yaratabileceğim bir yere bile zihnimi götüremiyorum. Aydınlanmış bilincimi geri istiyorum. Zihnimi tekrar aydınlanmış düşüncelerle dolu dolu istiyorum. Zihnimi günlük yaşantısına geri döndürmek istiyorum. Sizler de istiyorsunuz, biliyorum. Acılarla dağlanan yüreklerimiz nasıl kendine gelecek, bilmiyorum. Tüm silahları, kurşunları, dinamitleri, mayınları, bombaları yapanlara, insanları öldüren acımasız insanlara, milletlere öfkem daha da artıyor. Neden doyasıya yaşamak varken ölmek/öldürmek niye? Eckhart Tolle, “Siz…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

AY DAMLIYORDU GECEYE

“Neden?” diye sorar gibiydi gözleri. “Mecazi bir intihardı belki de” dedi adam. Soruyu gözlerinden çekip almanın cesaretiyle devam etti anlatmaya: “Beklediğim düşlerin imkânsızlığı ya da insanlıktan umudumu kesişti. Sadece bedenlerin ölmediğini kanıtlamak adına bir eylem de olabilir, bilemiyorum… Zaten hangimiz tamız ki?” “Herkesin ölüşü farklıdır.” dedi kadın. “Ben de öldüm bir kez, benim de vazgeçmişliklerim oldu elbet. Seni yargılamak değil amacım. Ama insan üzülüyor işte.” Düzlemesine bir hayat yaşamanın sorgusu bitmişti. Sustular ve en çok da o ana yakışmıştı susmak. Ama ikisi de biliyordu. Kitaplar dolusu mutluluk vardı ellerinde. Geçmişe…

Devamını Oku
YAŞAM 

BİLMEK YA DA BİLMEMEK; ARTIK TÜM MESELE BU!

“Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?” Meşhur paradoks… Çözebilene aşk olsun. Doğrusu hem çok okuyan hem de çok gezen birisi olarak bildiğim tek şey, insanlara dair pek de bir şey bilmediğimdir. (Burada biraz Sokrates’ten ‘ç-alıntı’ yapmış olabilirim.) Küçük hesaplar peşinde koşanların, burnu Kaf Dağı’na değen megalomanların, kendi kusurunu hasıraltı edip başkalarınınkini duvara asanların gizemini çözemedim mesela. Sahte hayatlar yaşarken aynalara kendi yüzleriyle bakabilen insanların ikiyüzlülüğünü sindiremiyorum bir türlü. Bir gün öyle bir gün böyle davranan turnusol kâğıdı kılıklı insanlara tahammül edemiyorum mesela. Herkes bir oyundur tutturmuş gidiyor. “Anlamıyorum. Oyun…

Devamını Oku
YAŞAM 

BİR İNSANSEVMEZ OLARAK ARTHUR SCHOPENHAUER’UN AŞKA METAFİZİKSEL BAKIŞI

Arthur Schopenhauer, 19’uncu yüzyılda hem düşünce hem de edebiyat dünyasında etkili olmuş; yaşadığı döneme, özellikle ahlak felsefesine getirdiği özgün öğretilerle damgasını vurmuş önemli bir filozoftur. O, dünyayı “kötü bir dünya” olarak tanımlar ve kendisi de tam bir kötümserdir. Ona göre hayat anlamsız ve boşunadır. Mutluluğun ulaşılmaz bir amaç olduğunu söyler. Ona göre gerçek ahlaklılık, dünyadan el etek çekerek her türlü istek ve hazdan yüz çevirmektir. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde annesiyle olan sorunlu ilişkisi, onun “kadınlar” ile sağlıklı ve olumlu ilişkiler geliştirememesine neden olmuştur. Bu yönüyle onu Cemal Süreya’ya benzetirim. Ama…

Devamını Oku
YAŞAM 

ÇUKUROVA OZANI

“BEN DE BU DAĞLARIN NESİNE GELDİM” dediği için bir şair olarak kıskanırdım onu. Ne güzel dizeydi o öyle, hep yazmak isteyip de yazamadığım. Kıskandığım, özendiğim… Taklit etmeye çalıştığım… “Karacaoğlan’ın uzak sesinin ne işi var arabesk bestecisinde?” demiştim hatta. “MELEŞİR KUZULAR SESİNE GELDİM” dediği için kıskançlığım artardı. “Yok,” derdim, “bu adam sıradan bir arabeskçi filan değil, onda ozanlık damarı var.” Hele o “BİR GARİP ÖLMÜŞ DE YASINA GELDİM” dizesi yok mu? İşte orada daha beter kıskandım. “Yunus’un da uzak sesini taşımış” dedim. Kaset dönemine yetişmiştim. Teypten dinlemişliğim çoktu. İnternet çağında daha…

Devamını Oku