YAŞAM 

İNSAN OLMANIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI

Önce sesini bir kuyunun dibine hapsetmek istedi ve tüm sözcüklerinin ağırlığından kurtulmak… Sonra evrenin baş döndürücü bütün kokularından uzaklaşmak istedi; ona sevdiği ne varsa anımsatan, hafızasının en derinlerinde sakladığı bin bir çeşit kokudan… Derken; dünya yüzünde tadına vardığı ne kadar lezzet varsa dilinden söküp atmak istedi. Diline değen, onu büyüleyen ya da tiksindiren bütün tatları ardında bırakarak kaçmak istedi. Sonra gözlerini güneşin parıltısında soldurmak istedi; gördüğü iyi veya kötü; güzel ya da çirkin ne kadar görüntü varsa göz bebeklerinden sonsuza dek silmek istedi. Ve en sonunda ona yaşadığını duyumsatan sıcağı,…

Devamını Oku
KÜLTÜR-SANAT YAŞAM 

GÜLE GÜLE RIZA ABİ!

Rıza Akın’ı, yani bizim Rıza Abi’mizi çok erken kaybettik; önceki gün de Adana’da ona veda ettik. Küllerinden yeniden doğan Anka Kuşu gibiydi Rıza Abi. Adana Halkevi’nde tiyatro yaptığı zamanlar… Çok fazla anlatmasa da, 12 Eylül öncesindeki Ankara yaşamı ve 12 Eylül dönemi… Sonrasında Ekspres gazetesindeki ilan müdürlüğü… Daha sonra Oğuz Baytok ile birlikte çıkardığı Toros gazetesi zamanları… Seyhan Belediye Başkanı Ahmet Cevdet Yağ’ın basın danışmanlığı… Sonrasında ucundan kenarından yavaş yavaş başlayıp emin adımlarla zirveye doğru tırmandığı sinema ve dizi oyunculukları… Abartısız, gösterişsiz ama güzel insan olmak isteyen herkesin örnek alabileceği…

Devamını Oku
YAŞAM 

YİTİRİLEN ÇOCUKLUĞA ÇAĞRI

Gökyüzündeki pamuk pamuk bulutları konuşturmayı bıraktın mı? Unuttun mu elmalı şekerin tadını? Artık atlıkarıncalar mahallene uğramıyor mu? Dizlerindeki yaraların kabuklarını soymaktan vaz mı geçtin? Akşam karanlığı çöktüğünde için korkuyla dolmuyor mu artık? Annenin sesindeki şefkati, elindeki lezzeti hatırlamayalı bir hayli zaman mı oldu? Bayram öncesi bayramlıklarını başucuna asıp uykuya dalmıyor musun nicedir? Ah, büyüdün işte… Çocuk büyüdü. Dünya tüm büyüsünü ve masumiyetini yitirdi. Kirli yüzlü, çıplak ayaklı arkadaşlarının yerini, bir maskeli balodaymışsın gibi gösterişli maskeleriyle yalancı insanlar aldı. Artık seni korkutan gecenin ayak sesleri değil, geleceğin korkunç belirsizliği… Çocukluğun kapalı…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

NARLAR KENTİNDE BİR KÂHİN

Son birkaç haftadır pamuk hasadının telaşına şahit oluyoruz. Kasalar dolusu pamuğun savrula döküle büyük kasalar içinde taşındığına, tarlaları dolduran mevsimlik işçilere, yağmurun ansızın yağıp kayboluşuna… Yüzü güneş yanığı kadınların çekingen bakışlarını gizlediği saçlarının üstündeki eğreti yazmaları ele veriyor kaderlerine yazgılı olduklarını, bir de içlerinde büyüttükleri gelecek… Yoksa koca bir geçmiş mi demeliydim. Geleceksizliğe mahkûm edilmiş bu insanlara baktıkça geçmişin yükü altında ezilmeye devam ettiklerinden başka bir şey geçmiyor, geçemiyor aklımdan. Genç yaşlarına rağmen yorulmuş bedenlerini çaresizce yüklenen çıplak ayakları, yerleri süpüren elbiselerinin altında bir görünüp bir kaybolurken hayatlarına dair tek…

Devamını Oku
YAŞAM 

HER ŞEYİN MÜMKÜN OLDUĞU ZAMANLAR

Bugünlerde bazı sözcükler üzerine düşünüyorum, hakkında kâğıtlara notlar düştüğüm, bazısı mitolojik, bazısı arkaik çoktan eskimiş sözcükler. ‘Sancı’ sözcüğü mesela. Eski Türkçe Uygurcada “sançıg”. “Ucu sivri şey, kanca” anlamı dışında “karın ağrısı” anlamına da geliyormuş; saplamak, sokmak anlamlarına gelen sançmak fiilinden türediği düşünülüyor. ‘Lethe’, defterime not ettiğim diğer bir sözcük. Yunan mitolojisinde yer altı dünyasında akan nehirlerden biri. Parantez içinde “İlahi Komedya/Araf, Dante” yazmışım bu tanımlamadan sonra. “Bu nehrin suyundan içen ölülerin ruhları, dünyada yaşamış oldukları her şeyi, geçmişlerini unuturlar Dante’ye göre.” Sözcükleri bir kenara bırakıp yeni bir kitaba başlamak istesem…

Devamını Oku
YAŞAM 

SUÇ VE CEZA ÜZERİNE

– Bu yazı kendi yaşamının hem yargıcı, hem celladı, hem de bağışlayıcısı olanlar içindir. İnsan ne zaman kendini suçlu ilan eder? Yaptığının yanlış ve suç olduğunu kabul ettiğinde mi, yoksa işlediği suçun cezasını çekmek zorunda kaldığında mı? İnsanoğlu ne zaman adaletin terazisinde tartar günahlarını? Ne zaman sağır vicdanına seslenir ve ne zaman yargılayıp asar kendini? Âdem ile Havva’nın yasak elmayı yemesiyle insanlık tarihinin o hiç bitmeyecek “suç” ve “ceza” döngüsü başlar. Yasak, yanlış ve günah olanın cazibesi zavallı insanoğlunun peşini bırakmaz. Tabularla, yasak ve günahlarla örülmüş bu “dünya zindanı”nda atılan…

Devamını Oku
TOPLUM YAŞAM 

OYSA BİZLER YALNIZCA TÜRKÜLERDE SEVDİK “KARA”YI

Ekmeğin adı “KARA” olur mu hiç? Umudun adı “KARA”? Sevginin adı “KARA”? Gözyaşının adı “KARA”? Ellerin adı “KARA” olur mu hiç? Oysa bizler yalnızca türkülerde sevdik “KARA”yı… “Karadır kaşların, ferman yazdırır”, “Kara gözlüm, ben bu elden gidersem” derken… Oysa “KARA”, hele ki bugünlerde BARTIN olmakta. Kimi yeni evli, kimi nişanlı, kimi yeni baba olduğu için; kimi ise umuda yolculuk yapmak için çeker kurayı. Her madencinin kaderidir kura çekmek… Yüzlerce metre yer altına inmek… Ekmek kapısının onun ecel kapısı olduğunu bilerek, her gün bunu yapmak ve eli yüzü kömür karasıyla gün…

Devamını Oku
YAŞAM 

İYİYDİM

İyiydim, iyiydim, hâlâ da iyiyim. Ben olmayı bıraktığımdan beri, geçmişe sırtımı dönmeyi başarabildiğimden beri iyiydim. Geçmişin her noktasına zuhur etmiş benliğimi kenara koyup yeni bir ben yaratmıştım. Evet, yarattım. Ben yarattım, ben kendimi doğurdum, ince ince işledim ruhumu. Küsmeden korkmadan bugünü çıkardım ortaya, kendi miladımı inşa ederken bir kere de olsun hikâyesiz kalacağımı, anılarımın çıplaklığını düşünmedim. Yalnız bedenime yalnız ama hayatta kalmış bir ruh hediye ettim. Yürüdüğüm tüm yollara veda ettim, yanıma aldığım kinim ve kinimin doğurduğu yarının hırsı ile yola çıktım. Tüm bu bilinmezliklere rağmen ne korkum vardı ne…

Devamını Oku
TOPLUM YAŞAM 

STETOSKOBUNU ÖMRÜNE ASANLAR

Siz hiç birine kalp masajı yaptınız mı? Gencecik bir kızı, belki sabah annesini öpüp bedeni okula, ruhu sonsuzluğa gitmeye çalışan birini; masajla bu dünyada kalmaya ikna etmeye çalıştınız mı? Ya da aslan gibi bir delikanlının mayından kalan yarısına kalp olmaya çalıştınız mı, pompaladığınız her kanın vücudundan kaybolduğunu gördükçe gözünüz monitörde, torbalarca kanı daha hızlı vücuduna göndermeye çalıştınız mı hiç? Halı saha maçına çıkıp koşarken son derece sağlıklı görünen bir oğlan çocuğunun duran kalbine dakikalarca masaj yapıp, gözünüzün önüne kendi çocuğunuzu getirerek daha hızlı, daha güçlü basıp, çocuğu Azrail’in elinden almaya…

Devamını Oku
YAŞAM 

KABUK KABUK SONBAHAR; MANDALİNA GİBİ, NAR GİBİ…

Sarı sonbahar… Yeni toparlanışlar zamanı şimdi. Süveter vakitleri mevsimin… Ruhumuz yağmur öncesi toprak kokusu eşliğinde yeni başlangıçlara çoktan hazır. Ne de hoş görünüyor gazelleri ağaçların. Sarı sarı, turuncu ve kırmızı… Tabağımızda mandalina ve nar kabukları… Damağımızda eylül ve ekimin rayihası… Her mevsim geçişinde olduğu gibi yine ayrı bir heyecan, yine ayrı bir duygu seli yüreklerde… Pardösülü ve trençkotlu fotoğraflar, ıslak kaldırım taşları ve yapraklar, sinema önlerinde bekleşen sevgililer… Kimi şemsiyeli, kimi şemsiyesiz… Kabuk kabuk soyulacak mevsimlerin de giysisi gün geçtikçe. Sonbahar; ekim sonu, kasım başı daha da bürünecek koyu renklerine.…

Devamını Oku