YAŞAM 

İÇİMDE KIRMIZI BALONLAR PATLIYOR

Kâğıdı kalemi elime almam gerektiğini bildiğim halde bunu uzun zamandır erteliyorum. Radyodan gelen müziği duymasam yine yazmayacaktım. Cızırtılı bir kanaldan klasik müzik tarzında bir melodi… Duyduğum ilk andan itibaren duygularım kabarıyor. Akıl ve mantık işlevini yitiriyor, duygular, sadece duygular dile gelmek istiyor. Ya tembelliğimden ya da mutsuzluğumdan duygularımı yine ertelemek istiyorum ama hayır böyle olmayacak, bunun da farkındayım. Yazmalı ve rahatlamalıyım. ‘Eternity and a Day’… Müziğin bana hissettirdiği karışık ruh durumlarının hangisinden başlamalıyım? Müzikle beraber bir apartmanın merdivenlerinde buluyorum kendimi, elektrikler kesik, asansör çalışmıyor. Üçüncü kata çıkıyorum, telefonun ışığı basamakları…

Devamını Oku
YAŞAM 

ANSIZIN BAHAR GELİR; TORTUSUNDA ŞİİR, KUYTUSUNDA ŞAKAYIKLAR…

Ansızın mevsim değişir; ansızın cemreler düşer dağlarına taşlarına ovalarına memleketin, ne olduğunu anlamadan bahar vurur kıyılarına ömrümüzün. Ömrümüz her gün bir bahar daha uzar, ömrümüz her gün bir çiçek daha açar. “Bu sabah da uyandım/ sağ yanım ıssızlıktı/ sol yanımdaki boşlukla selamlaştım/ gökkuşağından şakayıklar aktı/ nehrin tam kıyısıydı/ güneş doğdu doğacaktı/ göğsümdeki devle boğuştum” diyen şairin baharı hangi bahardır? “Her şey geçer/ aşk da/ acı da geçer/ ağlamaklı bir şarkı/ ayrılıkların/ üzerinden. // Rüzgâr olur/ savrulur geçer/ sağılır/ yaldızlı bir/ sabahın ağaran/ seherinde hüznün/ bembeyaz/ güğümünden” diyen şairin baharı hangi…

Devamını Oku
YAŞAM 

HİÇLİĞE KAHKAHA

Baş ağrıtıyor düşünce. Ağır geliyor insan ve yüzler. İnsanlığın öldüğü yerde insanları ne yapayım ki? Acıya zaafım bitiriyor beni. Çirkinin estetiği. Ve yalanın hakikati. Hep iki ucu boklu değneğin döngüsel zevkleri… Hani iyiliğin içindeki kötülük ve kötülüğün içindeki iyilikti hayat? İnsanlık ölmüş müydü? Nerede? Ama ben hâlâ inanmak istiyorum. Hâlâ inanmak istiyorum umuda. Fakat mezarlık, karanlık bir kalabalık sadece… Ve kimse inanmıyor nefes aldığıma. “Ölüm!” diyorum, kimse aldırmıyor. “Biçare ruhlar,” diyorum, “özgürlüğünüz batsın”. Ve kimse beni duymuyor. Ve “Ölüm!” diyorum, çırpınıyorum. Alın, çirkinliğiniz sizin olsun. Gülüyorlar, bıyık altından… Sizi kim…

Devamını Oku
YAŞAM 

MADDESEL DÜNYANIN BİÇİMSİZ FORMLARI

Sessizlik binlerce formda yansıyor ışıktan. Yıldız sönüyor, bense doğuyorum belirsizlik karanlığının içinden dehşet dolu bir çığlıkla çarpık dünyaya. Ölümsüz tanrılarım ölümden bahsediyor bana. Saçmanın varoluşuyla dünyaya dönüyorum ışıksız geceden, gülesim geliyor. Gerçeği sindirmek istiyorum, diyorum, gücüm yetmiyor. Doğduğum vakti kestiremiyorum. Büyümeyi ve devinimi hatırlamıyorum. Suratlardan hiçlik akıyor ve şehir kendini parçalıyor. Taşlar yerine oturmuş ve oyun başlamak üzere. Oyun, oyun, oyun… Zor oyun, ve boş olun, artık ayrılmak istiyorum sahneden! Boşluğun son evresinde yaratım varoluşu hakkında kitaplar yazılıyor. İşte, saygıdeğer sahnenizdeyim ve buruşuk ve kan dolu vücudum, bilincimse kıvrak akış.…

Devamını Oku
YAŞAM 

DÜN GECE HİLALİ GÖRDÜM

Soğuk bir geceydi, dışarı çıkıp gökyüzüne baktım. Her yeni doğuşunda bana kendini gösteren hilali gördüm yine. Öyle güzel öyle zarif bir gülümsemesi vardı ki yüzünde hayran kalmamak imkânsız. Eteklerinde kızıl hareler parlarken, güçlü ışığının gölgesi gökyüzünden yeryüzüne çocuksu aydınlığını saçıyordu. Uzun süre bakmaya devam ettiğimde ise başka bir görüntünün bana sürpriz yaptığını anladım. Bana bir şeyler mi söylemeye çalışıyorsun diye sordum sesi duyulmayan kalbimden. Işıltısı yanıp söndü muziplikle. Yeni doğan ayın salıncağına oturup ayaklarını sallayan Küçük Prens’in varlığını o zaman anlayabildim. Demek bana sürprizin buydu dedim. Kalbim genişleyip içine ışıltılar…

Devamını Oku
YAŞAM 

CEMRELER CEMRESİ GÖKLERİN ALTINDA ‘ELDE KALDI NEŞE’

“Elde var hüzün” diyen şiir üstadına selam yolladık ilkin, “kahkaha kuşları”nın yaldızlı çırpınışlarından kanat yaptık kırık ruhumuza; ardından şairin “gençliğiyle” yüzleştik, “başıboş dalgalarıyla” savrulduk sahilde sağa sola, yeri göğü inlettik “tumturaklı gazelleri”yle. Acı veren hüznü gerilerde bıraktık. Tabiatın cemreler cemresi bu saatinde “Elde kaldı neşe” dedik: “Elde kaldı umut”, “Elde kaldı sevda”, “Elde kaldı yarın”… Ve “Elde kaldı gelecek”… Çok günah işledik. Bir “çağ yangını”na sebep olduk. Yandık, kavrulduk. Ve aynı soruyu sorduk kendimize sürekli: “Masum muyduk?” * * * Cemreler cemresi göklerin altında “Elde kaldı neşe” demeyi sürdürüyoruz şimdi.…

Devamını Oku
YAŞAM 

SEVGİYE DAİR

Leo Buscaglia, “Nefret üstüne birçok kitap yazılmış ve basılmış ancak hiç kimse yalnızca sevgi adını kullanarak kitap yazmamış. Ben bu nedenle bu kitabımın adını ‘SEVGİ’ koydum” demişti bir söyleşisinde. O kadar haklı ki… Her şeyin çok, sevginin az olduğu bir dünyada yaşamaya başladık. Kaçımız sevgisini istenen şekilde herhangi bir varlığa gösteriyor, sevgi için uğraşıyor, her şeyin sevgiyle güzelleşeceğine inanıyor? Defalarca izlenen o muhteşem filmde “Sevgi neydi?” sorusuna kaçımız “Sevgi emekti” diye içimizden tekrarladık? Sahi, neydi sevgi? Vera’nın Nâzım’a son bakışı, Özdemir Asaf’ın Lavinya’sı, Bedri Rahmi’nin karadutu çatal karamı mıydı? Can…

Devamını Oku
YAŞAM 

365 GÜN SİL BAŞTAN 6 ŞUBAT

Ölüme dair bütün şarkılar cazip geldi insana 6 Şubat depreminden sonra. Sese hasret olanlar artık fotoğrafa da hasret… Moloz yığınlarıyla beraber hepsi yok oldu. Beden, ruh, hatıra… Kocaman bir hiçlik, geçmeyecek bir acı kaldı 85 milyona… En çok düşündüğüm ise birbirine küs göçüp gidenler… Onların acıları bir değil bin oluyor. Kırdığı kalbin enkazında kalan bir bedene bir daha asla “Affet beni” diyemeyecek! Ruhundaki hasar yaşayan için bitmeyecek ve yitip giden o sızıyı hissedecek… Cumhuriyet tarihimizin en yıkıcı 6 Şubat depremlerinin üzerinden 1 yıl geçti. Sorsanız daha dün gibi… Ardından yaşanan…

Devamını Oku
YAŞAM 

YAZI

Bir çırpıda kalbinden, bir ömürde bilincinden dökülen bu satırları, pencerenin hemen yanı başına koyduğu sandalyesine oturarak sesli okumaya başladı, şehir duysun istiyordu. “Her şey söylenmiş, her şey yazılmış, her şey yaşanmış ve bitmiş gibi beklentisiz, heyecansız geçti günlerim. Bir gün ertesi güne o kadar benzedi ki zaman algım ortadan kalktı. Dikkate alınmaz hayatların yaşandığına ve dikkate alınmaz ölümlerin gerçekleştiğine tanık oldum. En büyük tuzak, bu şehrin kendine özgü dinginliğiydi, susturan, sakinleştiren, ölgünleştiren bir dinginlik.” Akşam olmak üzereydi, şehrin ışıklarının yandığı, günün siyah kostümünü henüz giymediği bu zaman dilimini çok seviyordu.…

Devamını Oku
YAŞAM 

ADSIZ VE ANLAMSIZ

Ve mutsuzluk geri geliyor bütün kalıpları yıkarcasına. Tümcemin çatlak ıstırabından eser kalmıyor geriye. Olanca zehriyle büyülüyor ay ve şehir. Kimi kimden ayıran nedir, kimi kime bağlayan ne? Gittiğim yolları dönüyorum ceplerimde ve elimde hiçlik. Kahroluyor kanadı kırık kaderimin fahişe ruhu alaca kalabalığa karşın. ‘Kim’lik biçiliyor, ‘kimse’lik yitiriliyor. Dönüp dolaşıp yine aynı yere varılıyor. Ve yok-oluşum başlıyor Var-oluşum ile var-oluş azalıyor günden güne. “Adım gibi iyi bilirim” türevinden cümleler kurmak için kıvranıyor dilim, kuru dudağım. Her “adımda” bocalıyorum. Caddesi kan revan düşüncemin, meydanlarda ve istasyonlarda ölüyor on bin görüntüsü benliğin. Yüzüm,…

Devamını Oku