YAŞAM 

KABUK KABUK SONBAHAR; MANDALİNA GİBİ, NAR GİBİ…

Sarı sonbahar… Yeni toparlanışlar zamanı şimdi. Süveter vakitleri mevsimin… Ruhumuz yağmur öncesi toprak kokusu eşliğinde yeni başlangıçlara çoktan hazır. Ne de hoş görünüyor gazelleri ağaçların. Sarı sarı, turuncu ve kırmızı… Tabağımızda mandalina ve nar kabukları… Damağımızda eylül ve ekimin rayihası…

Her mevsim geçişinde olduğu gibi yine ayrı bir heyecan, yine ayrı bir duygu seli yüreklerde… Pardösülü ve trençkotlu fotoğraflar, ıslak kaldırım taşları ve yapraklar, sinema önlerinde bekleşen sevgililer… Kimi şemsiyeli, kimi şemsiyesiz…

Kabuk kabuk soyulacak mevsimlerin de giysisi gün geçtikçe. Sonbahar; ekim sonu, kasım başı daha da bürünecek koyu renklerine. Sarılar turuncuya, turuncular kırmızıya. Tabiat son kızıllığında fırtınasını boranını bırakacak dağlarına tepelerine, akarsularına göllerine memleketin.

Şairin dediği gibi, dağların ardı, “çırılçıplak” kalacak yakında; dalacak çiçekleri kış uykusuna Torosların, Anadolu’nun. Çağıldayan gümbürtüsüyle gelecek bahara kadar…

* * *

Sarı sonbahar… Yüreğimizin mandalinası narı sonbahar… Kabuk kabuk Akdeniz iklimi, kabuk kabuk bulutlar…

Sinema çıkışlarında tarçınlı kurabiyeler, sıcak şaraplar, dumanı üstünde kestaneler… Şehir yaşamı, iş çıkışı kafe sohbetleri; belki biraz şiir, belki çokça kahkaha…

Ya da haftada bir senfoni dinletisi, opera-bale-tiyatro gösterisi, kitap söyleşisi; bazı hafta sonları sarı-turuncu-kırmızı sonbaharı soluyacağımız doğa yürüyüşleri…

Sonbaharı sonbahar tadında yaşayacağız artık, şimdi tam zamanı. Eylül geçti, ekim geçiyor. Kasımpatılar arasından kasım da geçip gidecek elbet. Ama güz bitmeden şairlerin sonbahar şiirleri vakit kaybetmeden dökülecek yaprak yaprak:

Nasıl iş bu/ her yanına çiçek yağmış/ erik ağacının/ ışık içinde yüzüyor/ neresinden baksan/ gözlerin kamaşır. // Oysa ben akşam olmuşum/ yapraklarım dökülüyor/ usul usul/ adım sonbahar.

Sonbahar – ki acının değişmez dipnotudur/ sesinin solgun göğünde/ küçük bir yıldızla bir harfi tutuşturur./ Savrulur her yana kavruk kelimelerle,/ yüreğini acıyla buruşturur./ Bakışının pasıyla zırhlanan dünya,/ binlerce pıtrak yapıştırır yüzünün kumaşına/ sonbahar – ki doyumsuz bir aşkın sonudur.

* * *

Sarı sonbahar; mandalinası narı yüreğimizin… Mevsimin en güzel zamanları… Yağmurlar da başlar yakında. Gönlümüzün yazdan kalma rayihası değişiverir. Mandalina ve nar kabukları da değişmeye başlar ardından; önce portakal kabuğu olur, sonra kestane kabuğu.

Çıralar sobalarımızı tutuşturur. Sobaların üzerinde portakal kabukları, kestaneler, kuzinede yemek, güğümde su… Kıvrılır yatarız sobanın yanı başına, azalsın istemeyiz o kıvrık sıcaklığı. Sonbahar kıvrıla kıvrıla kış olur. Uykusu derinden gelir, derinden hissedilir.

Kuzineli düşler kurduran bir yazı çıkar ortaya, arşivlerden. Daha sonbahar bitmeden adeta kışı anımsatır:

Bir kuzine olsa şimdi… Dışarıda yağmur yağsa… Dedem bana sarı saat alsa. Beyaz tabaktaki zeytinyağına düşse güneş perde sallandıkça… Divanda yattığım yer ısınsa. Uyanıkken gördüğüm rüyayı, rüya olduğunu bilmeden takip ede ede uykuya dalsam. Patlıcan kokmaya başlayınca uyansam. Kuzinenin kapağı açılsa, peynirli börek çıksa içinden… Sevdiğim herkes gelse, hepsi sığsa bir divana.

Ama daha geçmedi sonbaharın güzelliği. Kışa var daha. Mevsimin rengi henüz sarı… Mandalinası narı yüreğimizin…

* * *

Kabuk kabuk sonbahar; kabuk kabuk mandalina, kabuk kabuk nar… Tabaklarımızda mevsimin rayihası… Manav tezgâhlarında mandalina kokusu, nar kokusu…

Sarı sonbahar… Yüreğimizin mandalinası narı sonbahar…

Gönül yaralarımız da artık kabuk bağladığına göre, şimdi yeni başlangıçlar zamanı:

Öyle bir ilkyaz ol ki korkut yaprakları/ öyle bir sonyaz ol ki tut yaprakları/ sararıp dökülürken güz rüzgârlarında/ ardında savrulsunlar, unut yaprakları./ Sevinçlerinde onlar vardı, hüzünlerinde onlar/ seninle yeşerdiler, seninle soldular/ olsunlar senden sonra da umut yaprakları.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar