YAŞAM 

SİESTA HAKKI İSTİYORUM

– Çalışma Saatlerinin Yaz Döneminde Düzenlenmesi İhtiyacı – Klasik Adana yazının ötesine geçen sıcaklar yaşıyoruz. Kavurucu sıcaklar ve yüksek orandaki nem insanları bitkin düşürüyor. Öğle saatlerinde 50 derecelerin üzerinde hissedilen sıcaklıkları görmeye başladık. Artık Adana’da yaşamak, çalışmak, nefes almak, yazmak, okumak, hatta tembelce oturmak bile güçleşti. Adana yazının ne anlama geldiğini anlamak için hayal etmek yeterli gelmiyor, yaşamak gerekiyor. Kavurucu sıcaklar, insanı bitkin düşüren nemli havalar nedeniyle uzmanlar vatandaşların gerekmedikçe saat 11.00–16.00 arasında dışarı çıkmamaları, kanala girip “çimmemeleri” ve “güneşe ateş etmemeleri” konusunda uyarıyor. Doktorlarımızın “Bol su için”, “Güneşin etkili…

Devamını Oku
YAŞAM 

BEN, TAŞKÖPRÜ!

Ben, Taşköprü! Hem Adana’nın hem Türkiye’nin hem de dünyanın “hâlâ kullanılan” en eski köprüsüyüm. Boyum 310 metre, enim ise 11,40 metredir. Yüzyıllardır, taştan ayaklarımı Seyhan Nehri’nin derinliklerine basar; Seyhan ile Yüreğir ilçelerini, Batı ile Doğu’yu, insanları ve hayatları birbirine bağlarım. Kim bilir kaç medeniyet, kaç kavim geçip gitti üstümden… Kaç kral, kaç imparator, kaç hayat öyküsü… Ben, Taşköprü! Bugün kendi öykümü anlatacağım sizlere… HADRİAN MI, HATTUŞİLİ Mİ? Kimine göre 1700 yaşındayım, kimine göre 3500. Kimine göre Roma İmparatoru Hadrian yaptırdı beni, kimine göre Hitit imparatoru Hattuşili. “Adania denilen bir şehirle…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

CAN BABA, CAN EVİ’NDE BİR AKŞAMÜSTÜ VE DİĞER ŞEYLER

Can Yücel’in anısına / 12 Ağustos 2023, Datça. O, “karaçalılar gibi yardan bitme”, “çarpık bacaklarıyla – ha düştü ha düşecek” bir çocuktu, babasını özleyen, hayatta en çok babasını seven. “Geldi mi de gidici – hep, hep acele işi! / Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi / Atlastan bakardım nereye gitti / Öyle öyle ezberledim gurbeti…” Köy Enstitüleri gibi çok ciddi bir mesele peşinde koşan bir baba… Hasan Ali Yücel. Dönemin Milli Eğitim Bakanı. Babasının yolunu gözleyerek, hastalık numaraları yapan o çocuk da Can Yücel. 1990 yılında bir ev alıp yerleşeceği,…

Devamını Oku
YAŞAM 

NEZAKET MESELESİ

Nezaket ve nezaketi görev edinmek sanırım aynı çizgide buluşmuyor. Görev edinildiğinde bir tür insanları memnun ettirme çabasına girip iş çığırından çıkıyor. Herkesi memnun etmek imkânsız… Ufacık bir çocuk, arkadaşlarını mutlu etmek için her sabah babaannesine portakal suyu sıktırıyor. Şişe şişe okula portakal suyu taşıyor. Bu jesti yaparak arkadaşlarının onu çok seveceğini düşünüyor. Babaannesi de torununu mutlu etmek için bunu görev haline getiriyor. Bir gün, evde portakal bitiyor ve okula çantası boş gidiyor çocuk. Tüm arkadaşları adeta suç işlemiş gibi bakıyor ona. Neden şişeler boş? Portakal suyu yok? Görev edindiği nezaketini…

Devamını Oku
TOPLUM YAŞAM 

AŞURE

Çocukluğumun geçtiği Sivas’ın Alibaba Mahallesi’nden aklımda kalan en güzel anıların başında aşure günleri gelir. O zamanlar Alibaba, Gökçebostan ve Kolej mahallelerinde neredeyse her hanede aşure kaynatılırdı. Herkes farklı günde yaptığı için şöyle böyle bir hafta boyunca evlerden aşure eksik olmazdı. Aşure o zamanlar tabakta dağıtılmazdı. Aşure kaynatan kadınlar, aşureyi bir kovaya doldurur, ellerine de bir kepçe alıp dağıtıma çıkardı. Aşure dağıtan kadınlar, genelde her evin kapısı açık olduğu için bahçeye girer, evin kapısında kepçe ile kovaya vurur, “Komşu” diye seslenirdi. Ev sahibi kapıya gelince aşure dağıtan kadın “Bir kap ver,…

Devamını Oku
YAŞAM 

ÖTEGEÇE

Bu mahalleye ilk kez gelmenin mahcubiyeti ve biraz da tedirginliğiyle, pencerelerinden soba borularının çıktığı oldukça yıpranmış, sağlı sollu evlerin sıralandığı bir sokağa giriyorum. Önünde plastik toplar asılı ve ahşap bir ekmek dolabının olduğu –içinde pide ekmeği vardı– bir bakkalın önünden geçiyorum. Üç çocuk kapının önünde neşeyle Zaman gazozu içiyor. Bir kasabın, bir manavın önünden yürüyorum. Tek koltuklu Berber Recai’nin ve Kuaför Yeliz’in küçücük dükkânlarının önünden geçiyorum. Daha önceleri beyaz olduğunu düşündüğüm bir kedi önümden fırlayıp karşı evin bahçesinde kayboluyor. Evlerin arasındaki küçük bahçelerden kentte duymayı özlediğim kuş sesleri geliyor. Yürüyorum.…

Devamını Oku
KÜLTÜR-SANAT YAŞAM 

GÜLE GÜLE GİT, ERKİN BABA…

Erkin Koray benim çocukluğumdu. Ben çocukken evdeki ablalarım, ağabeyim hep onu dinlerdi; onların sevinci, hüznü, isyanı, mutluluğu şarkılarıyla yaşaması tabii ki beni de etkiledi, ben de çok sevdim onu. Gençliğimde, sevgiliyi onu dinlerken düşündüm: “İnan ki senden başka/ Senden başka/ Hiç kimse yok içimde!” Aşk elimde patladı, Erkin Baba’mla isyan ettim: “Mavi boncuk taksan da/ Irmak olup aksan da/ Şahin olup uçsan da/ Sorular var kafamda/ Sevda mısın, bela mı?/ İyi misin, fena mı?/ Bilemedim bunları/ Melek misin, şeytan mı?” Ankara’da Hard Rock Kafe’de onu izlerken gitarıyla yaşadığı aşkı hepimize…

Devamını Oku
KÜLTÜR-SANAT YAŞAM 

ÇARESİ YOK BU GİDİŞLERİN

Annesi Vecihe Koray’a teşekkür ederek başlamak istiyorum. Piyano ile tanışmasına annesi sayesinde başlayan Erkin Koray, Türkiye topraklarına “Anadolu Rock” tarzını ilmek ilmek işledi. ‘Cemalim’, ‘Köprüden Geçti Gelin’ ve daha sayamayacağım birbirinden değerli türküleri rock ile harmanladı. Aynı zamanda radyo programcısı da olduğum için zihnimde binlerce şarkı, türkü vardır, zaman zaman bazılarını unuttuğum olur, açar bakarım sözlerine. Ama dün, Erkin Baba’nın vefatını duyar duymaz dillere destan olan şarkılarının sözünü tek tek söyledim kendi kendime. Bir sızı yerleşti çoğumuzun gençlik, çocukluk yıllarına, değil mi? Nerede o kör olmayasıca “çöpçüler”? Erkin Baba’nın sesini…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

‘SESLER, KOKULAR, RENKLER YANITLAR BİRBİRİNİ…’

“Bir tapınaktır doğa / (…) / Uzakta birbirine girmiş/ yankılar gibi/ Bir birlik içerisinde,/ kör karanlık ve derin,/ Geceler kadar geniş, aydınlık kadar engin/ Sesler, kokular, renkler yanıtlar birbirini…” – Charles BAUDELAIRE Üç yıl önce taşınacağımız evi gezerken salona girmeden önce koridorun solundaki küçük odayı gördüğümüzde burayı bir kütüphane yapma hayali içimde bir ışık gibi parlamıştı. Evi tutup boya ve tamir işlerine bakmaya geldiğimizde bir yorgunluk kahvesi içerken kitaplık ve kitaplardan önce odada gözümün önüne getirdiğim ilk eşya da eşime annesinden kalan ve onun genç bir kızken dokuduğu kilim olmuştu.…

Devamını Oku
YAŞAM 

TERSE DÖNSE ŞU FELEĞİN ÇARKI

Kendi yolundan, kendi yatağından çıkıp başka mecralarda akmayı denemiş acemi ırmaklar gibiyiz çoğumuz. Şehirlerde böyle eğreti duruşumuz ondan. Birer ırmaktık. Aktık ezelden ebede gider gibi. Fakat yolumuzdan çıkınca olanlar oldu bize. Kimimiz kuruduk, kimimiz durgun su birikintisi olduk; kargılar, otlar sardı etrafımızı. Kimimizi nehirler yuttu, kimimiz göllerde boğulduk. Ondan şehirlerde böyle eğreti duruşumuz. * * * Her ırmak oysa kendi yolunda, kendi yatağında özgür değil mi? O yolun taşı, kumu, çakılı, kayası, ağacı, yosunu o ırmağı o ırmak yapan şeyler değil mi? Nice deli çaylar vardır, kayalara çarpa çarpa akar…

Devamını Oku