OYSA BİZLER YALNIZCA TÜRKÜLERDE SEVDİK “KARA”YI
– ADANA –
Ekmeğin adı “KARA” olur mu hiç?
Umudun adı “KARA”?
Sevginin adı “KARA”?
Gözyaşının adı “KARA”?
Ellerin adı “KARA” olur mu hiç?
Oysa bizler yalnızca türkülerde sevdik “KARA”yı…
“Karadır kaşların, ferman yazdırır”, “Kara gözlüm, ben bu elden gidersem” derken…
Oysa “KARA”, hele ki bugünlerde BARTIN olmakta.
Kimi yeni evli, kimi nişanlı, kimi yeni baba olduğu için; kimi ise umuda yolculuk yapmak için çeker kurayı. Her madencinin kaderidir kura çekmek…
Yüzlerce metre yer altına inmek… Ekmek kapısının onun ecel kapısı olduğunu bilerek, her gün bunu yapmak ve eli yüzü kömür karasıyla gün yüzüne çıkabilmek, belki “Bugün de madenden çıktım” diyerek şükretmek…
Ama önceki gün çıkamadılar inenler, bir daha dönebileceklerini bilemediler. Aileleriyle, sevdikleriyle son kez sohbet ettiklerini, birlikte son yemeklerini yediklerini, yeni doğmuş bir bebeğin yanağına kondurulan öpücüğün son öpücük olduğunu bilemediler, son yolculuklarını madene doğru yaptıklarını akıllarından bile geçirmediler.
“Ateş düştüğü yeri yakar” der atalarımız, bir de madendekileri yakar ateş.
Ciğerler yanarken, feryatlar koparken madem ocağının kapısında bir umutla bin bir duayla haber bekleyen ailelerin, yani geride kalanların ciğerlerine kim su serpecek?
Yalnızca madendekiler toprak altında kalmıyor, toprak altında can vermiyor. Onlarla birlikte aileleri de, çocukları da, hayalleri de, umutları da yerin altında kalıyor.
Madenin “KARA”sına boyandı umutlar, yarınlar…
Ve en acısı ise geriye yanaklardan süzülen yaşlarla arkadaşlarını toprak altında bırakan ve birkaç gün sonra ise tekrar yine madene inecek madencilerin çaresizliği kalıyor. Daha dün birlikteyken şimdi ise onlarsız…
BARTIN son olsun…