EDEBİYAT 

CEVHER

Bolly; rutininden oldukça bunalmış, gündüz düşlerine dalmak üzere kendini sonsuz tünelinde uzun bir yürüyüşe bırakmıştı. Minik ayakları kaygan taşlar üzerinde süzülüyor, kayıp düşmemek için bastığı yere tırnaklarını geçiriyordu. Tırnaklarının taşa her çarpışında çıkardığı tıkır tıkır sesleri tünelde şöyle bir yankılanıyor, duvarların pis kokusunda eriyip sessizliğe karışıyordu. Dinlenmek için minik bir su birikintisinin önündeki oval taşı seçti. Ayaklarını suya doğru bıraktı, minik elleri göbeğinin üstünde kavuştu. Su çamur gibi bulanıktı. Sığ olmasına rağmen dünyanın merkezine inen karanlık bir kuyuyu andırıyordu. Bolly biraz öne eğilip iyice yaklaştı. Birden yansımasıyla yüz yüze geldi.…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ELLİ YILLIK CAN PARASI

Umudumu yitirince, üç bin altı yüz ek gösterge beklentisiyle ertelediğim emekliliğime karar verdim ve mart ayı başında Milli Emlak Müdürlüğündeki memuriyetimden emekli oldum. Hemen sonra Covid-19 belasının çıkmasıyla birlikte tüm vatandaşlarımız gibi bir süre evde hapsoldum. O günlerde oğlum Selçuk da Ankara’da arkadaşlarıyla paylaştığı evinde mahsur kalmıştı. Ortam durulunca memlekete gelmesini söyledim, gelmek istemedi. Ben de ekim ayından beri fırsat bulamadığım Ankara seyahatini gerçekleştirmek için otomobilimin bakımını yaptırdım ve bozkırın ortasındaki vaha Başkent’e doğru yola çıktım. Birkaç yerinden çarpılmış olduğu için kaporta bütünlüğü bozulmuş olan eski püskü otomobilimin tekerlekleri, sıcaktan…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

‘NEDİR ÂŞIĞIN İŞİ, BAL SÖZLER DÖKMEDİKTEN SONRA?’

73 yaşındaki Nijeryalı şair Niyi Osundare, bir şiirinde siyah tenli güzel sevgilisine şöyle sesleniyor. Diyor ki: “Sokul bana/ erişmek için varlığımın onuruna.” Ve sorular yöneltiyor doğaya, insana; böceğe, yengece, kuşa. Diyor ki: “Nedir işi dokumacı kuşlarının, kusursuz yuvalar örmedikten sonra?/ Nedir yengeçlerin işi, oyuklar açmadıktan sonra bataklıklarda?/ Nedir işi gübre böceğinin, dağların şarkılarını söylemedikten sonra?/ Nedir âşığın işi, bal sözler dökmedikten sonra sevgilinin kulaklarına?” SEVMEMİŞLERİN ZULMÜ Oysa günümüzde âşık olmamışların, bir kadını sevmemişlerin, “varlığının onuruna erişmemişlerin” zulmü altında eziliyor “sevgililer”. Gazete sütunlarında okuyoruz adlarını; ‘Özgecan Aslan’ları, ‘Şule Çet’leri, ‘Pınar Gültekin’leri……

Devamını Oku
EDEBİYAT 

CEKET

“Ceketi alır giderim” der adam adama. Kafası bozulursa niye gitmesin? Fakat burada vurgulanan “gitmek” midir, “ceketi almak” mıdır? Eğer vurgulanan ceketi almaksa, ceketini nereden alır giden kişi? Askıdan ceket almak mı daha iyi, daha karizmatik olur; yoksa sandalyeye asılmış ceketi almak mı? Ceket alınınca ne yapılır? Giyilir mi, yoksa elde mi tutulur? Eğer ceket elde tutulursa boylu poslu, ideal kilolu olmayanlar da, ceketini alıp giden Clint Easwood gibi karizma görünür mü; yoksa küçük enişte gibi mi durur? Gülten Kaya, Ahmet Kaya için yazdığı şiirde, “Ceketimi yağmurlara astığımdan beri/ tehlikeli şiir…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

DIŞLANMIŞLIĞIN RUHSAL YANSIMASI: ‘MAHCUBİYET VE HAYSİYET’

Kuzey Avrupa ve Norveç’in yetiştirdiği en önemli yazarlarından biri olan Dag Solstad tarafından yazılan kısa ama bir o kadar da çarpıcı olan roman. Solstad, bu eserini 1994’te kaleme almış ve ülkemizde de Temmuz 2018’de Yapı Kredi Yayınları tarafından çevirisi yayımlanmıştır. Dag Solstad 16 Temmuz 1941’de Norveç/Sandefjord’da dünyaya gelmiştir. Edebiyat dünyasına 1965’te yazdığı ve yabancılaşma ile kimlik temalı ‘Spiral’ adlı kısa öyküsüyle adım attı. Dag Solstad birçok roman, öykü, deneme ve oyun kitabı yayımladı. Yazar, Norveç’in en prestijli edebiyat ödülü olan ‘Norveç Eleştirmenler Ödülü’nü 3 defa alma başarısını göstermesinin yanı sıra…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

DİYAGONAL DİYALOGLAR – 7: TARAZLI SÖZLER

– Bizim geçmişimiz çok köklü. Ta nerelerden bugünlere taşıdığımız nice zenginliğimiz var. Bize hiçbir şey olmaz, Alimallah. + Hangi zenginlikler? – Baksana, yedi iklim, dört mevsim aynı anda yaşanan bir coğrafyamız var. Her bir şehir kendine özgü. Hatta kasabalara gittiğinde bile değiştiğini görebilirsin. + Kültürel zenginliği mi söylüyorsun? – O da var. Öyle değil mi? + Elbette, haklısın. Çok faklı uygarlıkların mirasçısı olmamız, bize böyle bir zenginlik sunuyor. – Böyle söyleyerek bir çeşit inkârcılık yaptığını anlamıyorum sanma. Ne uygarlığı? Bizi biz yapan tarihsel zenginliğimizi, geleneklerimizi, göreneklerimizi göz ardı edemezsin. Bu…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

APARTMAN TOPUKLAR

“Sanırım hiçbir şeyin öyle pek tamamlanmadığı/ bir çağda yaşıyordum. Ve bütün eksik kalmaların/ sessiz ve ünü olmayan bir tanığıydım ben.” – E. C. Sabahçıydılar. Öğlen son dersin zili çalınca sınıfta bir hareketlenme oldu. Çuha yeşili tahtaya beyaz tebeşirle yazılmış ödevi deftere geçemeyenler, son bir gayret eksik-fazla notlarını aldılar. Hepsinin gözü kapıdaydı. Bitirenlerin çoğu çantalarının izin verdiği hızla yerlerinden fırlayıp kapıya yöneldi. Çığlık çığlığa… Sınıftaki akranlarına göre daha sessizdi. Ama sınıfın çalışkan üç öğrencisinden biriydi. Sema Öğretmen, onu her zaman örnek gösterirdi sınıfa. Bu örnek olma halinin getirdiği ağır sorumluluk, davranışlarına…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘PERSEPOLİS’, İRAN’DAN BİR BÜYÜME HİKÂYESİ – KADIN OLUŞUM ROMANLARI III

“İnsanlar gördüm. / Şehirler gördüm. / Ovalar, dağlar gördüm. / Su gördüm, toprak gördüm. / Aydınlık ve karanlık gördüm. / Aydınlıkta otlar, karanlıkta otlar gördüm. / Aydınlıkta canlı, karanlıkta canlı gördüm. / Aydınlıkta beşer, karanlıkta beşer gördüm.” – Sohrâb Sepehrî 2007 yılı yapımı animasyon filmi ‘Persepolis’i birkaç yıl önce izlemiştim. Fransız yapımı olan ödüllü film, İran kökenli Fransız çizgi film yönetmeni Marjane Satrapi’nin otobiyografik çizgi romanına dayanıyor. Bu yazı için romanı da okudum. Filmle roman büyük ölçüde örtüşüyor; ama tabii roman daha fazla ayrıntıyı barındırıyor. Ben roman üzerinden yapacağım değerlendirmelerimi……

Devamını Oku
EDEBİYAT 

BİR DALGA KÖPÜĞÜ VE NEHİR KIZI

“Gececil saatlerin nehri akar,/ sonsuz sabah olan kaynağından.” – Miguel de Unamuno Annemin babamı neden öldürdüğünden hâlâ emin değilim. Bana kalsa en fazla herkes kadar mutsuzlardı ve babam gördüğüm adamların çoğundan daha sevimliydi. Tarih 27 Ekim 2021. Hava aydınlık, meteorolojinin yağmur uyarılarına rağmen gökyüzü bulutsuz ve güneşli. Kaldırım taşlarında turuncuya dönmüş ağaç yaprakları ile karşılaşmasanız bugünü serin bir bahar akşamüstü ile karıştırmak işten değil. Babam Arturo, artık eskisi kadar iş alamadığı dedektiflik bürosundan erken çıkar, tahminime göre saat 15.00’ı biraz geçmektedir. Her zamanki gibi eve yürüyerek gelecek ve tanıdık tanımadık…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

TAKVİM YAPRAKLARI, KEDİ VE ADAM

– 13 Ekim 1997 – “Gözlerimi odanın rutubetli tavanına açtığımda hiçbir şey hatırlamıyordum. Bir süre etrafıma bakınıp anımsamaya çalıştım. Sabah olması gerekiyor; ama hava kapkaranlık. Odadaki her şeyin rengi solmuş. Hafif bir rutubet kokusu eşlik ediyor bana. Çok az şey var odada. Gıcırdayan eski yatağın karşısındaki duvarda asılı fotoğraflar var; yine siyah beyaz. Bir kadın, bir erkek portresi, mutsuz olduğu belli bir aile fotoğrafı ve odadaki tek renkli şey olan genç, güzel bir kızın yağlı boyayla çizildiğini sandığım portresi. İri göğüsleri olan kadın korkutuyor beni. Sert bakışlarıyla takip ediyor gibi.…

Devamını Oku