EDEBİYAT 

DİYAGONAL DİYALOGLAR – 4: VEREV

– Duvar ustası gibi aşağıya doğru salman gerekir. – Ne lüzumu var bu kadar mekanik bakmanın; göz var, izan var. – Ustanın saldığı şakul, gözün görmediği verevi gösterir. – Tamam, duvar ördüğümüzde şakulü salarız; ama mesele insan olduğunda böyle salmalar netice vermez. Biraz idareli olmamız gerekmez mi? Bazı dengeler vardır ve bizim de o dengelere hak ettikleri ehemmiyeti vermemiz lazım gelir. – Muhterem, sana da bazen fazla hassasiyet gösteriyormuşsun gibi gelmiyor mu? – Hassasiyet? – He-e! İdare etmeler, dengeler, ehemmiyet vermeler… Bak, bu işler üzerinde o kadar kafa yorup oyalanmaya,…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘DÜĞÜNÜN BİR ÜYESİ’ ÖZELİ ÜZERİNDEN BÜYÜME ROMANLARI

“Her şey Frankie’nin on iki yaşında olduğu o yeşil çılgın yazda oldu. Uzun bir süredir hiçbir yere üye olmadığı yazdı o. Ne bir kulübün ne de dünyadaki herhangi bir şeyin parçasıydı.” (Sf. 9) diye başlıyor ‘Düğünün Bir Üyesi’. Uzun, sıcak yaz başlıyor Adana’da da… Uzun, uzaktan çalışma imkânı olanlar için evlerde izole çalışılmış, “olağanüstü” yaşanmış ya da yaşanamamış bir bahardan sonra “normal”e dönmeye başladık. Kısıtlamaların çoğu kalktı. Ve özgürlük! “Hiçbir şey aynı olmayacak” deniyordu, salgının ilk günlerinde. Herkes düşünmeye başlamıştı, önceden aklına getirmediği neyin değerli, neyin önemli olduğunu. Doğa önemliydi…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

‘BANA BAKIYORSUN YA, KORUK TATLANIYOR AĞZIMDA…’

Bir haziran sabahının sessiz esintisinde, şiirin sonsuz atlasında hüzünler topluyorum, umutlanacak sözcükler arıyorum dizeler arasında. Arayıştayım. Koronavirüs günlerinin getirdiği ve götürdükleriyle “yaşamak” eylemi daha farklı bir anlam ifade ediyor. “Bana bakıyorsun ya/ koruk tatlanıyor ağzımda/ gecikeceğim/ şimdi üzüm mevsimi” diyen İranlı şair Granaz Moussavi’nin dizelerinde ağız tadıyla geçirdiğimiz günleri getiriyorum aklıma. Şimdi kimse için hayatın ne tadı ne tuzu kaldı. Bir belirsizlik durmadan içimizi kemiriyor. Geleceğe umutla bakmak istiyoruz oysaki. Hüzün sarmalı yaşantımız, bizi kendimize bir türlü getirtmiyor. İranlı şairin başka bir şiiri şöyle devam ediyor: “Keşke insan eteğinden asılan…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘GÜZEL ÖLÜMÜN ÖYKÜSÜ’NDEN GERİYE KALAN

Bazen günümüzü öyle bir yaşarız ki en sade haliyle kahvaltımızı etmiş, kahvemizi içmiş, sevdiklerimizle birlikte sohbetin keyfini çıkarmış, uykumuz geldiğinde uyumuş, televizyonumuzu izlemiş, karnımız tok sağlığımız yerinde yatağımıza geçip tanrıya şükretmişizdir. “Tanrım, en kötü günümüz böyle olsun. Rahmetini bizden esirgeme.” Oysa bir daha yaşanılması istenilen gün, çok da özel bir gün değildir. Bazen de maddi manevi olarak diğer günlerden daha iyi hissetmemize rağmen şükretmek aklımıza bile gelmez. İki aydan fazladır evde olmanın duygusu ile geçen hafta odalara sığamıyor, nefes alamadığımı düşünüyor, bir dost sohbeti arıyordum sıcak bir bardak sütlü kahve…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

DİYAGONAL DİYALOGLAR – 3: BERHUDAR

– Berhudar ol. – Sağ ol. Sen de ol berhudar. – Sen biliyor musun, ne demektir “Berhudar ol”? – Bilmiyorum. – E, ne demeye dedin o zaman? Ya iyi bir şey değilse? – İyi olmasa sen söyler misin bana? Belli ki iyi bir şey. – Hah hah ha! Doğru, iyi bir şey. Bir iyi dilek sözü. Ama çocuklar büyüklere söylemezler. Büyükler söyler. Büyük lafıdır. – Anlamı ne peki? Başka bir dilde mi? – Başka bir dilden gelmiş. Bazı durumlarda diller, komşu dillerden bazı kelimeleri, sözleri alırlar ve kullanırlar. Karşılıklı bir…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ORUÇ ARUOBA’NIN DİZELERİYLE KISA BİR KİŞİSEL TARİH

“Her ölüm dünyada bir çatlak açar – bir boşluk bırakıp öyle gider her kişi: öteki kişiler de, şimdi, o çatlağı kapatmakla, o boşluğu doldurmakla görevlendirilmiş hissederler kendilerini. (…) Oysa, önemli olan, çatlağı açıkça görebilmek, boşluğu olduğu gibi yüklenebilmekti. Çünkü, ölüm, onmaz; yaşam, onarılmazdır.” (Uzak, s. 33) Uzak’ta ikinci kitap diye belirtilmiş Özlem Çekene Kılavuz bölümü… O bölümün başında Oruç Aruoba, “Babamın anısına” başlığı ile böyle diyor; ölüm onmaz, yaşam onarılmaz… 19 Kasım 1993 tarihi var altında… Daha önce basıldığı halde 1996’da okumuşum buradaki şiirleri, metinleri… Daha önceden başka eserleri de…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

‘AŞKIMIZ BU BAHARIN GÜLÜCÜĞÜ, TIPKI GÜZELLİĞİN GİBİ…’

Ölüm baharı kasıp kavururken dünyayı, bu yıl çiçekleri doyasıya koklayamadık; ağıt misali kuşların en hüzünlü şarkılarını dinledik. Baharı kaçırdık. Martta, nisanda, mayısta mutluluklarımızı erteledik. “Başka bahara kaldı” dedik. Sevdalarımız hep ileri bir tarihe ötelendi. Ama umudu da bırakmadık elimizden. Bırakmıyoruz. En büyük umudu şiirde aramayı sürdürüyoruz. Yüzyıllardır yazılıp insanlığa dokunduğu gibi, bu yüzyılda da yazılıp dokunacak yüreklere; bunu biliyoruz. Bunun bilinciyle uyanıyoruz her sabaha. Veba ve kolera günlerinde olduğu gibi korona günlerinde de şiir hep can yoldaşımız. Yine dünya şairlerini konuk ediyoruz duygu iklimimize. 19’uncu yüzyılda doğup 20’nci yüzyılda aramızdan…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

DİYAGONAL DİYALOGLAR – 2: BOZUK

– Bozuk bu. – Bozuk değil, iş görüyor. – Nasıl iş görüyor? Çalışmıyor işte! – Benim işimi görüyor, karışma sen. – Sen ne yapıyorsun ki bununla? Başka bir şey için mi kullanıyorsun? – Yapıyorum işte bir şeyler. Ne kadar uzattın. Bırak, kurcalama artık. – İstifçisin. Biliyorsun, değil mi? – Hayır, efendim! Hiç de değil; tutumluyum ben. Savurgan değilim. Atmıyorum, lazım olur bir gün diye saklıyorum. – E, ne farkı var? – Şu farkı var: Senin dediğin, çöpleri biriktirir. Ben hasta değilim. Laflarına dikkat et! – Tamam, kızma hemen. Ben sadece…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

“NOLYA” – ‘TEK BAŞINA’ YA DA ‘BİRLİKTE’ SIKILANLAR İÇİN SIKILMANIN ÖYKÜSÜ ÜZERİNE

Bahar geçip gitti. Bir bayram daha… Salgının gölgesinde… Adana’da uzun sıcak yaz başlangıcındayız. Teoman şarkısındaki gibi “vakit bir türlü geçmezken/ yıllar, hayatlar geçiyor”. Evlerde, temassız ve kendimizle baş başa geçen bugünlerin de en iyi yoldaşı kitaplar ve duygudaşlığımı fark ettiğim için hep yanı başımda, cümleleri zaman zaman zihnimde gezinen yazarlar. “‘Canım çok sıkılıyor’ dedim. ‘Benim de öyle’ dedi. Onun da canı sıkılıyormuş demek ki; ama eminim, başını sertçe çevirip yoluna devam ederken daha çok sıkılacak. ‘Birlikte yürüsek mi?’ dedim. ‘Birlikte sıkılmak için mi?’ dedi.” (BBSK, s. 22) Bir Cemil Kavukçu…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

İLKYAZ SÜRGÜN VERİYOR AVUÇLARIMIZDA; ŞİİR OLUYOR…

Hazirana ramak kala şiirli bir ilkyaz akşamında buluşuyoruz bu sefer. Sevinci ve özlemi dile getiriyor mısralar. Bahar sevinci biraz hüzün kokuyor, yeniden buluşma özlemi saç diplerimizden bizi çekiştiriyor. Cevat Çapan’ın Cumhuriyet Kitap’taki ‘Şiir Atlası’ köşesi, bu hafta “ilkyaz” şiirlerine yer veriyor. A. Kadir Paksoy’un çevirisiyle Fransız şairlerin ilkyaz heyecanını anlattığı dizeleri mayıstan hazirana adeta umut nakşediyor. Lucie Delarue-Mardrus’tan Théophile Gautier’e 19’uncu ve 20’nci yüzyılın Avrupa şairlerinin kaleminden dökülenler, 21’inci yüzyılın 20’nci yılında, üstelik koronavirüs salgınıyla mücadele ettiğimiz bugünlerde üzgün ruhumuza pek iyi geliyor. HÜZÜNLENMEK NE HACET! “İlkyazda biraz deliyizdir/ bütün…

Devamını Oku