YAŞAM 

YALNIZLIĞA ÂŞIK BİR BEN

Kasımı ortaladık gidiyoruz. İçimizde geçmişten kalma hüzünler, hele de yağmurlu ikindilerde gözlerimizden yüreğimize süzülüp gidiyor. Sokakta sarmaş dolaş yürüyen sevgililer görüyorum. Sinema önlerinde bir aşk filminden çıkmışlığın tuhaf his cümbüşünü, kaybolmuşluğunu veyahut özlemi, tutkuyu, umudu arayışın sarhoşluğunu yaşıyorlar. Yağmurlu ikindi vaktinde sokak aralarında, kafe önlerinde dolanıyorum. Gözlerim dolu dolu oluyor; terk edilmişliğin, yalnızlığın insanı olgunlaştıran yanı, bir o kadar da kahredici tarafı. Ben, “olgunlaştıran” tarafındayım. Ve hep de o tarafta olacağım. “Yalnızlık tanrıya mahsus” diyenlere inat, ben hep yalnız tarafta bulunacağım. Yalnızlık, bir başınalık bana hep güç veriyor çünkü ve…

Devamını Oku
YAŞAM 

KARLI DAĞDA AÇAN KIRMIZI NİLÜFER

“İnsan iradesine inanırım ben” dedi genç kız! Çok eski zamanlarda, üzerinden karları hiç eksilmeyen dağları, şifalı bitkiler yetişen ovaları, dalgalı nehirlerin coşkuyla aktığı vadileri olan bir ülkenin topraklarında, korunaklı bir kalenin içinde yaşayan cesur bir kız varmış. Kalenin lideri ve komutanı da, adı ‘Haziran’ olan bu cesur kızın annesiymiş. Kalenin genç nüfusu hem iyi bir eğitim ve öğrenim görüyor hem de savaş sanatlarında ustalaşmak için her gün disiplinli bir çalışma içinde oluyorlarmış. O güne kadar nehrin aşılmaz koruma düzeneğini aşıp da kaleye girebilen kimse olmamış. İşte, o gün; ‘Haziran’, nehrin…

Devamını Oku
KÜLTÜR-SANAT YAŞAM 

MÜZİK VE ZİHİN

2009 yılında Çukurova Kalite Derneği bünyesinde organize ettiğim ‘Mükemmelliğe Doğru Kalite Yolculuğu’ adlı konferansın esas konusu işletmelerin yönetimine örnek model olacağını düşündüğüm “senfoni orkestrası” modellemesiydi. 70-100 kişilik müzisyen ve 22 farklı enstrümanın bir arada uyum içerisinde çalması için gereken disiplinin işletmelerin yönetim prensipleri için bir model olarak tanıtılması amaçlanmıştı. Bununla ilgili konferans vermesi için görüşmüş olduğum Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası Flüt Sanatçısı Nevin Apaydın’ın verdiği konferansta anlattıklarından izleyiciler çok etkilenmişti. Konferansta anlatılanlar, müziğin hayatımızı ne kadar geliştirebileceğine dair önemli bilgiler içeriyordu. Zihinsel gelişimi ve estetik anlayışına katkısı, beynin matematik ve…

Devamını Oku
YAŞAM 

ADANA’NIN BERBERLERİ

Akşamüzeri Toros Caddesi’nde baştan aşağı yürüdüm. Sağlı-sollu birbirinden şık, gösterişli ve led lambaların çiğ ışıklarının aydınlattığı tıraş dükkânlarının açıldığını gördüm. Aman, sahiplerini üzmeyelim. “Coiffeuer salonları” diyelim. Daha fiyakalı olsun diye isimleri de İngilizceydi. Böylesine aşırı süslü, insan sıcaklığından uzak yerlerden pek hoşlanmam. Beni huzursuz eder. Gösterişi hiç sevmem. Biraz bohem ve samimi olmalı. Resul Abi geldi aklıma. Bundan birkaç yıl önce biz Adanalıların “ötegeçe” dediğimiz Seyhan’ın karşı yakasında dolaşırken Resul Abi’nin berber dükkânıyla karşılaşmıştım. Şöyle: Berber Resul, henüz ‘coiffeur’leşmemiş ve hiçbir zaman ‘coiffeur’leşmeyecek bir mahalle berberi. Ötegeçe’de (Karşıyaka) mesleği yanında…

Devamını Oku
YAŞAM 

GÜZ YOLCUSU

Sabah gün ağarırken varıyorum Ankara’ya. Hava ayaza kesmiş, sıcaklık bir ya da iki derece. Kendimi hemen otobüs terminalinde bir kafeye atıyorum. Sıcak bir şeyler içsem iyi olacak diye düşünüyorum. Yaklaşık bir saat oturuyorum kafede. Sıcak ortam iyi geliyor. Sonra kafeden çıkıp metroya biniyorum. Kızılay İstasyonu’nda ineceğim. Gerçi otobüs terminalinden Kızılay istikametine seyreden bu hattın ismi ‘Ankaray’; ama olsun, ben yine de ‘metro’ diyeyim. Şehrin yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başladığı dakikalar… Metro da kalabalıklaşıyor istasyon istasyon. Önce tek tük insanlar, ardından yoğun kalabalık. Kızılay İstasyonu’nda iniyorum. İstasyonun Karanfil Sokak çıkışını ararken Ankara…

Devamını Oku
YAŞAM 

PASLI DÜŞÜNCELER ZİNCİRİ

Ben miyim yiyen kafayı, o mu beni tekrar tekrar parçalara bölmekte olan yoksa? Kafanın azı dişleri arasında ezildin kaldın bunca zaman. Senin yemen için kafayı, ondan daha güçlü olman gerek. Döngü böyle işler. Büyük balık küçük balığı yiyerek koyulur yola. Oysa düşüncelerin senden büyük. Senden güçlü. Senden ağır. Ardında saklanırken demir parmaklıkların buzlu camın yarı saydamlığına olan inancımı yitirmeden hep görmezler sandım. Oysaki yarı saydam. Yarı. Saydam. İnsanlardan kaçamazsınız. Nasıl olur? Yok mu bir çaresi hayalet olmanın? Var, efendim, var. Yeraltında olursunuz, görünmez. Kırkayak yahut bir solucan olursan. Tabii o…

Devamını Oku
YAŞAM 

RUH VE NEFİS ARASINDAKİ KADİM SAVAŞ

“Onurlu kişi eziyet gördüğünde de geniştir dünyası/ baskıdan endişe edenler için orada da vardır sığınağı.” – Sekizinci yüzyılda Mısır’da bir hapishane duvar yazısı Kapadokya gezimizde çok beğendiğim Mustafapaşa’da gezerken gördüğüm bir konak yazısını not etmişim. “Her şey boştur, kader insana ortak şeyler sunar.” Eski okuduğum kitaplardan birinin kapağına not düştüğüm bu yazıyı, yeniden elime alıp İbn-i Haldun hakkında yazılmış iki kitabı okurken hatırladım. “Rütbeler, sürgünler, kaçışlar, savaşlar, zindanlar, inzivalar, zikzaklar, ailevi trajediler, aşklar… Kısaca en yüksek makamlarla en büyük düşüşler arasında yaşanan kahramanca ama bir o kadar da ‘insanca’ bir…

Devamını Oku
YAŞAM 

İNSAN BAZI ŞEYLERİ HİSSEDER

Anlatmak istediğim çok şey var. İnsanı var eden yüreğin ve beynin arasında ruhumun sıkıştığının uzun zamandır farkındayım. Kederimi defalarca ifade edebilmek için yazı masasına oturdum. Ancak mantıklı tek cümle yazamadım. Zihnim öylesine yorgun ki kelimeleri bir araya getiremedim. Aklımı yitirmemek için anlatmak zorundayım. Bugün bir ara Ahmet’e uğradım. Beni anlatabilecek tek kalemin o olabileceğini düşündüm. Anlatabilmesi için önce beni dinlemesi gerekiyordu. Yüreğinden, zihninden bir yerlerden sıvışıp ona ulaşmanın yollarını aradım. Hem yüreğinin hem de zihninin kapıları kapalıydı. Zile defalarca bastım. Ahmet açmadı. Uyuyor olmalıydı. Beni hep kabul etmişti bugüne kadar…

Devamını Oku
YAŞAM 

AĞABEYİM, RUHUN ARTIK ‘ÖZGÜR’!

Sizi bilmem de ben yolda yürürken insanların yüz ifadelerine bakarım… İstemsiz değil ama bile isteye… Kafası eğik yürüyen onlarca insanın yanında tebessüm edeni gördüğümde içim açılır. Ben mi? Ben tabelalara bakarım, sonra gökyüzüne… Gökyüzü, trafik… Bu üçlem… Sonra bir bakmışım, iş yerimdeyim. Yürüme mesafesinde işe giden insanların da çoğunun çabucak işe vardığını bilirim. Düşünceleriniz de sizinle beraber sayar kaldırım taşlarını… Beraber beklersiniz ışıklarda. 15-20 dakika yürüseniz bile 2 dakika gibi gelir. Nasıl da doludur beyninizin içi… Herkesin derdi telaşı elbette farklıdır ama çoğu da dünyada bırakılacak tasalardır. Sizi yatırmayan sorunları…

Devamını Oku
YAŞAM 

SİYAH-BEYAZ HAYATLAR

Aldım dolaptan içi fotoğraf dolu kutuyu, koydum masaya. Kapağını açınca kutunun, onlarca siyah-beyaz fotoğraf saçılıverdi etrafa. Belli ki onlar da bunalmışlar karanlıkta kalmaktan. Her biri bir köşeye kaçıverdi. Siyah-beyaz anılar… Siyah-beyaz hayatlar… Siyah-beyaz kadınlar, erkekler ve çocuklar… Kimi gülümsüyor. Kimi hüzünlü. Kimi neşeli. Kimi kederli bakıyor. Kimi deniz kenarında. Kimi bir masada yalnız. Yan yana yürüyoruz şu fotoğrafta annem, teyzem, babam ve ablam, Ankara’da bir sokakta. Babam elimden tutmuş. Bir yaz günü sanırım. Şu fotoğrafta da babam motosikletinin üstünde çok mutlu. Annem mutfakta gülümsüyor kameraya bakarak. Başında beyaz tülbendi, nenem…

Devamını Oku