MÜZİK VE ZİHİN
-ÇANAKKALE-
2009 yılında Çukurova Kalite Derneği bünyesinde organize ettiğim ‘Mükemmelliğe Doğru Kalite Yolculuğu’ adlı konferansın esas konusu işletmelerin yönetimine örnek model olacağını düşündüğüm “senfoni orkestrası” modellemesiydi. 70-100 kişilik müzisyen ve 22 farklı enstrümanın bir arada uyum içerisinde çalması için gereken disiplinin işletmelerin yönetim prensipleri için bir model olarak tanıtılması amaçlanmıştı.
Bununla ilgili konferans vermesi için görüşmüş olduğum Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası Flüt Sanatçısı Nevin Apaydın’ın verdiği konferansta anlattıklarından izleyiciler çok etkilenmişti. Konferansta anlatılanlar, müziğin hayatımızı ne kadar geliştirebileceğine dair önemli bilgiler içeriyordu. Zihinsel gelişimi ve estetik anlayışına katkısı, beynin matematik ve sayısal zekâ ile ilgili bölümlerini geliştirdiğine dair bilimsel çalışmalardan bahsetmişti Nevin Apaydın.
Ben de 12 yaşımdan itibaren akordeon, klasik gitar ve 31 yıldır da piyano çalıyorum. Bu nedenle müziğin kendi üzerimde etkisini iyi biliyorum. Sanatsal duygularımın hayata bakışım üzerinde ne kadar etkili olduğunu her zaman hissettim. Öyle ki en azından bedensel ve zihinsel gelişimin disiplinle sağlanabileceğini fark etmek zor olmuyor, başlangıçta başarılması çok zor gibi görünen piyano eserlerinin disiplinli bir çalışma ile nasıl başarıldığına tanık olmak ve ortaya çıkan eserlerin verdiği gurur inanılmaz bir tatmin duygusu kazandırıyor.
Çok sesli müzik korosunda yapılan çalışmalar sonucunda kontrol edebildiğim ses aralığının iki kat arttığına tanık oldum.
Aşağıda, yapılan akademik çalışmalardan elde edilen bilgileri özet halinde vermek istiyorum:
Çocuğa çok küçük yaşlardan başlayarak verilen müzik eğitimi, yaşamı algılama, yorumlama, yaratıcılık ve düşünme sistemini geliştirme ve eğitme konularında etkilidir. Çocukların müzik ile sürekli olarak ilgilenmeleri, anlayışlarının ve pek çok konuda yeteneklerinin gelişimini sağlamaktadır. Karşılaşacakları problemlerin ve olayların nedenini anlamada kolaylık sağladığı gözlenmiştir.
Çocuklar, iç dünyalarında yaşadıklarını zaman zaman sözcüklerle anlatmada güçlük çektiklerinde müziği araç olarak kullanırlar. Müzik dinleyen çocuk, dikkatini yoğunlaştırmayı ve müzik dinleyenlere sessiz kalarak saygı göstermeyi, sesleri tanımayı ve ayırt etmeyi öğrenmektedir. Bu nedenle yabancı dilleri öğrenmeye eğilimleri müzikle uğraşmayan insanlara göre iki kat daha fazladır. Farklı zamanlarda dinlediği müzikleri hatırlaması, dinlediği müzikte konu anlatıldığında konu ile müzik arasında neden-sonuç ilişkisi kurması sağlanmaktadır.
Şarkı söylemesi, çocuğun sesini kullanmayı öğrenmesini sağlamakta, şarkı sözlerinde bilmediği sözcüklerin anlamlarını kavramasına yardımcı olmaktadır. Birlikte şarkı söyleme, çocukların seslerini birbirlerine göre kontrol etmelerine, ortak bir uyum için çaba göstermelerine, etkinlik paylaşımı ile sosyal ve duygusal gelişmeleri desteklenmektedir.
Müzik aletlerini kullanırken çocuk, enerjisini olumlu yollarla dışa yansıtmakta, sesleri keşfetmekte, kendi ritimlerini yaratmakta ve çalgı çalma becerisi kazanmaktadır. Bu da çocuğun başarı ve güven duygusunu geliştirmektedir. Müzik bir meditasyon ve rahatlama yoludur. Sakinleştirici etkisi nedeniyle müzikle uğraşan insanlar genellikle sakindir. Sosyal ilişkilerde bir iletişim zenginliği sağlar.
Müzik etkinlikleri çocuğun ‘psikomotor’, yani zihin ve kasların koordinasyonun gelişimini de etkilemektedir. Örneğin, müzik aletleri kullanan bir çocuğun büyük ve küçük kas gelişimleri desteklenir. Enstrümanların kullanımı çocukların psikomotor gelişimlerinde önemli olan koordinasyon, güç ve tepki hızı gibi kavramların gelişimine yardımcı olmaktadır. Çocuğun müziğe, vücut hareketleriyle tepki vermesi, müziğe uygun dans figürleri oluşturmaya çalışması, müziğe sesiyle eşlik ederek sesini tanıması bilişsel ve psikomotor gelişimine katkı sağlamaktadır.
Eğitim alanındaki yeni yaklaşımlardan biri olan ve 1983 yılında Howard Gardner’in ‘Düşünüş Biçimi: Çoklu Zekâ Kuramı’ adlı eserinde ortaya koyduğu “Çoklu Zekâ Kuramı”, zekânın toplumlar ve eğitim üzerinde yıllardır sürüp giden etkisini, yani sadece dil ve matematik zekâsını hesaba katan klasik zekâ testi ve zekâ tanımlamasını tarihe karıştırmıştır. Gardner, zekânın iki değil sekiz yönü olduğunu savunmuştur. Böylece sadece matematik ve dilde başarılı olanların değil, müzikte, sporda, dansta, iletişimde, doğada, resimde kendini gösterenlerin ve kendini iyi tanıyanların da zeki olduklarını savunmuştur.
Günümüzde eğitim ve psikoloji alanındaki gelişmelerle klasik testlerin çocukların değerlendirilmesinde yeterli olmayacağı, onların potansiyel yeteneklerinin de ortaya çıkarılması gerektiği görüşü vardır.
Yapılan bazı araştırmalarda, müzik eğitimi ile yaratıcı zekâ ve entelektüel görüşün gelişimi arasında paralellikler olduğu, olgunlaşmamış bir beynin müzik aktiviteleri ile zenginleştirildiğinde zekâ kapasitesinin geliştiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Diğer bir çalışmada, 10 yıllık bir periyotta, 25 bin öğrenci üzerinde, standart testlerin uygulaması ile yapılan ölçümlerde, sosyoekonomik kökeni ne olursa olsun, müzikle uğraşan öğrencilerin, müzikle uğraşmayan öğrencilere göre daha başarılı oldukları ortaya çıkmıştır.
Bir ulusun en etkin kültürel öğesi müziktir. Müzik her alanda kullanılan bir öğedir; bale, dans, folklor, anlatım, tiyatro, şiir gibi pek çok alanda ulusal özellikleri yansıtan bir anlam taşır.
Uygar bir ülkede yaşamak için mümkün olabilen en çok sayıda insanın müzik ve müziğin kullanıldığı sanat branşları ile doğrudan ilgilenmesi önemli unsurların en başında gelir.
Alıntılar: Yavuz Şen, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi